IRKÇILIK VE MEZHEPÇİLİK...?! (III)

Evet sevgili okurlar..

Bir önceki sohbet yazılarımızda "ülke gerçeklerini" kaleme alıp sizlere aktarmıştık..

Aynı seride mevzularımızı hasb-i hal etmek üzere devam diyoruz…

Yani, yazımıza başlık olarak kullandığımız “Irkçılık ve Mezhepçilik” ifadesini değiştirmeden, bugün üçüncü yazımızı, aktarıyoruz..

Elbette ki; bir ülkenin, bir milletin, içten içe yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmak istendiğinde öncelikle ve özellikle "tarihiyle, kültürüyle, inancıyla" oynanılmaya başlanılır…

Hiç kuşkusuz ki, "kültür, tarih, örf, adet, gelenek ve görenekler" elde kaldığı müddetçe o ülke bütünlüğünü korur, birlikteliğini muhafaza eder…

Özellikle, dıştan ve içten gelen kirli emperyalist unsurlardan kendini rahatlıkla koruyabilir…

Ülkenin birlik ve dirliğini muhafaza edebilir...

Zira ülke ve millet bir bütün olarak kendini bildiği ve koruduğu takdirde;  "huzuru" bulur..

Ki o da ülkenin milli kültürel ruhuyla mümkündür…

Çünkü, "kültürel" birlik, Millete can veren bir kaynaktır.

Zira demişler ya;

“Kültür, bir toplumun ruhunun, ruh köklerinin kaynağıdır. O kaynak kurutulduğu zaman o toplum iman kuraklığını geçirir. İlim ve iman kuraklığını yaşar."

Tıpkı büyük bir arazinin susuz kalan toprağı gibi…

Önce büyük çatlaklıklar meydana gelir, arazi verimsiz kalır, kurur…

O arazi sahibi de, tarlasından herhangi bir ürün elde edemez…

***

Milletlerin, özellikle İslam ümmetinin de ruh kaynağı; tarihidir, kültürüdür, inancıdır, örf ve adetleridir.

Gençliğimizi…

Yani yeni gelen neslimizi, eğer ki milli ve İslami kültürümüzle donatmadığımız taktirde tıpkı susuz kalan bir toprak gibi olurlar…

Ne kendilerine..

Ne temsil ettiklerine "bir hayırları" olmaz..

Bilakis; "yıkımları" olur...

Ne yazık ki, şuan ki tablo hiçte içaçıcı değil..

Çünkü, toplum "iman suyuyla" yeşertilmiyor…

İnanç kültüründen uzak..

Gençlerimiz "kahramanca" İslam'a sarılmıyor…

Vahşi bir kültür emperyalizmin kıskaçında; İman ve İslam kuraklığını yaşıyor…

Aba ve ecdadlarımızın yaşadıkları İslam cevherinin parlaklığını yitirmiş, karşımıza paslanmış bir bakır medeniyeti çıkartarak, bunun "cenderesinde" debelenip duruyoruz…

Ki yakın tarihimiz, hal-i hazırdaki yaşam kültürümüz "herşeyi" ortaya koyuyor..

Tabiri caizse; "verimsiz neslin varlığı" hergün biraz daha yüzümüze şamar gibi inmektedir..

Terör, şiddet, kan ve gözyaşı…

***

İşte Cumhurbaşkanımız muhterem Recep Tayyip Erdoğan bu minvalde; "hakikatleri" şöyle deşifre ediyor..

Diyor ki..

"Bugüne kadar, yalancı bir tarih bize okutuldu..?"

Evet sevgili dostlar!

Başkan Erdoğan’ın konuşma dilli elbette ki resmi bir dildir.

Hem devlet adına, hem de millet adına konuşan resmi dilin en tepedeki ismidir ve dildir.

Bu konuşma geçmişimize yönelik yanlış yollarla yetiştirilmiş bir millet olduğumuzun da ifadesidir…

İtirafı da diyebiliriz...

Tek parti, şeflik ve dipçik, sekülarist dönemlerin kirliliğini bugün Sayın Erdoğan dile getiriyorsa; "ne mutlu kendilerine ve bizlere..!"

Hep derim; Erdoğan bu ülke için, bu millet için, bu coğrafya için özellikle İslam ümmeti için; "bir şanstır..!"

Onun için, Erdoğan’dan başka arayış içerisine girersek, milletçe yanlış yapmış oluruz…

Var olan fırsatları da kaçırmış oluruz…

Yarınlara dair; "ümitlerimiz de" söner..

Bu inançla milletine hitap eden bir devlet başkanı, geleceğimize yönelik verilen bir nevi müjdelerle dolu ümitleri taşımaktadır..

