EĞİTİME VE ADALETE NEŞTER ŞARTTIR!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbet köşemize başlık olarak kullandığımız “EĞİTİME VE ADALETE NEŞTER ŞARTTIR” ifadesinin muhteva olan ülkemizin çok önemli meselelerinin devletçe ele alınarak tez elden reformize edilmesi gerekir.

Başta eğitim ve yargı camiası ile sistemine el atıp çok önemli reformlara tabi tutulması gerektiğini, yıllar yılıdır dile getirmekteyiz..

Toplumumuzun can alıcı kurumlarından birisi elbette ki Eğitim ve Öğretim kurumlarıdır...

Pek tabi ki müfredatıdır..

Her ne kadar başına “milli” kelimesi konulmuşsa da, ne yazık ki bir bütünlük içerisinde, uzaktan yakından millilikle alakası yoktur.

Çünkü “milli” kelimesinin mefhumu, temel anlamı, inancımız paralelindeki kültürümüzdür ve tarihimizdir.. Bu paralelde, yaşama şeklidir...

Böylesi kurumların; milletin inanç ruhuyla, milli irade ruhuyla kalkıp oturması gerekir ki; “milli” kimliği taşıyabilsin..

Aksi takdirde milli olmaz!.

Hele ki, ithal malı olan, hem de MACRON’un ülkesinden ithal edilmiş olunan  “laikçilik, sekülarizm” anlayışıyla yola çıkan hiçbir yapı, oluşum, devlet yönetimi ve anlayışı milli kimliği taşıyamaz!

Ki milli ruha da hitap edemez!

Yaşanan hal-i durumdan dolayı kimse kusura bakmasın.

Mevcudiyet, milli irade hâkimiyetinden çok uzak...

Kamu vicdanı acılar içerisinde, yaşanan ve yaşatılanlar karşısında, travma geçiriyor...

Öyle inanıyoruz ki, kamu vicdanı da kaleme aldığımız hakikatlerin paralelinde, bizim gibi düşünmektedir...

İster bilimsel açıdan olsun, isterseniz tarihsel açıdan olsun…

“Milli ve yerli” anlayıştan ülke ve millet olarak ne kadar hızlı bir şekilde uzaklaştığımızı kanıtlayan nice belge ve bulgular söz konusudur..

Nitekim denir ya, “hal-i alem” orta yerde!?

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Her ne kadar, yazının başlığında devletin mümtaz şahsiyete sahip iki kurumunu dile getirdiysek de, ne hazindir ki Türkiye’miz birçok yönüyle nice nice milli olmayan oluşumları bünyesinde taşımaktadır...

Acı olan da bunların başına “milli” kelimesini getirtip zorla millileştirmeye çalışılmasıdır...

Hal-i durum, hukukun, adaletin, demokrasinin hiçbir yerine sığdırılamaz.

Örneğin; Milli Piyango…

Örneğin; bu akşam Hz. İsa’nın doğumunu andıran ve yılbaşı olarak bilinen Noel gecesinde toplu vaziyette eğlenceler tertiplenmesi...

İçkinin su gibi akıtılması...

Kumarın enva-i şeklinin oynatılması...

Dansözlü, sazlı sözlü müzikal faaliyetlerde bulunulması...

İşte bunlar, pervasızca bu millete yaşatılmaktadır...

Prim verilmektedir...

Dediğim gibi; vicdanen düşünülürse, çok büyük yanlışlıklara imza atıldığını görürüz!..

Zira bunların hiçbirisi milletimizin malı değil ki milli olsun.

Bu itibarla Sayın Cumhurbaşkanımızın Pandemi süreci olarak bu gecede eğlenme şeklini yasaklamasını yerli yerinde buluyoruz.

Ve Cumhurbaşkanımızı da İçişleri Bakanımızı da can-ı gönülden kutluyoruz.

***

Değerli okurlar...

İki günden beri sohbetimize başlık olarak “EĞİTİME VE ADALETE NEŞTER ŞARTTIR” demişsek de yalnız eğitim değil, yalnız adalet değil, elini nereye atarsan, gözünü nereye dikersen, tüm çıplaklığıyla yaşanan olumsuzluklar zincirini görürsün ve yakalarsın, muttali olursun!

Yeter ki zihni pak bir şekilde olup-biteni irdele!...

Dedik ya...

Büyük bir çürümüşlüğün girdabında debelenip duruyoruz..

Hani deveye sormuşlar ya;

“Senin boynun neden eğridir” diye...

O da cevap vermiş...

“Benim nerem doğru ki?”

Maalesef müesses nizam ve sistem, “milli ruhu” içermiyor...

Çünkü bayatlamış bir sistem...

Ve sürekli, milleti değerlerinden uzaklaştırıyor..

Toplumsal bir “çürümüşlükle” yüz yüze bıraktırıyor...

Sonuç itibariyle, yaşananlar ruhumuzu zedelediği gibi temel inancımızı da sarsıyor.

Evet, millet, gelen giden iktidarı suçluyor.

Hatta hem Allah’a şikâyet ediyor, hem de devletin birçok kilit noktalarına da arzuhal olarak bildiriyor.

Ve “artık yeter” diyor.

96 yıldan beri nelerle kalkıp oturduk, neleri yaşadık?

Elbette ki hiçbir şey unutulmaz ve inkâr da edilemez.

Tek parti şeflik ve dipçik döneminde çok zararlı ve acı günleri yaşadık.

Ama ne çare ki gelen giden hükümetler, iktidarlar, ıslahatçı ve düzenleyiciler olarak milletin salt çoğunluğuyla oyunu almışlar ve CHP’yi alaşağı etmişlerdir.

Amma velakin, öyle bir hal yaşanıyor ki Demirel’in Doğru-Yol’undan tutun da, Erdoğan’ın AK Partisine kadar hal-i âlem meydanda.

Gerek STK kurumları olsun, gerek devletin önemli bazı kurum ve kuruluşları olsun…

İçlerindeki olup bitenler, yaşatılan acılar gün gibi aşikârdır.

Bu itibarla diyoruz ki;

Milletimiz; Hukukta ve Ekonomide yepyeni ter-û taze yenilikler zincirinin gelmesini talep ediyor.

Ve Cumhurbaşkanımızın da bunları kesinlikle gerçekleştireceğine inanıyoruz ve destekliyoruz.

Yepyeni bir Türkiye için, değişim ve milli ruhu şahlandırmak elzemdir!.

Osman Gazilerin, Orhan Gazilerin Türkiye’sini istiyoruz.

Ulu Hakan Sultan Abdülhamit’in Türkiye’sini istiyoruz.

Başkan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’sinin de bu ruhla, büyüyüp gelişmesini istiyoruz...

Ve inanıyoruz ki Türkiye yek vücut bir şekilde; “küllerinden” dirilecektir?..

Bu yolda yeter ki yürürken at bakışıyla değil, etrafımıza keskin nazarlarla bakalım!...

Gizlenmiş bazı şeyleri de görmeliyiz.

O zaman Allah da der ki “yürü ya kulum, ben seni destekliyorum, senin arkandayım...”

Yani eğitimde, aba ecdatlarımızın yetiştirdiği nice allamelerin merkezi Kur’an diliyle medreselerdir, onları da yaşatalım.

En derin saygı ve sevgilerimle.