FRANSA’DA KUR’AN DÜŞMANLIĞI!

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre günümüzü işgal eden, insanlık tarihinin bir yüz karası olan Fransa’nın tarihi alçalışı, dün ansızın tüm dünya kamuoyunun önüne konuldu.

Neydi o alçalış?

Elbette ki tarihi haçlı seferlerinin tarih boyunca Kur’ana ve İslam’a karşı besledikleri kin ve nefretlerini sözde çağdaş muasır medeniyet seviyesine tırmanan bir dünyada, dün yine küfrün cahiliye devrini tekrarladı.

Fransa yine 'özgürlük' bahanesiyle İslam'a saldırdı.

Aralarında Fransa eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin de bulunduğu 300 Fransız yazar ve siyasetçi, şiddet ve Yahudi düşmanlığı yaydığı iddiasıyla Kur’an-ı Kerim'den 'bazı ayetlerin çıkartılmasını' talep etti.

Ya Rabbi, bunca rezalet, bunca şekavet, bunca cehalet nereden çıkıyor?

Küfür dünyası Kur’ana karşı kinini bir türlü dindiremiyor.

Anlaşılan budur ki haçlılar; eski tarihlerini dünyaya yutturmaya çalışıyorlar.

Ama heyhat!

O devir artık kapanmıştır.

Medeni dünya, artık Ortaçağ cehaletine kapısını kapatmıştır.

İster Müslüman’ı olsun, ister gayrimüslimi olsun...

Kur’anın yüceliğinin dokunulmazlığına karşı büyük bir saygı ve hürmetle eğiliyor.

Bir de inanmasa dahi inanmış gibi kendine görüntü verenlerin olduğu da aşikârdır ve nettir.

Velev ki medeni dünya artık eski küfür dünyasının Sarkozy’lerinin pabuçlarını ortaya çıkarsa bile yine küfür yobazları rahat durmuyor.

Kur’ana karşı illa ki dil uzatıyor.

Batı dünyasının tarih boyu yaptığı nefret, cehalet, bugüne dayalı değildir.

1440 yıldan beri bu cehaletini değişik versiyonlarla yaşatıyorlarsa da yine bir şey tutturamayacaklar.

Zira Kur’an kendi kendini savunuyor, kendi başına bunlara verilebilecek cevap olarak da yeter.

Ve Kur'ân-ı Hakîm-i Mu'cizü'l-Beyanın hadsiz açıklayıcı cihetlerinden, icazından kırk cihetleri Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri’nin telif ettiği risalelerde de vardır.

Özellikle Arapça yazılan “İşarat’ül İ’caz” ve “Mesnevi-i Nuriye” gibi risalelerde mevcuttur.

Ancak Mu’cizat-ı Kur’aniye adlı eserinde şöyle özetliyor;

“Elde Kur'ân gibi bir mu'cize-i bâki varken,

Başka burhan aramak aklıma zâid görünür.

Elde Kur'ân gibi bir burhan-ı hakikat varken,

Münkirleri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir?”

Mahzen-i mu'cizat ve mu'cize-i kübrâ-yı Ahmediye (a.s.m.) olan Kur'ân-ı Hakîm-i Mu'cizü'l-Beyanın hadsiz vücuh-u i'câzından kırka yakın vücuh-u i'câziyeyi Arabî risalelerinde ve Arabî Risale-i Nur'da ve İşârâtü'l-İ'câz namındaki tefsirinde mevcuttur.

* * *

Bediüzzaman Hazretleri Sözler kitabının “25. Söz’ünde şöyle buyuruyor;

“Kur'ân nedir, tarifi nasıldır?

Elcevap: On dokuzuncu sözde beyan edildiği gibi ve sair sözlerde ispat edildiği gibi, Kur’an şu kitab-ı kebir-i kainatın ezeli açıklayıcı bir tercümesidir.

Ve ayat-ı tekviniyeyi okuyan mütenevvi ve evrensel diliyle konuşan gerçeklerin tercümanıdır.

Dünya ve ahiretten bahseden kitabın yegâne açıklayıcısıdır ve müfessiridir.

Zeminde ve gökte Esma-i İlahiyenin gizli ve manevi hazinelerinin açıklayıcısıdır.”