Zira yıllar yılı bu ülke insanı, kültüründen mahrum bırakılmıştır.

İnancından uzaklaştırılmıştır, kasıtlı olarak tarihi unuturulmuştur…

Gerçek tarih değil, yalan söyleyen tarih okutulmuştur..

Ne hazindir ki, halen de "o yalnış tarih" okutulmaya devam edilmektedir.

Bakınız hala Milli Eğitim Bakanlığı’nda 6. ve 7. sınıflardaki okutulan kitaplarda aşırı derecede yalan ve yanlış bilgiler yer almaktadır…

Sekülarizme yönelik laikçilik anlayışın savunucularının kaleme aldıkları; okutuluyor.

Bize göre bu da bir milleti hiçe saymak demektir…

Milli iradeye inanmamak demektir.

Cumhurbaşkanının söylemleriyle ters düşmek demektir veya Cumhurbaşkanı başka yolda yürüyor, Milli Eğitim Bakanlığı, hatta diğer bazı bakanlıklar başka yolda yürüyor demektir...

"Mefrakuttarik" denilen kavram yol ayrımı demektir.

Burada devletin önemli bazı kurum ve kuruluşları eğer Cumhurbaşkanı ile ters düşüyorlarsa, Cumhurbaşkanının söylemleri paralelinde uygulamaya gitmiyorlarsa, o zaman bu işi başka alanlarda başka yerlerde arayıp incelemek lazım…

Demezler mi?

Hayrola siz nereden yürüyorsunuz, Cumhurbaşkanı nereden yürüyor?

Cumhurbaşkanı diyor ki; “Bize bugüne kadar yalan söyleyen tarih öğretilmiştir…”

Ama siz ise hala da "o yalan tarihi" okutmaya, okutturmaya devam ediyorsunuz?...

Hayırdır…

Bir arpa boyu yol almışlığınız bile yok…

Eğer ki, "milli, yerli ve yalan söylemeyen tarihle" nesil yetiştirilmiş olunsaydı; fersah fersah yol alınmış olunurdu..

Ama nerede?

Zira ruhi derinliklerimizin su kaynağı olan kültürümüzle gençliğimiz yetiştirilmiyor da ondan…

Yıllardan beri evlatlarını okullara gönderen, eğitimlerini sağlayan, yetiştirildikleri sanılan gençliğin kaçta kaçı ailelerini memnun edebiliyor...

Aileler o gençliğin kaçta kaçından memnundur?

Ana babanın rızasını kazanabiliyorlar mı?.

Bu sorulara karşılık karşımıza çıkan cevap maalesef kocaman bir hiçten öte değildir..

Yıllardan beri bu devlet, bu milletin bütçesiyle, alın terinden akıtılan vergilerle oluşan bütçesinin yüzde yetmişini diyebiliriz ki terörle mücadelede harcıyor.

Peki bu terör durup dururken niye içimize geldi?…

Biz ne yapmıştık ki oluk gibi insanların kanı akıyor, akıtılıyor?..

İşte, 24 saat içerisindeki iki olay..

Hakkari’de kaşla göz arasında bilinmeyen meçhul olarak gösterilen bir silah deposunun patlama olayı.

Ve netice itibariyle 7 tane ana baba kuzusu genç askerimiz şehit oldu..

20'nin üzerinde yaralı mehmedimiz var…

Ve Şırnak'ta dün yol çalışması sırasındaki patlayıcının infilakı.. İki askerimiz şehit..

Hele hele iki günden beri Şırnak bölgesinde "peş peşe" yaşanan İnsansız Hava Araçlarının düşürülmesi..

10 Kasım Atatürk’ün ölüm yıldönümünde düşen insansız hava araçlarını uçuran gizli güçler nereden geliyor?

Kimler organize ediyor, suikast planlarını kimler, yazıp uyguluyor?

ABD'mi bu işi yapıyor, İsrail'mi, PKK'mi, FETÖ'mü hiç belli değil…

Meçhul.. Ama çok derin!...

***

Velhasıl…

Milletimiz ve ülkemiz bu tür püsküllü belalardan ne zaman kurtulacak?

Devlet ne zaman rahat nefes alabilecek?

Bize göre bunun bitiş tarihi içimizdeki mevcut yanlış bir kültürün, yanlış bir tarihin ortadan kaldırıp sonlandırılmasıyla mümkündür…

İşte o zaman terör de biter, kan da akıtılmaz, ekonomik sıkıntılar da yok olup gidecektir.

Aksi taktirde bu uğursuzluk, bu densizlik mutlak bir aktiflikle devam edecektir.

En derin sevgi ve saygılarımla…