HER ŞEYİN BAŞI KAPİTALİST ANLAYIŞ..?! (II)

Evet sevgili okurlar!

Son iki günlük sohbetimize başlık olarak kullandığımız “Her Şeyin Başı Kapitalist Anlayış” ifadesi rastgele bir ifade değildir.

Anlamlıdır ve kapsamlıdır.

Bakınız üç gün üst üste “Hukuk = Adalet = Emanet” ifadesini yazımıza başlık olarak kullanmıştık.

Ve bugünkü küresel dünyamızın ne derecede hukukun üstünlüğüne inanan bir dünya olduğu gerçeği, düşündürücüdür.

Çünkü, küresel siyaset dili çok kurnazca, ikna edici parlak makyajlandırılmış cümleleri kullanıyor…

Her ülke insanı da, kendi ülkesindeki siyasete inanıyor ve çark böylece dönmeye devam ediyor.

Ama madalyonun ters yüzüne bakıldığında hiç de öyle değildir.

Yerküremiz adaletin, hukukun adı altında zulüm işliyor, mezalim yaşatıyor ve zulümat kabusu toplumların üzerine çökertiliyor...

Ne hazindir ki, olup-bitene karşı herkes haline razı, herkes günlük yaşam akışına devam ediyor…

Hal bu iken, kapitalist dünyanın eşkıya canavarları, diğer bir deyimle ağzını açmış büyük sermaye ejderhaları, iştahlı iştahlı, “zulümatın” tozlu ortamından faydalanmak üzere, yutacakları lokmayı bekliyorlar.

Nasıl, ne kadar yutabilirim düşüncesiyle illa ki kendilerine “kalkan olabilecek” bir hadise yaratırlar...

Toplumları da, bu minvalde ikna edici “dil” kullanarak, alt etmeye çalışıyorlar...

Böylece “iktidar” sahipleri sermayelerine sermaye katıyorlar, kapitalist eşkıyalar da, biraz daha güçlenip palazlanıyorlar.....

Güçsüzü daha bir ezmek, yutulabilinecek lokma haline getirmek için de, azimle mücadeleye her daim devam ediyorlar..

Sevgili okurlar...

Yer küresinin yaşadığı “kapitalist, faşizan” anlayış, bugüne özgü değil, yüz elli yıldan beridir yaşanmaktadır..

Yani eşkıyalık hali, cebri, küfrü ve keyfi bir hal insanlığa 1.5 asırdır, yaşatılıyor..

İktidarların siyaseti, “kendine kuzu postu giydirilmiş bir kurt misali” faaliyet göstermektedir…

Veya koyun postuna bürünmüş diğer bir saldırgan acımasız canavar da, bu siyasetin gölgesinde büyüyen “sermaye” ejderhaları..

Adaletin başına giydirilmiş birer zulmün temsilcileridir bunlar!…

İşte bugünkü dünya bunu yaşamaktadır.

Hani diyorlar ya; “Kim kime dum duma..”

Bu sözün derin anlamıyla yola çıkarsak bir çok örnekler getirebiliriz,..

Özellikle hangi faşist güçler, hangi kapitalist zümreyle işbirliği yaparak yer küresini her daim sömürgeleri altında tuttuğunu!....

Ve halen tutmaya devam ettiği gerçeğini iyi okumalıyız?..

Çünkü, tarihin “derinliklerine” sahip!..

Yer ve zaman noktasında, bir çok kez dile getirmekteyiz!...

Ki, hakikatler gizli tutulamaz..

Allah’ın izniyle doğru yoldan sapmadan gerçekleri yazmaya devam edeceğiz...

Halka hizmet sevdasında olmanın düsturuyla, bu hizmeti dün olduğu gibi bugün de, yapmayı taahhüt ediyoruz.…

Neyse, sözü fazla uzatmaya gerek yok...

Bakınız, haftalardır dünyayı sarsan ve nihayetinde ülkemizi de kapsamına alan “Korona Virüsü” vakıasıyla, yatıp-kalkıyoruz!...

Doğrusu, ciddi bir abarttı söz konusu!...

Ki düşünen, tarihini, geçmişini iyi okuyabilen, iman nokta-i nazarında olan herkes; “işin farkındadır?...”

Kapital bir anlayışla dünyayı hizaya getirmek isteyen kapitalist eşkıya grubu nerdeyse tüm beşeriyeti bugün parmaklarında oynatıyor.

Bu işin detayına daha fazla girmeden, Türkiye’mize bir bakalım!...

Yakın tarihimizi irdeliyelim biraz.

Bakınız sevgili dostlar

Dün Cumhurbaşkanımız bu babda çok detaylı, kapsamlı, anlamlı bir konuşma yaptı...

Tüm medya bunu işledi ve halkımızın yüzde doksanı da canlı olarak ekrana gelen konuşmayı izledi.

Cumhurbaşkanı gerçekten yerli yerinde konuşurken tespitlerine de katılmamak mümkün değil.

Ancak, şunu da hemen belirtmeden geçmek istemiyoruz.

