Görüş Bildir

DİN VE GELENEKTEN UZAK SEKÜLER BİR NESİL!?

Evet, sevgili okurlar.

Bugünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız ifade çok önemlidir.

Özellikle Türkiye’mizi ve tüm İslam dünyasını ilgilendiren yüksek bir mana değerine sahiptir.

Gerçekten “din ve gelenekten uzak, inançsız, seküler bir neslin” Türkiye’de var olması çok düşündürücüdür.

Yani nasıl?

Evet, öylesine düşündürücüdür ki aklıselime sahip olan bir vatandaş bu gençlikte bu başıboşluğu gördüğü zaman, kendi kendini sorgulamak zorunda kalıyor?.

“Allah Allah. Bu ne hal?

Türkiye, böylesine manevi uçurumlara doğru yuvarlanıp gitme günlerini de mi görecekti..?”

Pek tabi ki, mevcut rejimi ve sistemi uygulayanlara da eleştiri getirmemek için de, insan kendini tutamıyor.

***

Bakınız, sevgili dostlar.

Allah’ın her günü birçok yazılı medyanın birinci sayfalarına bakıldığında, sürmanşetinden tutunda iç sayfadaki haberlere kadar, bir de ekran başındaki haberlere baktığında tüyler ürpertici olaylarla karşı karşıya kalınıyor.

Öylesine olaylar ve öylesine vahşetler yaşanıyor ki millet 24 saat böylesi iğrençliklerle kalkıp oturuyorsa, sonumuz ne olabilir?

İnsan bu soruyu sormak zorunda kalıyor.

Ama gerçekten de cevap bulunamıyor.

İnsan mevcut rejimi mi suçlamalıdır.

Rejim, somut mücessem, elle tutulur, gözle görülür bir cisim değil ki manevi bir varlıktır.

Ama baskıcı bir varlıktır.

Kâbus gibi toplumun üzerine çökmüş ve toplumun nefesini kesiyor.

7’den 70’e kadar toplum huzursuz!....

Mana değerini taşıyan, kalbi derinliklerine iman nokta-i nazarında bakan hiçbir vatandaş mümkün değil böylesi bir yaşamı kabul etmesi...

Kabullenemez.

Zira mevcut yaşam tarzı, insanlığın yaradılış gerçeğine aykırıdır.

Yaradılış ve fıtrat gerçeğine de aykırıdır.

İnsanlık fıtratı hiçbir zaman bunu kabullenmiyor...

Bu çağda olup bitenleri suç potansiyeli yaratan suç ve suçlulara suçlama getirmek abesle iştigaldir.

Çünkü suç ve suçlu potansiyelini gittikçe çoğaltan mevcut bir sistem var.

Bu sistemin adı seküler bir sistemdir.

Kemalizm sistemidir.

Devletin bünyesinde zorbaca, tek parti şeflik ve dipçik döneminden kalan kokuşmuş kalıntılar, hala uygulanıyor.

Ve gençlik bununla kalkıp oturuyor.

Milli Eğitim’de okuyan gençlik, bununla kendini yetiştiriyor.

Bu da gerçekten yaradılış kanunlarına, aletlerine aykırı bir haldir.

Hem de topluma vahşeti yaşatan bir haldir.

Kendi kendime düşünüyorum.

Evet, 1445 yıl önce Suudi Arabistan’ın Mekke şehrinin vadilerinden doğan ilahi bir güneş, yani efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V) ve beraberinde getirdiği Kur’an gerçeğinin doğuşu, zira Ortaçağ vahşeti olarak bilinen o dönemde, insanlar canavarca birbirini bitiriyordu.

Saldırganlık hâkimdi.

Her tarafta saldırganlık baş gösteriyordu.

Müşrikler vardı.

Putperestlik vardı.

Münafıklar vardı.

İçindeki imansızlıkları ve hıyaneti saklayan, kendini imanlı olarak gösteren hain aldatmacalar vardı..

Evlatlarını diri diri toprağın dibine gömdüren bir vahşet vardı.

