Görüş Bildir

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ, BARONLARIN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ..!?(II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımızın başlığı altında, mevzu ettiğimiz konuyu biraz genişleterek, önemli bazı tarihi olayları da kapsamına alarak, sizinle hasbihalimize devam edeceğiz!..

Gerçekten dün de uzun uzadıya sizinle paylaşmak istediğimiz konu; Türkiye’nin, yıllardan beri özellikle son yüz yıl içerisinde nasıl içten vurulduğunu, nasıl maddi ve manevi yönde büyük baskılara maruz bırakılarak, "iç kanama" yaşattıklarını aktarabilmek!..

Nitekim, her şey açık ve nettir.

Hiç kimse de, olup biteni inkâr edemez.

Ne sağcısı, ne solcusu, ne muhafazakârı, ne dindarı, ne de dinsizi.

Pek tabi ki ne iktidarı, ne de muhalefeti..

Çünkü hepsi tarihi birer gerçektir.

Bugün dahil, "Türkiye nereye gidiyor?” sorusuna cevap bulmak bile zor!…

***

Türkiye'yi "rotasından" çıkaran ilk hamle 1908’lerde yapıldı… O dönemde, Meşrutiyet-i Meşrua adı altında masonik kafaların Fransa’daki gizli mason mahfelerinden almış olduğu dersle, eğitimle Osmanlının son padişahı olan Sultan Abdülhamit tahttan indirildi…

Çok büyük oyunlarla, kavram ve isim, mekan ve mercii değiştirerek, Osmanlıyı "bölük-pörçük" ettiler…

600 yıllık bir Devlet-i Âliye’yi, tümüyle sona erdirdiler.

Cihanşümul bir Devlet-i Âliye’nin sonunu getirdiler.

Ve böylece hedeflerine ulaşabildiler.

Bunu üç-beş tane çapulcu, darbeci askerle yaptılar… Ki onlar da jön Türklerle, yerli ve yabancı Yahudi unsurlarıyla işbirliği yaparak gerçekleştirdiler…

Özellikle kutsal olarak bilinen kavramları, kirli hedeflerin ve planlarının, senaryolarının başına monte ederek, millete inandırma noktasında yola çıktılar.

En çok ta, "milli kelimesini" kullandılar…

Ancak başına “Milli” kelimesi getirilen hiçbir şeyin millilikle alakası olmadığı gibi, yerlilikle de alakası bulunmuyordu?

Tümüyle istismar, kandırmaca ve aldatmacadan ibaret; "dışa" güdümlüydü…

“Görünen köy kılavuz istemez” misali, nitekim her şey orta yerdedir…

Bugünkü görünen manzarayı, vicdani, izanı, imanı yerinde olan hiçbir insan, tasvip etmez!…

Tabi, insanlığından şüphelenmiş, insanlık dışı megalomanyak vahşi gruplar hariç?..

* * *

Evet, 1908’de  kurulan İttihat Terakki Cemiyeti, 1909’da tahttan indirilen Sultan Abdülhamit’e takılan isim “Kızıl Sultan”dı.

Aslında kızıl olan, isim değişikliğiyle kendini “Milli” gösteren nice hainler devleti ellerine geçirdiler.

Ve bugünkü Türkiye’de yaşanan manzaralar, o günkü manzaraların devamıdır…

Benzeridir…

Hem de ittihatçıların gölgesinde; bunlar yaşanıyor!

Bazı önemli tarihçi yazar kardeşlerimiz gerçekten çok önemli konuları dile getiriyorlar.

Hem de can alıcı konular...

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Bugünkü mevcut Türkiye’nin başına yıkılmak istenen enkazlar ve fitne unsurları, yüz yıl öncesi yaşatılan senaryonun yeniden, sahneye konulmasıdır…

Hukuk cübbesini giyip de hukukçulukla uzaktan yakından alakası olmayan, demokrasiyle hiç ilgisi olmayan bazı baro baronları, CHP’nin tek parti şeflik ve dipçik anlayışını yeniden yaratmak istiyor.

Hem de hukukun gölgesinde, semizlenmiş halleriyle yapıyorlar...

Tıpkı Mısır’daki darbeci Sisi’nin yanındaki hukukçular gibi..

Merhum Mursi’nin başına getirdikleri darbe planının, aynısını yapmak istiyorlar…

Anlayış, aynı anlayış…

Yüzde 55 ile halkın oyuyla iktidara gelen Mursi idi!…

Tarihi Fransız ve İngilizlerin hegemonyasından bir türlü kendini kurtaramayan Mısır, aynı o sahtekârlıkla yine darbeye maruz kaldı.

Ve ihvan-ı Müslimin teşkilatını yerle bir ettiler.

Mahkeme huzurunda can veren bir devlet başkanı, sıradan bir olay gibi gösterildi.

Allah korusun…

Aynı manzara her an Türkiye için de eli kulağında diyebiliriz.

Bize göre herkes dikkatli olmalıdır, uyanık olmalıdır.

Kirli çevreyi etrafından uzak tutmalıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İskender-i Zulkarneyn’in ailesi gibi çok geniş bir yelpazeye sahip olmamılıdır…

Yani Adriyatik denizinden tutun da, Cin setine kadar, Dünyayı gören bir göze sahip olmalıdır…

Özellikle devletin bünyesinde saklanan darbeci Yahudi anlayışa yakın darbecilere ve özellikle “Adaleti istiyorum” diyen CHP’nin anlayışına, 15 Temmuz kirli darbe teşebbüsünde bulunan FETÖ hıyanetine karşı uyanık olmalıdır…

Aynı zamanda Yahudi Moiz Kohen gibi Türk ismini kendine takan bakkal ve işyerlerinin üzerine milli ve muhafazakâr isimleri kullanan, ama çok büyük aldatmacalarla devleti içten soyanlara "Kartal Pençesi" atması lazım…

Hele hele Atatürkçü, laikçi kesilenlere!…

Bizim amacımız burada dostça gerçekleri hatırlatmaktır.

Bakınız, Akit Gazetesinin deneyimli yazarı Abdurrahman Dilipak'ın dünkü yazısının başlığını ve birkaç paragrafını sizinle paylaşmak istiyoruz.

“YERLİ VE MİLLİ”

“Banka soyarken kar maskesi, ülkeyi soyarken de Atatürk maskesi” takmadılar mı? Darbeler hep demokrasi için yapılmadı mı? Sağ ve sol; soğuk savaşta aynı ülkenin çocuklarını birbirine kırdırmak için uydurulmadı mı? Bunların kadrolarında “Şeyh de var fahişe de”. FETÖ de onların tezgahında yontuldu, BÇG de PKK da aynı tezgahta üretildi.. DAEŞ de, DHKPC de. Hepsinin de “arz-ı ihlas ettiği loca” aynı! FETÖ ya da PKK fark etmez, başı sıkışanın kaçtığı ülkeler aynı ülkeler değil mi?

Son zamanlarda “Yerli” ve “Milli” lafını çok duymaya başladım. Aman dikkat! Bu “gayri milli” çeteler gelirken maskelerini takarlar. Mesela Osmanlı’da ilk “Türk” adını kullanan şirketler “İngiliz” ve “Fransız” şirketleridir. Osmanlı’yı yıkan İttihat Terakki zihniyeti değil mi? Kurdukları bankanın adı “İtibarı Milli”dir. “Türk Ocağı”nı kim kurdu, Lazaro Franko değil mi? Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu niye kuruldu?”

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı cumalar…


Bu Makale 1295 kere okunmuştur.