Görüş Bildir

EMANETTE LİYAKAT VE EHLİYET ESASTIR!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız “EMANETTE LİYAKAT VE EHLİYET ESASTIR” ifadesi paralelinde yazı serimize bugün de devam ediyoruz.

Zira bu başlık çok büyük önem taşıyor.

Devletler, milletler, toplumlar ve ümmet emanetlerini yanlış kullandıkları ve yanlış kişilerin eline verdiği zaman, yanlış yörüngelere girmekten kendini kurtaramaz.

Kötü mecralar yaşar...

Emanet kötüye kullanılmış olur.

Liyakat de elden gider, ehliyet de elden gider.

Ancak bunların yerine hıyanet, felaket ve helaket gelip oturur.

Toplumun ne istikrarı kalır, ne de istiklali kalır.

Ne huzur kalır ve ne de refah ve mutluluk kalır.

Her şey tam tersine döner.

Ülke ve toplum tüm gerçeğiyle altüst olur ve geri dönüş yolu da bulamaz.

Nitekim hal-i âlem meydanda.

Yıllardan beri ehliyetsiz, kimliksiz, neidüğü belirsiz nice maceraperestler kilit noktalara getirildi?

Ülkenin tüm salahiyetleri ellerine verilen ve şımarık hale gelip “tek ilah sensin, senden başka ilah yok” gibi yanlış, batıl ve inkârcı bir (!) seviyede büyüyen insanlar oldu?

Bunlar her dönemin “vesayetçileri” oldu..

Nitekim, bundandır ki ülke 10 yılda bir kendini darbelerden kurtaramadı?

27 Mayıs’lardan, 28 Şubat’lardan, 27 Nisan’lardan, 12 Eylül’lerden vs. gibi felaket ve helaket tehlikelerinden, ülke ve millet kendini kurtaramadı?...

Nitekim hala da aynı manzara mevcuttur.

Zira iş ehliyetsiz, liyakatsiz, neidüğü belirsiz kimliklerin elinde bulunuyor?

Hal böyle olunca da devletin mümtaz şahsiyetli, altın harflerle yazılan kahramanlıkları bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri, bir çırpıda alaşağı edilebiliyor...

Yüce makamlardayken, kendini aşağıya doğru çeken unsurlar bulunuyor.

Bu itibarladır ki hep söylüyoruz.

İnandığımız yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim ne diyorsa onun büyük mesajı altında devleti, milleti yöneterek sağlam zemine oturtma fırsatını kaçırmamak gerekir.

İşte bu izanla,  bu misyonla, bu ideolojiyle yürüyen bir devlet, hiçbir şekilde ehliyetsiz, kimliksiz hıyanet erbaplarının tehlikesiyle karşı karşıya kalmaz ve kalmamalıdır.

* * *

Dünkü sohbetimizde, Nisa Suresinin 58. Ayetinden söz etmiştik...

Ayetin mealini de sizlere aktarmıştık...

Bugün de aynı surenin 105. Ayetinin de yüce anlamını, kutsal mefhumunu, buraya almak istiyorum...

Sohbetimizi, Ayetin kudretli ve kapsamlı anlamıyla derinleştirelim...

Ayet-i celile aynen şöyle diyor;

“(Ey Muhammed!) Doğrusu Biz sana gerçeğin ta kendisi olan Kur'an'ı indirdik ki insanlar arasında Allah'ın sana öğrettikleri ile hükmedesin. Sakın hainlerin (destekleyicisi ve) savunucusu olma!”

Ayetin son cümlesi aynen şöyledir;

“Vela tekûn lil hainine hasima”

“Sakın hain olanları koruma, hainlerin hamisi (koruyucusu) olma ve onlara dostluk elini uzatma...

Sen dostluk elini onlara uzattığın takdirde, elini değil, kolunu sonra da vücudunu kaparlar...

Bu ayet-i celile bir hırsızı kollamak üzere yanıltmaya çalışan madrabaz tıynetli bir grup insan, kendi ahlaksız ve hırsız adamlarını kurtarmak için Hz. Resulullah (S.A.V)’i yanıltmaya çalışırken, nazil oldu?..

Bu madrabaz tıynetli grup, hem Resullah’ı yanıltmak, hem de hırsızı kurtarmak için plan yapıyorlar...

Bu plan üzerine, ayet-i celile nazil olunca, Resulullah uyanır ve onları da uyarır...

Bu ayet-i celile kıyamete dek İslam toplumları için bir cadde-i kûbradır.

Geniş ve kurtarıcı bir yoldur.

Dün aktardığımız surenin 58 ayetinde şu ifade vardı...

