EMANETTE LİYAKAT VE EHLİYET ESASTIR!? (IV)

Evet, sevgili okurlar.

“EMANETTE LİYAKAT VE EHLİYET ESASTIR” başlıklı yazı serimiz bugün de devam ediyor.

Şöyle ki;

Bu başlık çok önemli mesajları bize veriyor.

Üç günlük devam eden sohbetimizin ana stratejisi; yüce kitabımız Kur’an-ı Kerimin Nisa Suresinin 58 ve 105. Ayetlerinin muhtevasıdır...

Toplumsal bir dengenin nasıl muhafaza edilebilineceğini bize, bildirmektedir..

Toplumun, ümmetin, hatta ülkenin vazgeçilmez bütünlüğünü bünyesine taşıyan bu ayetlerin temel hedefi; Hz. Resulullah (S.A.V)’in yüce şahsiyetinde tüm toplumlara hitaptır.

Özellikle devleti yöneten sistemleri, rejimleri ve uygulayıcılarını muhatap tutmuştur.

***

Nisa suresinin 58. ayetinin yüce meali şöyle;

 “Emanetleri ehline teslim edin...”

İnsanlar arasında “adaleti” sağlayın...

Yönetim ve hâkimiyetin temel esası; “adil” olmaktır.

Hukuku gözetin...

Ama gerçek hukuku uygulayın..

İlahi bir dayanakla, hukukun üstünlüğüne inanıp tüm uygulamalarınız; “adil ve hukuki” olmalıdır...

“Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor, Allah hakkıyla her şeyi işitir ve görür.” ifadesi de ayetin devamıdır.

Bu uyarı paralelinde anılan surenin 105. ayetinin son cümlesi de çok çarpıcı ve uyarıcı bir mana taşımaktadır...

 “Sakın ha, hainlerin savunucusu olmayın..”

Bunun mefhumu muhalifi ise hainleri, hırsızları, rüşvetçileri, jakobenleri devletin işine karıştırmayın!.

Ayetin daha çarpıcı ve açıklayıcı manası da şudur...

Halkın yönetim biçimlerini rantiyeci, çıkarcı, değişik yüzlü, münafık tıynetli insanların eline teslim etmeyin!.

Ayetin son cümlesi çok uyarıcı, çok dikkat çekicidir.

Çünkü, Resul-i Kibriya’yı adeta tüm cihetiyle uyarmış durumda.

Bu itibarla diyoruz ki;

Nasıl oluyor da?

Yakın tarihimiz dahil olmak üzere bugün, İslam dünyası kahredici manzaralara sahne oluyor..

İçine düşmüş olduğu perişanlık, hukuksuzluk, ahlak dışı yaşam, gırtlağa dayanmıştır...

Toplum ahlaken büyük bir çürümüşlüğün girdabı içerisinde...

***

Bakınız dördüncü gündür, İslam dünyası dahil olmak üzere ülkemizin hal-i perişanlığını, bu her iki ayet-i celilenin yüce mana değerinin penceresinde, irdelemekteyim...

Gayem...

Hem gerçeklerimizin farkına varmamızdır..

Hem de bizi yönetenlere birer mesaj ve uyarı mahiyetiyle, seslenmektir...

Bugün, Türkiye’miz, nerdeyse yüz elli yıldan beri, hatta cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek, “huzuru ve istikrarı” tam teşekkülü sağlayabilmiş değildir...

Hele hele Hilafet-i İslamiye’nin dağılışıyla ortaya çıkan manzaralar, korkunç..

Çünkü ülke ve millet olarak, kargaşaların, kavgaların, terörün, ve masum insanların dökülen kanlarının perişanlığı içerisinde debelenip duruyoruz!…

Tüm bunlar yetmiyormuş gibi özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya yönetici olarak iktidarlar tarafından gönderilen seçkin bazı yöneticiler (!) hele hele bazı valiler ve kayyımlar, gelenlerin gidenleri her gün biraz daha aratma halinin yaşatılıyor olması; vahim de vahim!...

Bazı önemli belediyelerin, özellikle Büyükşehir Belediyelerinin başına geçen Valiler olsun, Vali Yardımcıları olsun veya kaymakamlar olsun, kayyım olarak atananlar olsun!…

Özellikle Diyarbakır için söylüyoruz.

İnanın, sevgili dostlar.

HDP’nin Belediye Başkanlarına nerdeyse rahmet okutuyorlar.

O kadar yanlış ve jakobence uygulamalar yaşanıyor ki; “hak, hukuk” tanınmıyor...