Üstadın uzun uzadıya Kur’an hakkında yapmış olduğu açıklamalar Risale-i Nur’un birçok eserlerinde mevcuttur.

Ama en önemlisi ve en açıklayıcısı, Üstadın ilk yaptığı Arapça eserlerinden birisi olan “İşarat’ül İ’caz” isimli eserinde yazılmıştır.

Buna rağmen, elbette ki küfür dünyası rahat durmamıştır, günümüzde de rahat durmamaktadır ve bundan sonra da duracak gibi değildir.

Zira tarih boyu hurafecilik yapan, Hıristiyanlık dininin mensuplarını aydınlık, ilericilik ve çağdaşlık perdesi altında cehaletini millete yutturmaya çalışmışlar, hem kendilerini kandırmışlar, hem de kendileri gibi düşünen küfür sistemleriyle, İslam dünyasının içinde kendini Müslüman zanneden münafıkların halini bize gösteriyor olmaları gerçekten düşündürücüdür.

Peki, günümüzdeki İslam dünyası nerededir?

Ne yapıyor?

Kur’anı bilimsel olarak nasıl okuyor, anlıyor ve Kur’anın hakkını nasıl verebiliyor?

Ne yazık ki bir hiç olmasa dahi çok büyük bir azınlık içerisinde olduğunu görüyorum.

Haçlı ve Siyonistler ise bilakis tüm bu cahil, karanlık hurafeleri daima ayakta tutmayı hedefliyor ve tarih boyu Kur’ana saldırmaya devam ediyorlar.

Elbette ki kişi bilmediğine, anlayamadığına düşmandır.

Zira cahildir.

Küfür, karanlık olduğu için küfürdür.

Cehalet ise küfrün ötesinde zifiri karanlıktır.

Ama İslam dünyası ne yazık ki bu küfür sistemlerine karşı hep kendini mağlup ve yenik görüyor.

Fedakârlık ve istikamet doğrultusunda Kur’anı savunabilecek gibi görmüyor kendini.

Yüceliği hastalara muska yapmakta arıyor.

Ama heyhat!

Yazıklar olsun!

Kur’an, bir mana manzumesidir.

Sosyal ve siyasal hükümleri içeren bir kitab-ı ilahidir.

Sosyal dengeleri koruyan ilahi bir hukuk sistemidir.

Onsuz hiçbir millet yaşayamaz.

Hele hele inanan toplumlar, hiçbir zaman Kur’ansız yürüyemez.

* * *

Nitekim merhum Akif şöyle buyuruyor;

 “İmandır o cevher ki, ilahi ne büyüktür

İmansız olan paslı yürek, sinede yüktür

Ölüler dini değil, sende bilirsin ki bu din

Diri doğmuş, duracak, dipdiri durdukça zemin

Dinsizin olmaz, iyi bir kimseye vefası

Kur'ana uymayanın, kabul olmaz duası

İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkıyla bilin

Ne mezarlıkta okumak, ne de fal bakmak için

Kenar-ı Dicle'de, bir kurt aşırsa bir koyunu

Gelir de adl-i İlahi sorar, Ömer'den onu”

* * *

İşte Kur’an budur.

Bu nedenle “Bakara” suresinin 23. ve 24. ayetlerini sizinle aynen paylaşmak istiyorum;

“23- Eğer kulumuza indirdiğimiz Kur'an'ın Allah'ın sözü olduğu hakkında kuşkunuz varsa, o zaman aynı değerde bir sure getirin ve Allah'tan başkalarını da size tanıklık etmeleri için çağırın.

24- Eğer bunu yapamıyorsanız -ki kesinlikle yapamayacaksınız- o zaman yakıtı insanlar ve taşlar olan, hakikati inkâr edenler için hazırlanmış ateşten sakının!”

Yani illa ki yerleri orası olacak…

Tıpkı Fransa’nın Sarkozy’si gibi…

İsrail’in Netanyahu’su gibi…

ABD ve diğer haçlı kefereler gibi…

Veyahut içimizdeki münafıklar gibi...

Yine Kur’an deyimiyle yerleri orası olacaktır.

“İsra” suresinin 88. ayeti ise şöyle buyuruyor;

“De ki: “Andolsun ki, insanlar ve cinler bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.”

En derin saygı ve sevgilerimle.