Konuşmasının başında öncelikle Çanakkale Savaşı ve İstiklal Marşımızı, Cumhuriyetimizin kuruluş biçimlendirilmesinden bahsederken o savaşlarda cihad ruhuyla savaşa girip şehit düşen tüm şehitlerimize dua etti...

 Çanakkale Savaşı’nın, İstiklal Mücadelemizin kahramanlarını rahmetle anması elbette ki güzel şeyler.

Hiç kuşkusuz ki, Cumhurbaşkanımız devletimizin zirvesinde bulunan en yetkili bir zat olması hasebiyle bazı gerçekleri de dile getirmiş olsaydı bize göre çok daha iyi olurdu...

Demek ki, zaman ve zemin müsait olmadığı için bunları üstü kapalı olarak geçmiştir bize göre!

 Cumhurbaşkanımız dobra bir insan olma hasebiyle gerçekleri saklamayıp zaman zaman, tarihin hasıraltı edilen hakikatlerine dikkat çekip, dile getirmektedir..

Ki bu da;  ülke ve millet acısından, güven tesis edicidir...

Örneğin, 28 Şubat’tan bahsederken çok güzel anlamlı bazı postmodern eşkıyaları işari yollarla da olsa, ifade etmektedir...

Hele hele 1923’teki Lozan Antlaşması’nın zafer olmayıp tarihi bir hezimet olduğunu da nutukları içerisinde dile getirdiğini biliyoruz...

Elbette ki bunlar tümüyle takdire şayandır.

Yalnız zat-ı devletlerinden istirhamımız hep böyle saklı kalan tarihi gerçeklerimizi içinde bulunduğu makam ve sıfatıyla güzel anlatımlarıyla halkı aydınlatmaya devam etse çok çok daha güzel olur..

Daha güven verici bir Türkiye’nin varlığı söz konusu olur.

Zira hiç unutmayalım ki yakın tarihimizde çok şeyler karanlıkta bırakılıp, saklı tutulmuştur..

Kirlenmeler, cebri ve keyfi uygulamalar ters yüz edilmiş, böylece insanlarımızın devlete inanma duyguları, azaltılmıştır.

Gönül arzu ediyor ki tüm bunlar yavaş yavaş Cumhurbaşkanımızın iman ve inancı paralelinde tarihi gerçeklerin üzerinden sis perdeleri bir bir kaldırılırsa!!

Şöyle ki, Çanakkale harbindeki mücahit şehitlerimizin ruhlarını şad etme yıldönümü anılırken bir de o dönemde yaşanan ama tarihin saklı gerçeklerine de, değinmiş olunsaydı...

İnanın ki, çok daha memnuniyet verici olunurdu!.

Çünkü...

Çanakkale Savaşı o kahraman şehit mücahitlerin sayesinde 1915’te kazanıldı...

Düşman İngiliz gavuru denize döküldü?

Ancak nasıl oluyor da 1918’lerde..

Yani Çanakkale harbinden üç yıl sonra, hiçbir kurşun sıkmadan, İngilizler elini kolunu sallayarak İstanbul’u işgal edebiliyor?

Nasıl, tahtı, saltanatı padişahın elinden alabiliyor?.

Ve 3 milyon kilometrekarelik bir İslam coğrafyası bir çırpıda, 770 kilometrekareye kadar düşürülebiliniyor?

İşte bu sorular, ne yazık ki cevapsız hep bırakılmıştır...

İşte bunun içindir ki kurulan Cumhuriyetten sonraki yakın tarihimizde, “hukukun üstünlüğünden, demokrasiden, adaletten” hep dem vurulmuştur..

Ki, gelen giden muhafazakar iktidarlara rağmen devlet hala da tüm hızıyla Cumhuriyet Halk Parti’nin getirmiş olduğu Şeflik, Dipçik ve zorba kanunlarla ülke yönetilmeye devam ediliyor.

Basit bir örnek vermek gerekirse..

Şöyle ki...

Türkiye Cumhuriyeti Adalet mekanizması bünyesinde uygulanmakta olan İş Kanunu A’dan Z’ye hiç bir şekilde hukuksal bir kanun olmadığı aşikardır...

 Çünkü, 1970’li yıllardaki DİSK patronlarının direktif ve talimatlarıyla yasallaştırılmış, bir kanun...

Düşündürücü olan da, gelen giden muhafazakar hükümetler bu kanunun kılına bile dokunmamıştır…

Oysa ki kanun Cumhuriyet Halk Parti iktidarı döneminde Devrimci İş Sendikaları’nın talimatları paralelinde; “ideolojik” olarak, antidemokratik bir fikriyatla kaleme alınarak, kanunlaştırılmıştır..

İşçi ve işvereni her yönüyle “karşı karşıya” getirip, birbirine düşman etmektedir...

Bunun daha detaylı hukuksal dayandırıcı açıklamasını önümüzdeki günlerde tüm çıplaklığıyla hukukçuların diliyle siz değerli okurlarımızla paylaşacağımızı da buradan aktarmak istiyorum...

En derin saygı ve sevgilerimle…