HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ, HÂKİMİN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ?! (II)

Sevgili okurlar.

Dün sizinle yapmış olduğumuz sohbetin konusu; iş mahkemelerinin özellikle Diyarbakır’daki bazı iş mahkemelerinin şablonlaştırılmış kararlarıyla alakalıydı...

Çünkü bu ve bunun gibi nice davalara hukukçular isyan edercesine tepki koyuyor...

Ve diyorlar ki;

Hep davacı tarafın avukatlarının hazırladıkları tez ve dava dilekçeleri hiç incelemeden, soruşturmadan, aslını astarını sorgulamadan, gerçekmiş gibi kabul ediliyor...

Davalı tarafın ise hiçbir şekilde savunmasına, ortaya koyduğu delile, dile getirmiş olduklarına, belge ve dokümanlarına, resmi evraklarına bile bakmadan; hüküm veriyor...

Kasıtlı bir tutumla, kurgudan ibaret bir kararla illa ki birilerine “rant temin etmek, para kazandırmak” gibi bir anlayış sergileniyor..

Zaten davacı vekili “ben ne kopardıysam kardır” anlayışı doğrultusunda verilen antidemokratik ve yanlış kararlar, doğrusu “hukuku” güvensiz kılan bir kulvara sokuyor...

Hukuk ve yargı için; yaşananlar garabet bir hal alıyor...

Vahim bir durum!

Derinden derine düşündürüyor...

Dün bu mevzuyu kısmi bazda sizlere aktarırken, bugün için de “aynı konuyu” irdeleyeceğimizi belirtmiştik..

***

Sevgili okurlar..

Davanın savunma avukatlarının hazırladıkları savunma dilekçelerinden bazı bölümlerini dün, burada neşretmiştim..

Mahkeme hâkimesinin gerekçeli kararına karşı verilen savunma dilekçesindeki anlatılanlara, objektif bir gözle bakıldığında, gerçekten hâkime hanımın gerekçeli kararına “bu kadarına da pes” demekten insan kendini alıkoyamıyor...

Avukatların ortaya koyduğu deliller, “gerekçeli karardaki” yanlışlıkların, tek tek sıralanması, hâkime hanım ve mahkeme için “hukuk skandalı” olarak nitelendirmemek elde değil...

Bakınız, davalı avukatların hazırladıkları dilekçenin bugün de “E” bölümüne bir bakalım..

Bu bölümde neler anlatılıyor?

“E-) Davacı isçinin yıllar önce …….. Şirketine karşı açmış olduğu ………… Esas ………. Karar sayılı kabul kararının dosyamızı etkileme durumu mevcut değildir. Çünkü Diyarbakır 2. İş Mahkemesi'nin ……… Esas sayılı dosyası ile isçinin yıllar önce açmış olduğu alacak davası arasında bir illiyet bağı bulunmamaktadır.

Çünkü iş bu dava hizmet tespiti davasıdır. Bu davanın konusu üç adet şirket arasında bağ bulunup bulunmadığı ve davacının çalışmalarının kesintili olup olmadığı hususudur.

Diğer dava ile arasında bir bağ bulunmadığından diğer davada verilen kararın bu davayı etkiliyor gibi değerlendirme yapılması hukuka aykırıdır. Diğer davanın aleyhe delil olarak kullanılma durumuna itiraz ediyor bu durumu kabul etmiyoruz. Buna itiraz ediyoruz.

İş bu dava dosyasında ve bizi haklı bularak reddine karar verilen ve aynı mahkeme tarafından karar verilen hem de aynı gerekçe ile Diyarbakır 2. İş Mahkemesi ……… Esas sayılı dava dosyasında raporları hazırlayan bilirkişi aynı bilirkişidir. Bu bilirkişinin suç oluşturan büyük çelişkilerini ortaya koymuş ve bu kişi hakkında Ankara CBS’ de derdest olan ……….. Soruşturma dosyası mevcuttur.

Mahkeme Diyarbakır 2. İş Mahkemesi …….Esas sayılı dava dosyasında davadaki bilirkişi hakkındaki ve rapor hakkındaki beyanlarımızı itibar ederek davayı reddetmiş ancak bu dosya kapsamında ise bilirkişi ve rapor hakkındaki beyanlarımız her nedense görmezden gelinerek dosya lehimize olmasına rağmen aleyhimize bir karar vermiştir. Bu da mahkemenin çelişkili ve mesnetsiz bir tutum izlediğini gözler önüne sermektedir.

Bilirkişi ve raporu hakkında verdiğimiz beyanlar bir tarafa bilirkişi dahi BAM  kararlarının yerine getirilmediği hususunu raporunda açıkça ve net olarak belirtmiştir.”

* * *

Bu savunmadaki ifadeler denir ya “Şayan-ı dikkattir.?”

Dikkat ederseniz bilirkişi açık ve net bir şekilde her şeyi belirttiği halde, her nedense mahkeme hâkimesi onu bile kale almaş değil...

İrdelememiş..

Hatta bir satırını bile kararın içeriğine almayı düşünmemiş...