İşte o vahşeti medeniyete çeviren, o insanları medenileştiren, doğan o ilahi güneş, beraberinde getirdiği Kur’an nuruyla her tarafı aydınlattı.

Ve yeryüzüne hâkim oldu.

Ve nihayetinde Medine’de İslam devletini kurdu.

Ve insanlık böylece kendine yeniden çekidüzen verdi.

İstikametli yeni bir yaşamla tanıştı insanlık.

Ama bugün kendini sözde “medeni bir dünya” olarak tanıtan, çağdaş ama dinden uzaklaştırılmış bir nesille kendini milletine tanıtan bir sistemin varlığını kimse inkâr edemez.

Evet.

Sorumlular kim?

Mevcut rejim, darbeci, zorba, inkârcı bir sistemin varlığı bu memleketi bu hale getirmiştir.

Ve buna sessiz kalan yönetimler, iktidarlar, acaba mahkeme-i kûbra denilen huzur-i ilahide kendilerini nasıl savunacaklar ve kurtaracaklar?

Hangi cevabı verecekler?

Doğrusu merak ediyoruz.

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Dünkü Hürriyet Gazetesinin manşetine bakıyoruz.

Mavi zemin üzerine beyaz harflerle büyük puntolarla yazılan bir başlık;

“SEN NASIL BİR CANİSİN”

Haberin sağ alt köşesinde gencecik bir kızın fotoğrafı.

Haberin solunda da genç bir erkek fotoğrafını görüyoruz.

Ve haberin devamı şöyle;

“Dövdü, boğdu, yaktı, betona gömdü..”

Bu medeni çağda(!), binlerce okura sahip olan bir gazetenin manşetinde bu yazılıyorsa ve milyonlarca insan bu haberi okuyorsa ve sistem bu canice, ahlaksızca, şerefsizce cinayeti işleyen insan kılığındaki canavara karşı büyük bir suskunluk, sessizlik ve sanki normal bir olay yaşanmış gibi görüntü veriliyorsa…

Bu memleket nereye gidiyor acaba?

Haberin detaylı devamı şöyle;

“Muğla’da geçen Perşembe kaybolan Pınar Gültekin’i (27) arayan özel ekip, 100’den fazla güvenlik kamerasının görüntüsünü taradı.

Bir istasyondan iki pet şişe ile 16 liralık benzin aldığı görülen Pınar’ın eski sevgilisi Cemal Metin Avcı (32) gözaltına alındı.

Önce Pınar’ın yerini bilmediğini öne süren Avcı, görüntüler izletilince çözüldü.”

Haberin ayrıntısında, şu ifadeler yer alıyor..

 “Kendisinden ayrılan Pınar’ı son bir kez konuşma vaadiyle ikna ettiğini belirten Avcı, şu itirafta bulundu: Bağ evine gittik, yeniden birlikte olmak istediğimi söyledim, reddetti, ben de dövdüm.

Bayılınca boğazını sıkarak öldürdüm, cesedi yakmaya çalıştım olmadı, sonra varile sokup üzerine beton döktüm, yakalanacağımı biliyordum.”

Bu hususu aynı gazetenin meşhur kalemlerinden Abdülkadir Selvi’nin de köşesine alması ve daha detaylı bir şekilde yazması, gerçekten önemli.

Zira Abdülkadir Selvi, deneyimli bir kaleme sahip, dürüst ve namuslu bir yazardır...

Sayın Selvi’nin “Adalet Bakanı Gül ve Özlem Zengin’e çağrı” başlıklı yazısından da bir iki paragraf alıyoruz ve artık yorumunu siz değerli okurlarımıza havale ediyoruz.

Ancak bu Pınar ile Cemal’in olayı Türkiye’de sıradan bir olay olmamakla beraber, vatandaş böylesi cinayetlere, böylesi ahlaksızlıkların yaşanmışlığına alıştı gibi!.

