HAKSIZLIĞA KARŞI SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR!?

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbetimizde, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, İbn Haldun Üniversitesi Külliyesinin açılış töreninde konuşmasına değinmiştik..

Yürekleri serinleten, topluma gerçekten mutluluk veren, toplumu rahatlatan çok önemli müjdelerinin altını çizerek, sizinle dertleşmiştik..

Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın şöyle bir ifadesi olmuştu...

Demişti ki;

“Önümüzdeki dönemde evlatlarımızı hakkıyla yetiştirmek için, bu eğitim sistemini değiştirmeliyiz...”

Dünkü, sohbetimizi bu paralelde kapsamlı bir şekilde sürdürmüştük..

Çünkü böylesi bir zamanda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın  Türkiye’nin başında bulunması, devleti yönetmesi ülke ve millet için çok büyük bir şanstır..

Tarihsel bir kazanımdır demiştik.

Ve gerçekten de öyledir.

***

Amma velakin; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu misyonunu aksiyona çevirmekle görevli bazı yöneticiler, bürokratlar tabiri caizse; “tersi istikamette” hareket ediyorlar..

Cevizin içindeki kurtçuklar gibi!

Kurtçuk misali görev icra eden bürokratlar, halkın önüne adeta birer “Berlin duvarı” gibi; bürokratik engeller inşa etmektedirler..

Vatandaş iş yapamıyor...

İlgili ve yetkili bulamıyor...

Bulduğu makam ve mevki varsa o da dediğimiz gibi “Bürokratik Engellerle” vatandaşa yürek dağlayıcı bir keyfiyetle arz-ı endam ediyor...

***

Bu noktada, öyle ümit ediyoruz ki Cumhurbaşkanımız ve ilgili bakanlarımız, bakanlıklarının taşra teşkilatlarındaki sorumsuzluklara, bürokratik oligarşiye, antidemokratik hukuk dışı keyfiyete dayalı icraatlara da neşter atacaklardır..

Olup-biten olumsuzlukları göreceklerdir..

Öyle inanıyoruz ve bekliyoruz.

***

Zira hani demişler ya; “Görünen köy kılavuz istemez..”

İşte bu vecize sözle yola çıkarsak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, özellikle de Diyarbakır’ımıza atanan bürokratlar, bölgeye ve bölge insanına sadra şifa ve yönetim icra etmiş değillerdir...

Hele hele üç dört yıldan beri bazı Valilerin kayyum olarak Belediyelerde aldıkları görevler, ne yazık ki toplumun beklentileri doğrultusunda, iş ve işlem görmemiştir..

Mutluluk yerine, mutsuzluk ve ümitsizlik inşa edilmiştir..

Bugün git, yarın gel, bu olmadı, şu oldu mantığıyla; vatandaş “bilinmez denklemin” içerisinde, hep savsaklanmıştır..

Buna da halk diliyle diyoruz ki;

Böylesine keyfiyete dayalı idari yönetimler olmamış olsaydı “ne güzel” olurdu.

Zira kaş yapayım derken hep göz çıkarılıyor.

İster Valiler olsun, ister Kaymakamlar olsun…

Cumhurbaşkanının istekleri ve arzuları paralelinde değil, tersine ve keyfiyete, hayal kırıklığı yaratan icraatlara imza atılıyor..

Der demez bu da çok düşündürücüdür.

***

Hep derim...

Bölgemiz çok hassas bir bölge...

Özellikle Diyarbakır’ımız çok hassas bir ildir.

Toplumu kazanmak gerekir..

Huzuru, istikrarı, güveni tesis etmek lazım..

Vatandaşın talepleri, istekleri, gözardı edilmemeli..

Çözüm üretici olunmalı..

Vatandaşı; “bürokratik oligarşiyle”  boğmamak lazım...

İş, aş, imkân yaratılmalı...

İş çevrelerine..

İstihdam yaratan kurumlara; öncü olunmalı, yol gösterici olunmalı; kucak açılmalı..

Ama gel gör ki ciddi ve vahim yanlışlıklar yapılıyor...

Devlete ve iktidara dost olan birçok vatandaş ve iş çevreleri, adeta devlet düşmanlarının kucaklarına itiliyor..

Biz tabii ki basın özgürlüğü paralelinde bu tür olumsuzlukları kaleme alıyoruz, dile getiriyoruz.

Kim ne yaparsa, onların yapmış olduğu yanlışlıkları onlara gösteriyoruz.

Gerekirse Bakanlıklara da bildiriyoruz.

Çünkü yıllardan beri bu bürokratik yanlışlar karşısında, bu idari yönetimlerden meydana gelen bürokratik vesayetlerle mücadele etmiş bir medya kuruluşuyuz.

Başımıza gelen mezalimleri dün olduğu gibi bugün de, sert bir ifadeyle ve elimizin tersiyle geri çevirmişiz ve çevirmeye devam ediyoruz.

Temel ilkemiz,  vatandaşlarımızın derdiyle dertlenmek, sorunlarını dile getirmek, yanlışları da gün yüzüne çıkarmaktır..

İnanıyoruz ki bazı bakanlarımız da bizim bu tezimize katılıyorlar, bu çalışmamızı benimsediklerine de inanıyoruz.