“Emaneti ehil olanlara tevdi ediniz.”

“Siz insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman, yani hüküm kıldığınız zaman adaleti ve hakkaniyeti elden bırakmayın.”

Bu ilahi bir emirdir ve hükümdür.

Ama bunun tersi de yapıldığı zaman, o toplumun içinde ne değer kalır, ne ehliyet kalır, ne sadakat kalır, ne adalet kalır, ne hakkaniyet kalır ve ne de liyakat kalır.

Tersi istikamette hıyanete ve dalalete düşülür..

Toplum kendi benliğini yitirmekle karşı karşıya kalır.

Ne diyoruz, katırın değeri uğruna hatır ve kıymet ayaklar altına alınamaz.

Devlet, ciddi bir varlıktır.

Devlet yöneticilerine tevdi edilen emanetler, illaki liyakatli kişilerden seçilmesi gerekir...

Liyakatli, ehliyetli ve de sadık olmadığı zaman, “Atatürkçülük, laiklik” gibi kavramları madrabazca riyakârca istismar ederek kullanmak hiçbir zaman ne millete, ne devlete hayır getirmez.

Bu durumda bize göre herkes aklını başına almalıdır.

Bu memleketin tarih boyunca bir kültürü vardır, bir dayanak noktası vardır.

Altın harflerle yazılan bir tarihi vardır.

Geçmişe yönelik aba ecdatlarının şeref ve izzeti vardır.

Kirli emtia için “batılılaşma” safsatasıyla yola çıkınca, devlet her halükarda kaygan zemine girmekten kendini alıkoyamaz.

Ve buna sebebiyet veren siyasetin hıyaneti de hiçbir zaman kimseye fayda getirmez.

“Denenmiş bir daha denenmez” misaliyle, bu ülke taşıyla, toprağıyla, insanıyla, ibadethaneleriyle, ezanıyla, al bayrağıyla, hatta mezar taşlarıyla yüceliklerde tutulmaya layık bir ülkedir.

Üç beş tane satılmış, neidüğü belirsiz, kanı bozuk darbecilerin şımarıklığı egemenliğinden ülkeyi daima uzak tutmak gerekiyor.

Bilindiği üzre insanların günlük hayat akışları içerisinde çok önemli şeylerin, hatta toprağa atılacak bir tohumun dahi DNA testi yapılmadan o tohum toprağa atılmaz.

Bir ilaç veya tahlil yapıldığı zaman veya kan nakli yapıldığı zaman, bir parça bir yere takıldığı zaman illaki DNA testi yapılması gerekir.

Gerek siyasi alanda olsun, gerek ideoloji alanda olsun, gerek ticari ve gerekse teknoloji hayat değerleri olsun…

İllaki deneyimden geçirildikten sonra takılan o parça, uygulanan o kan, o maddenin gerçeği elde edildikten sonra kullanılabilir.

Bilindiği üzre Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Harp Okuluna öğrencileri alırken, her nedense ve nereden gelmişse bilemiyoruz…

Ülkenin pırıl pırıl, gencecik evlatları ki aileleriyle beraber töhmet altına alınmak suretiyle çocuklar deneyimlerden geçiriliyor ve adeta DNA testi yapılıyor.

Çocukların Harp Okuluna girebilmesi testi nedir?!

İrticadır.

Eğer o çocuk, ailesi, 7 sülalesi dahi namaz kılıyorsa veyahut “Allah” diyorsa, iman nokta-i nazarında Müslümanlığı ön plandaysa o kişi o okula giremez.

Çünkü İrticacıdır (!)

Hadi bakalım sevgili dostlar.

Yani kendini bilen bir devletin, demokrasinin, adaletin, eşitliğin neresine bunu sığdıracaksın?

Geçtiğimiz günlerde bu “irtica” kelimesi oradan çıkarılmış ve yerine “terör odakları nokta-i nazarında devlete zarar vermemiş insanlar alınır” ibaresi getirilmişti.

Vay siz misiniz o “irtica” kelimesini çıkaran!

Bunun üzerine de Deniz Kuvvetlerinden emekli olmuş 104 emekli amiral adeta muhtıra çekercesine darbe imalı bildiri yayınlıyorlar.

Bu neyle ölçülebilir acaba?

Bu edepsizlikler, bu şımarıklıklar, bu vurdumduymazlıklar, kimler tarafından tezgâhlanıyor ve nasıl uygulamaya konuluyor?

Bu cesaret nereden alınıyor?

Devlet, hükümet ve millet bunu irdelemek zorundadır...

Ve peşini de bırakmamalıdır.

En derin saygı ve sevgilerimle.

 


Bu Makale 1275 kere okunmuştur.