Artık nerdeyse böylesine olayların gittikçe çoğalması ve böylesine ahlaksızca gayrimeşru hayat yaşayan gençlerin nerdeyse haddi hesabı yok.

Analar babalar ne yapacaklar?

Nasıl düşünüyorlar, onları da tabi kimse bilemiyor?

Ancak iktidarlar, hükümetler, rejim, anayasa ve yasaların böylesine olayları sadece ölen cesedi toprağa verip, katil caniyi de cezaevine gönderip beslemekten başka bir caydırıcılık yok!..

Bekle mahkeme günü gelir.

Mahkeme günleri de hakim savcılar ne kadar iyi niyetli olursa olsun, savunma erki olan vurgun peşindeki bazı avukatlar çok kolayca davayı “sıradanlaştıracaklar?”..

Bu inkâr edilemez.

Ve tüyler ürperten, ayıp denilebilecek bir sistemle karşı karşıyayız.

Çünkü insan temel hak ve özgürlüğünün varlığı, Türkiye’de çok kısaltılmış, sadece Türk Ceza Kanununun maddeleri ortada.

Başka yapılacak bir şey yok...

Hele hele Aile Bakanımız da diyor ki “Ben bu işe müdahil oluyorum...”

Elbette ki bu olay herkesin vicdanını sızlattığı gibi Sayın Bakanımızın da mutlaka sızlatmıştır.

Sayın Bakanım sorarız size.

Müdahil olsanız ne olacak, olmasanız ne olacak?

Siz müdahil de olsanız, nihayetinde verilen ceza bir müebbetse, hadi diyelim ki on defa müebbet olsun.

Sağlam duygulara sahip insanların vicdanına ferahlık verir mi?

Hayır, kesinlikle hayır…

Zira gerçek hukukun, gerçek adaletin olaylara yansıtılması için, “El ceza-u min cinsi’l amel.”

“Yapılan cezalar, yapılan suçun cinsinden olmalıdır” hukuku kaide-i külliyesi gereğince bu Cemal Metin Avcı’nın, olayın tezahüründe delillerin toplanmasından hemen sonra idam edilmesi gerekir...

Ve hem de işkenceli bir idam şekliyle onun da yok edilmesi gerekir.

Bize göre gerçek hukuk ve adaletin tezahürü bundan ibaret olmalıdır ki Sayın Bakan Hanımefendi, siz de buna müdahil olacaksınız, olmalısınız.

Adalet Bakanımız muhterem Abdülhamit Gül Beyefendi de mevcut kanunların üzerine gitmelidir.

Ve bu tür suçların, ahlaksızlıkların ve diğer kadın cinayetlerinin, aile cinayetlerinin, çocukları kaçırıp öldürme cinayetlerinin haddi hesabı olmamakla beraber, artık buna bir çare bulunması lazım.

Ölüme ölüm, cinayete cinayet ve idam yasalarının Türkiye’de artık yürürlüğe girmesi gerekir.

Yoksa adl-i ilahi nezdinde hiçbir ceza bu ahlaksızlıkla işlenen cezayı bertaraf edemez, önleyemez.

Çoğaldıkça çoğalır.

Ama bu Pınar Gültekin Hanımefendinin de Muğla’da ne işi vardı diye sorulunca, tabii yükseköğrenim yapmak üzere tek başına oraya gitmiş.

Belki kendine daha mutlu bir hayat kazanma sevdasıyla oraya anasız, babasız gitmiş ve o serbestiyeti de veren ana babanın da kızlarının bu hale düşmelerini düşünmeleri gerekir.

Tek kelimeyle şunu diyebiliriz ki ülke olarak inancımızı, Kur’ana bağlılığımızı hiç kimseye bırakmıyoruz.

Amma velâkin.

Ne hazindir ki Kur’anla, İslam’la, inançla uzaktan yakından alakası olmayan bir insan potansiyeliyle karşı karşıyayız.

Hali pür melalimiz bakalım bizi nerelere götürecek?

En derin saygı ve sevgilerimle.


Bu Makale 1282 kere okunmuştur.