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Tarihten bazı ibret verici örnekleri getirmek gerekiyorsa onları da zaman zaman kaleme alıyoruz ve kamuoyunu aydınlatıyoruz.

Ama tüm bu yaptıklarımızı hukuk çerçevesi içerisinde yapıyoruz.

Zira başta söylediğimiz gibi Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olması hasebiyle, biz de hukukun savunucusu olacağız.

Gerek kişisel konular olsun ve gerekse kamuoyunu ilgilendiren konular olsun, dile getiriyoruz, getirmeye de devam ediyoruz..

***

Tarihten bir örnek getirmek istiyorum..

Osmanlı’da Kanuni döneminde yani 1590-1591 yılı olması gerek, İbrahim Paşa adlı bir Vali Diyarbakır’a atanıyor.

Devlet güveniyor, geniş yetkiler veriyor.

Ama kendisi tüm bu devletin iyi niyetini kötüye kullanarak “keyfe mayeşa” rastgele toplumun üzerine mezalim yağdırıyor.

Öyle bir hal alıyor ki artık o İbrahim Paşa’ya “Deli İbrahim Paşa” adı veriliyor.

Halk illallah deyip Padişah’a şikayet ediyor...

Nihayetinde “Ba’de harabil Basra” misali; Vali görevden alınıyor...

Mağdur olan halkın talepleri karşılanıyor..

Dönemin devlet büyükleri, devlet merhemiyle “valinin halkta açtığı yaraları” tedavi ediyor.

***

Bölgemizde de kayyumluk dönemi başlar başlamaz, hatta daha öncesinden, 20-30 sene evvelinde dahi böylesine keyfiliğe düşkün olan bazı yönetici bürokratları, gördük yaşadık, mesai geçirdik..

Yazdık, çizdik, mücadele verdik.

Ve devlet sağ olsun, Allah devletimize uzun ömür versin..

Bu keyfilikler hakkında gerekeni yaptı..

Birçoğunu devlet kapılarından uzaklaştırdı.

***

Bakınız sevgili okurlar..

İki kayyum öncesi..

Diyarbakır’ımızda kayyum dönemi başlarken, halk oh diye derin bir nefes aldı..

Ki “Allah devletimizden, Cumhurbaşkanımızdan razı olsun, İçişleri Bakanımızdan razı olsun” denildi.

Ama gel gelelim ki Ankara’dan atanan bir Kaymakam, hem de deneyimli bir kaymakam (!) Cumali Atilla geldi...

Belediye’nin taht-ı riyasetine oturdu.

Halk ne dediyse tam tersini yaptı.

Üç beş tane yalaka, ikiyüzlü, hatta çok yüzlü diyelim..

Ruhen, fikren sol ve PKK tandanslı HDP’lilerle iç içe girdi.

Kol kala gezdi, görüntü verdi…

Bakınız bir örnek vermek istiyorum..

Vatandaş imar konusunda ne kadar müracaat ettiyse, “biz şimdilik imar işlerini durdurmuşuz, kimseye imar vermiyoruz” dediler.

Görüşmek isteyen vatandaşları da ya kabul etmiyordu, ya da kabul etseydi dahi iki ay sonra görüşme randevusunu veriyordu...

Nihayetinde medya grubu olarak olayların üzerine gittik ve yakaladık.

Sonuç itibariyle Belediyenin Genel Sekreterini atıyor, onun yerine Diyarbakırlı bir vatandaşı yanına getiriyor..

Ki o vatandaş da söylemlere ithafen söylüyoruz.

Söylemlerin gerçek tarafı şu; PKK ile HDP ile yakın bir kişiyi Genel Sekreter olarak getiriyorlar.

Diyarbakır zenginlerinin birisinin sabah kahvaltısında soruyorlar.

Siz neden Genel Sekreterinizi attınız?

“Yahu Türk olması yetmez mi?

Bize burada Kürt lazım. .”

İşte bakınız anlayışa.

Okumuş bir bürokratın böylesi konuşmasına.

Ve böyle torpilli atanmış bir insanın ifade şekline bakın.

Ne kadar bölücü konuşuyor.

Hani sen iktidar adına gelmiştin?

Hani sen muhafazakârlıkla yola çıktın, kendini tanıştırdın?

Hani 70 tane Polis seni koruyordu?

Patenti böyle çıkınca elbette ki İçişleri Bakanı onu almak zorunda kaldı…

Fakat yine Diyarbakır Söz Gazetesinin keskin kalemlerinin sayesinde oldu...

İncelemeler neticesinde 2,5 milyonluk bir masrafla istirahat, banyo ve lavabo odasını donattığı ortaya çıktı...

Burayı da, kendine yakın iş adamına yaptırdığı da aşikâr oldu...

Günlerce haber oldu gazetelere, televizyonlara..

Sözün kısası.

Gönül arzu ediyor ki önümüzdeki günlerde Belediyenin yeni yönetimlerini daha adil bir biçimde Bakanlıkların paralelinde çalışmaları olsun.

“Keyfiliğe ve ben ne yaptıysam öyle oldu” anlayışından uzak durulmasını tavsiye ediyoruz.

Hani demişler ya;

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az.

Şimdilik bu kadar diyorum...

En derin saygı ve sevgilerimle.