EMANETTE LİYAKAT VE EHLİYET ESASTIR!? (III)

Evet, sevgili okurlar.

Bugün yine “Günün Yorumu” köşesinde ülkemizdeki önemli meselelerin olup bitenlerini sizinle paylaşmak istiyoruz.

Sohbetimiz belki değişik konuları ele alıyorsa da aslında üreme merkezi aynıdır...

İster maddi ister manevi olsun, yaşamın her kulvarında, ana esas üç günden beridir yazımıza başlık olarak kullandığımız; “EMANETTE LİYAKAT VE EHLİYET ESASTIR” gerçeğine ilişkindir...

Her şey bu çerçevede toparlanıyor.

Şunu ifade etmeden, sohbetimizin detayına girmek istemiyorum...

“Haksızlığa karşı susan, dilsiz şeytandır” ilke ve prensibi çerçevesinde daima “hakkın yanında yer almışız, hakkı savunmuşuz, hakka ve hakkaniyete uymuşuz...”

Pek tabi ki de haktan ayrılmamayı da Cenab-ı Allah’tan niyaz etmişizdir!...

Batıla da batıl demişiz.

Batıl’ın nerede olursa olsun, bu memleketin başına musallat edilmemesi, batıldan da bizi ve toplumumuzu uzak durmayı da Cenab-ı Allah’tan hep niyaz eylemişizdir.

İstek ve arzularımız bu minvaldedir...

Tek kelimeyle özetlemek gerekirse; “Hakka hak demişiz..”

Siyasetin despotizminden hiç ama hiç çekinmemişiz ve eyvallah da etmemişizdir...

Yanlışlara yanlıştır demişizdir.

Güzel ve iyi şeylere de güzeldir diyerek alkış tutmuşuzdur...

Ve bu ilkelerin yol haritasında yürümeye devam edeceğiz...

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Üç gün önce, bir gece yarısı Deniz Kuvvetlerinden farklı tarihlerde emekli olmuş 104 emekli amiral, “darbevari” bir bildiri yayınladılar...

Türk kamuoyuna hatta dünya kamuoyu nezdinde, meşru iktidara karşı, daha doğrusu Başkumandanlık sıfatını taşıyan Cumhurbaşkanlığına karşı “aba altından sopa göstererek” tehditler savruldu...

“Öküzün altında buzağı arama” gibi eften püften bahanelerle tarihi CHP’nin fitne melaneti etkisinde kalınarak, Demokrasiye ve Milli İradeye “ayar vermeye” yeltendiler...

Bildiri’nin odak merkezi yine bildik anlayış çıktı; CHP..

Ne yazık ki terk edilmez, vazgeçilmez bir âdet ve gelenek haline getirilen “vesayetçi” anlayış bir kez daha kendini diri göstermeye çalıştı...

CHP anlayışı, hep böyle pis ve çağdışı iğrençlikleri TSK’nin bünyesindeki bazı masonik kafaları kullanarak, Sivil İradeye “suikastlar” tertiplemektedir.

***

Tarih sayfalarını çevirmek istiyorum!..

27 Mayıs 1960’ı hatırlayalım..

İktidar da Demokrat Parti var..

Çok partili bir sistemden sonra; 10 yıllık Demokrat Parti iktidarda bulunuyor...

Başbakan Adnan Menderes...

CHP’nin “vesayetçi” anlayışının mimarı İnönü’nün “kapalı kapılar” ardındaki organizasyonuyla, TSK’nin bazı mensupları kışkırtılarak, kirli bir ideoloji adına yola çıkıldı..

Ve sivil iktidar alaşağı edilerek, darbe yapıldı...

Menderes ve İki Bakanı “darağacına” çekilerek idam edildi...

Onlar, Demokrasi şehitleridir...

Bu ihtilal, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tarihine kara bir leke olarak geçtiği gibi tüm dünya kamuoyu nezdinde, “kapkara” bir sayfa olarak, kaleme alınarak, anıldı..

Ve bugün dahi o karanlık sayfa anılmaktadır..

Ne yazık ki, darbeler ve ihtilaller bir gelenek haline geldi...

10 yılda bir bu darbeci CHP’nin anlayışı, TSK gibi şerefli, onurlu bir kurumun bünyesine sızmış kötü niyetli kirli anlayışa sahip Siyonist ve masonik kafaları, kendine kalkan yaparak “ihtilaller” gerçekleştirdi...

Meşru hükümetlere karşı, hep kullanıldı...

Maalesef, tüm bu pislik ve yanlışlıklara rağmen böylesi tarihi suç işlemeye devam ede gelen bir parti olmuştur...

Peki, buna karşı iktidarda olan muhafazakâr partiler ne yapmıştır?

Bir de onların tescil defterine girelim.

Daha doğrusu muhafazakâr iktidarlar olsun ve gerek muhalefette olan partiler olsun.

Yani TBMM bünyesinde biriken ve milleti temsil eden 600 milletvekili ne yapıyor?

Sormamak elde değil, bu siyaset ve kirli anlayışların zuhur etmesi nereye kadar sürecektir?..

Cevap veren yok..

Biz vermek zorunda kalırsak, “süreç meçhul?..

Bir çaresizlik ve bir başıboşluk söz konusu...

Dumanlı bir hava ve o dumanlı havadan faydalanan nice yırtıcı kurtların cirit atma halleri!.

İşte o yırtıcı kurtlar, gerek içten ve gerekse dıştan olsun; hep pusuda bekliyorlar…

Onlara karşı devlet ve devleti temsilen gelen giden iktidarların hiçbirisi, mevzi geliştirmemiştir...