Vatandaşın arsaları üzerine yapılan keyfi kesintiler, imarla ilgili belediyelerin vermiş olduğu keyfi uygulama kararları, çok büyük ızdıraplar içermektedir...

Büyükşehir Belediyelerinin veyahut kayyıma bağlı olan bazı belediyelerin imar yasaları paralelinde, büyük bir keyfiyeti söz konusu...

İmar uygulaması adı altında, vatandaşların arazileri gasp ediliyor?..

Antidemokratik ve hukuk dışı uygulama olmasına rağmen “Kamu yararı!” adına yüzde 45-50’lere kadar arazilerden kesintiler yapılıyor..

Peki bu kesilen araziler nereye gidiyor?..

Meçhul..

Ne yazık ki imar uygulamalarındaki hukuk dışılıkları,  antidemokratik ve jakobence yapılan uygulamaları defalarca buradan dile getirdik...

Ama kime dersin?..

İnanın sevgili okurlar, yaşananlar karşısında eski HDP’li Belediye Başkanlarından olan Osman Baydemir’i insanlar özlüyor..

Der demez insanlar onu kucaklayıp bağrına basma sevinciyle, belediyeciliğini hatırlıyor.

Üzerine keyfi olarak inşa edilmiş parklar, eğlence yerleri veya arsa olarak sağlam kalanlar da değişik versiyonlara sokulup o arsaları, başka yerlere satmak için saklanılması gibi garip haller…

HDP Belediyelerinin döneminde de böylesi yanlışlıklar yapılıyordu, ama bu kadar çok değildi?..

Olsa bile onların adı HDP’dir.

Halktan uzak bir anlayışı benimsiyorlar…

Kendilerinin deyimiyle PKK’ya yandaş ve “PKK bizim arka bahçemizdir” dedikleri halde, halk onlardan bir an evvel kurtuluşu beklerken, ne çare ki AK Parti’deki AKP’li jakoben ceberuti anlayışlar, nerdeyse onlara rahmet okutuyor.

Ve kasıtlı olarak aslen HDP’li olup da kendini suret-i haktan gösteren nice maceracı yöneticileri ve siyasileri de görmüyor değiliz?

Görüyoruz..

Sevgili okurlar..

Der demez; böylesi uygulamalarla millet arkadan mı vurulmak isteniyor, AK Parti içten mi yıkılmak isteniliyor” gibi soru işaretlerinin insanın aklına gelmemesi mümkün değildir.

Ama “kim kime dum duma..”

Bunu da kamu vicdanına havale ediyoruz.

Diyarbakır halkı, özellikle Büyükşehir kayyımının uygulamalarından hiç memnun değildir ve çok kuşkuludur.

Zira Cumhurbaşkanımızın her zaman işaret ettiği gibi, halkı büyük olarak görmek yerine halk küçük görünüyor, cılız görünüyor ve kuş bakışıyla bakılıyor.

Randevu isteyen vatandaş, büyükşehir kayyımından ne yazık ki birçok yönüyle ters cevap alıyor...

Veya da Cumali Atilla gibi “iki ay sonra gel, üç ay sonra gel” gibi manzaralar yaşanıyor?

Tabi Cumali Atilla’nın, belediyecilik ömrü vefa etmedi...

Diyarbakır’dan kendini Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı olarak gösterdi, sonuç alınmadı?..

Seçimi kaybetti.

Elde bir şey kalmayınca işten el çektirildi.

Ama makamındaki özel istirahat ve banyo odası da çok lüks bir fantezilikle yapılmış olmasıyla, hep anıldı...

Çünkü o günün parasıyla, 2 milyon lira harcanmıştı.

İşte yazımızın başında açık ve net olarak ifade ettiğimiz ayet-i celilenin hükmü işaret yoluyla değil açıkça böylesine uygulamaları kapsamına almıştır.

Devlet büyüklerinin de bunu göz önüne alabileceğini düşünüyorum.

Kamuoyu zaten bunu bekliyor.

İnanıyorum ki vatandaş ızdıraplarını CİMER’e müracaat etmek üzere kaleme alıyor veya almıştır bile.

Daha bu iş devam edecektir.

Zira kamu vicdanı adına konuşan bir medya ve bu medyanın temsilcisi olarak bizler bunu kendimize görev telakki ediyoruz.

Düşüncemiz o yöndedir.

Bu işin peşini bırakmayacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın.

Diyarbakır veyahut Güneydoğu Anadolu rasgele bezirgânların geçit yolu değildir, diye düşünüyoruz...

En derin saygı ve sevgilerimle.