Ve ivedilikle dosyayı karara bağlamış...

Bu da “mahkeme hâkimesinin” yanlılığını gözler önüne sermeye yetiyor da artıyor...

* * *

E maddesinin devamında ise şöyle deniliyor...

Ona da bir bakalım...

“Bu şekilde bilirkişinin bu beyanı dikkat çekici bir tutum olmakla beraber her nedense mahkeme onu da göz ardı ederek BAM kararlarını ve bilirkişinin bu beyanını görmezden gelerek hiçe saymıştır. Bu da açıkça mahkemenin tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirdiğini ortaya koymuştur.

Davacı asilin 10.12.2020 tarihli celsede BAM Kararı gereği karine olarak kabul edilen yazılı belgelere karşı elinde eşdeğer bir yazılı belge olup olmadığının sorulmasına karar verilmiş.

Mahkemenin bu sorusuna ise Gerekçeli kararda da belirtildiği üzere davacı Asil; ‘Benim o dönemdeki çalışmalara ilişkin elimde yazılı belge bulunmamaktadır’ demiştir. Bu da BAM kararı gereği davacıya sorulan soruya yanıt olarak davacının elinde lehe olan kanıtlayıcı belgeleri çürütecek herhangi bir yazılı belgesi olmadığını açıkça göstermektedir. Sadece bu beyanımızla bile hukuksal olarak davanın reddine karar verilmesi gerektiği hususu açıkça ortadadır. Hukuki gerekçelerimizi çürütecek aleyhe bir durum söz konusu değildir.

Kaldı ki davacının iddiasını delillendirememesi nedeni ile lehimize haksız davanın reddine karar verildikten sonra hangi tür delil dosyaya ek olarak sunulmuş ki hâkim bu davayı kabul etmiştir.

Dosyaya aleyhimize hiç bir delil sunulmamıştır. Yani ilk karardan bu yana hiç bir şey değişmemiştir. Değişen odur ki BAM’ın kararlarına ve dosyadaki kanıtlayıcı delillerin varlığına rağmen uyamamıştır. Bu kapsamda hâkim hukuksuzluğa imza atmıştır.

Davalı şirketler grubu bulunmamaktadır. Gerekçeli kararda böyle bir terim kullanılarak sanki davalılar arasında organik bağ varmış gibi peşin hükümlü davranılmış ve bu peşin hükme göre sonuca gidilmiştir. Hâlbuki şirketler arasında organik bağ bulunmadığına ilişkin araştırma Ticaret Odası kayıtları, Ticaret Sicil Gazeteleri kayıtları ile açıkça ortadadır. Bu durum kanaat ve takdirine bağlı değildir. Kanaat ve takdirle organik bağ tespiti yapılamaz. Bu kurumlardan bilgi alınmadan peşin hükümle ve isçi ve husumetli tanığı ne derse doğrudur mantığı ile hüküm kurularak davalı işverenin mağduriyetine yol açmak hukuka ve vicdana aykırıdır.

İşçi çalışmamış ki bildirsin. Dayanaksız ve tutarsız bir deyim kullanarak şirkete adeta suçlama getirmiş olma hali mahkemenin ne kadar yanlı ve bağımlı olduğunu ve tarafsızlığını yitirmiş olduğu kendini ele vermektedir.

Müvekkil şirket yetkilisinin beyanlarını ve istinaf sebeplerini saygılarımızla sunuyoruz.”

* * *

Denir ya, davalının avukatları daha ne desin?!

Duruşma hâkimesinin gerekçesiz gerekçeli kararı, açık ve net bir şekilde yapılan savunmanın maddelerinde gösteriliyor ki; “adil” değil...

Dava yekûn şekilde atıl...

Çünkü deliller; hâkime hanımın gerekçelerini çürütüyor...

Ama ne var ki duruşma hâkimesinin vermiş olduğu aleyhteki kararı hukukun hiçbir gerçeğine dayanmadığı gibi...

BAM’ın ve Yargıtay’ın verdiği hükümlerle de örtüşmüyor...

Her şey göz ardı edilerek vermiş bir karar...

Ne demiştik...

“Şeyhin kerameti kendinden..”

Hâkime hanımın kararı da bu minvalde, hukukun hiçbir gerçeğine dayalı olmayıp, kendi keyfiyetiyle, adalet terazisini hiçe saymıştır...

Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’ın bu işi mercek altına alıp, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nu da görevlendirerek böylesine verilen şablonlaştırılmış kararların “irdelenmesi” gerekiyor...

Böylesi kararlara imza atan hâkimlerin mercek altına alınarak verdikleri tüm kararları müfettişlerin marifetiyle incelemeye almaları lazım...

Kamuoyu adına, bizlere bu yönde gelen şikayet ve tepkiler adına, talep edilir diyerek, bu faslı şimdilik burada noktalıyoruz!...

Meramımız açık ve nettir...

O da; “Hukukun üstünlüğünün” tecelli etmesidir!

Ötesi, kabul değil.

En derin saygı ve sevgilerimle.