Dumanlı havayı dağıtmamıştır...

Onların gerçek yüzlerini deşifre edip, demokratik çerçevede haklarından gelmemiştir..

Yani hesap sorulmamıştır...

Karşılık vermediği gibi gereken dersler de verilememiştir.

Hep birilerini şımartarak devam edilmiştir.

Evet, sevgili okurlar.

Bugün de yazımıza başlık olarak kullandığımız “EMANETTE LİYAKAT VE EHLİYET ESASTIR” ifadesini, işte bu noktada dile getiriyoruz...

Ki dile getirmeye de devam edeceğiz...

Liyakat ve ehliyet…

Bu paralelde liyakat, ehliyet kelimesine sadakat ve istikamet gibi iki kelime daha ilave edersek cümle belki zenginleşir, ama bize göre meram daha bir netleşip şeffaflaşır?..

Hiç kuşkusuz ki bu kavramların karşıtı da;

Liyakatsizliktir.

Hıyanetliktir.

İhanetliktir.

Gaflet ve Dalalettir.

Öncelikli olan kavramların bulunmadığı yerde, sonradan gelen kavramlar harekete geçer, bildiğini okur ve toplum böylece çürümeyle ve çürümüşlükle karşı karşıya kalır.

Fazla uzatmaya gerek yok.

Sohbetimizi özetlemek gerekiyorsa;

Yine iki gün üst üste sizinle paylaştığım “Nisa” suresinin 105. Ayetinin son ifadesi olan “Vela tekûn lil hainine hasima” ilahi buyruğun yüce mealini bu konuyla ilgili paylaşmak istiyorum.

Cenab-ı Allah, Efendimiz (S.A.V)’e emretmiştir.

“Sakın hain insanların hamisi olma, kollayıcısı ve koruyucusu hiç olma.”

Bu ayetin yüce mealinin özetine bakıldığında, kıyamete dek toplumsal bir sorumluluğu ifade ediyor.

1400 sene evvel Hz. Muhammed (S.A.V)’in şahsiyet-i maneviyesinde tüm beşeriyete bir ders-i ibret olsun diye uyarıcı mahiyette bu ayet gelmiştir.

İslam’ın yükselişi..

Bakınız, Medine’de İslam devletini kuran ve çok kısa bir süreç içerisinde yeryüzünün üçte birini ihraz eden bir yayılım siyaseti, dünyayı nurlandırmıştır.

En kısa bir süreçte beşeriyeti nurlandırdığı gibi, 1400 seneden beri hatta kıyamete dek bu uyarıcı aydınlık tüm beşeriyetin kalbi derinliklerine enjekte edilmiş demektir.

Ama anlayana!

Biz bu ifadeleri şöyle özetlemek istiyoruz...

Mevcut olan sistem, yani müesses bir nizamla yıllardan beri yönetilen bir Türkiye ve hatta tüm İslam dünyası…

Allah aşkına ne gibi mesafeler kat edebilmiştir?

Kendini haçlı ve Siyonist hegemonyasından bir türlü kurtaramayan böylesine rejimler, bu memleketin içinde yaşayan tüm ahaliye kötülükten başka bir şey verebilmiş midir?

Ne ekonomiksel olarak, ne teknolojik olarak, ne ahlaki olarak, ne yüce ilmi değerler olarak hiç ama hiçbir şey verememiştir.

Ayet bizi şöyle uyarıyor;

“Sakın hain, beceriksiz ve hırsız insanları kollama, koruma, koruma altına alma...”

Bu uyarı, dün olduğu gibi bugün de ve yarın için de, tüm yönetim biçimlerine ve otoritelere karşı bir uyarıdır, bir hatırlatmadır.

Dün neyi kastediyordu, günümüzde de aynısını, yarında aynısını kastediyor ve kıyamete kadar bu devam edecektir.

Bu milletin iradesini omuzlarına alanlar, 28 Şubat’ın ihanetine karşı hiçbir şey yapamayan otoriteler, bu millete nasıl “iyilik yaptım” diyebilir ki?

Muhafazakâr geçinen iktidarlar, ülkeyi ve milleti biraz daha ahlaki değerlerden uzaklaştırıp ırkçılık ve çıkar uğruna bölünmeye doğru sürüklemekten alıkonulamamıştır.

Özellikle her zaman vurgulayarak bunu devlet büyüklerine hatırlatmak üzere kamu vicdanı adına diyoruz ki;

Lütfen!

Bu Güneydoğu Anadolu coğrafyasının illerine ve ilçelerine aklını imandan ve Allah korkusundan alan bürokratları gönderin ki adaleti dağıtsınlar.

Kendini beğenmiş, insanlara kuş bakışıyla bakan jakoben, zorba yöneticileri bu memlekete göndermeyin.

Memlekete zarar veriyorlar.

Milletti devletinden soğutuyorlar...

Kar yerine çıkar var, o çıkar da kendi dokunulmazlığı bünyesinde sessiz sedasız malı götüren nice yöneticilerdir?..

Nice valileri gördük.

Nice belediye başkanlarını gördük.

Nice kayyımları gördük.

Ama bu memlekete zarardan başka bir yararları olmamıştır ve olacağı da pek görünmüyor.

Belirli bazı kimliksiz, çok yüzlü insanlarla alışverişlerinin olduğunu da kamuoyu çok iyi bilmektedir.

Ama kime anlatırsın?

Günü gelecek tüm bunları deşifre etme görevini yine biz üstleneceğiz.

Çekinmeyeceğiz, korkmayacağız.

Dilsiz şeytanın pozisyonuna da kendimizi sokmayacağız.

En derin saygı ve sevgilerimle.