Görüş Bildir

KANGRENLEŞMİŞ, HER AN PATLAMAYA HAZIR OLAN BİR SİSTEMİN MEVCUDİYETİ!?

Evet, sevgili okurlar.

Bir önceki yazımız, “KAYIT DIŞI KAZANILAN PARANIN YERİ NEREDE?” başlığı altında yazılmıştı.

Yazı bir hayli uzundu, detaylıydı ve kapsamlıydı.

Gerçekten siz değerli okurlarımıza sunulan uyarıcı bir yazıydı.

Gerek kamu vicdanının, gerek etkili ve yetkili zevatın dikkatine sunulmuş bir yazıydı.

Ne demişsek yerli yerindedir.

Kanıtlayıcı belgelerle tarihi dayanaklarla her zaman için kamuoyuyla paylaşmaya hazırız.

Zaten söylediklerimizin, yazdıklarımızın her zaman için arkasındayız.

Başlığımızdan da anlaşıldığı gibi mevcut sistem, kangrenleşmiş bir sistem olarak kendini zaten ele veriyor.

Vesayetçiliğe dayalı, darbecilerin temel mefkûresini anlatan, yansıtan bir anayasa mevcudiyeti söz konusudur.

Bu anayasa kesinlikle, kim ne diyorsa desin…

Hiçbir zaman hükmen ve manen, hatta fiilen yerli ve milli değil diyebiliriz.

Zira demişler ya;

Görünen köy kılavuz istemez.”

Mevcut sistemin iyiliklerini ve kötülüklerini hukuk ve adalet terazisine koyarsak, kesinlikle kötülükler, iyiliklere çok ağır basar.

Toplum, yıllardan beri gerek dış mihraklardan etkilenme şekli olsun, gerekse dış mihrakları temsil eden içteki siyasi muhalifler olsun…

Evet, kesinlikle dış mihraklardan kaynaklanmış bir mevcudiyet söz konusu.

Ve aynı zamanda irinle, kanla dopdolu bir yara halindedir.

Terör mü diyeceksin?

O biçim.

Kargaşa mı diyeceksin?

O biçim.

Kavga mı diyeceksin?

O biçim.

Kişisel ranta dayalı haram yemeyi meşru kılan uygulamalar mı diyeceksin?

Faiz sistemi mi diyeceksin?

Uyuşturucu sektörü mü diyeceksin?

Fuhuş, zina sektörü mü diyeceksin?

Rüşvet sektörü mü diyeceksin(!?)

Velhasıl.

Ne dersen de?

Sömürücü bir düzen…

Kangrenleşmiş, her an için irin ve kan fırlatan, büyük kavgalara neden olan bir sistemin varlığı söz konusudur.

Denilebilir ki; kurtarıcılığa yönelik milletin yegâne güvencesi durumunda olan AK Partinin 19 yıllık bir yönetimi hiç mi bunlarla mücadele etmedi?

Niçin bunları ortadan kaldıramadı?

Toplumun her kesiminde kimin ağzını açarsanız müthiş bir şekilde kamuoyu şikâyetlerini arz ediyor.

Bu şikâyetler gerek mevcut sisteme yönelik olsun, gerekse de AK Partinin yapmış olduğu mücadelenin yetersizliği olsun, herkes tarafından dile getiriliyor, eleştiriliyor.

Hatta kınanıyor.

Bir medya kuruluşu olarak biz de dile getiriyoruz, hele hele bu bölgemizdeki olup bitenlerin ardı arkası kesilmiyor.

Bir önceki yazımızda da söylemiştik.

Hem de uzun uzadıya yazmıştık.

Nereden nereye gidersen, illa ki mutlak, zorba, derebeylik, jakoben, korku imparatorluğu yaratan ve toplumun üzerine sallanan “Demokles’in kılıcı”…

Tüm bunlar mafya türünden gelen olumsuzluklardır.

Gerek, devletin bazı kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticileri tarafından böylesine zorbalıklara, dayatmalara, jakoben anlayışlara göz yumulması ki özellikle büyükşehir belediyeleri…

Ve gerekse de devletin diğer bir kurumu olan üniversiteler.

Özellikle Diyarbakır’ımızda Dicle Üniversitesi arazilerinin üzerine konulan zorba hegemonyanın varlığı nereden geliyor?

Hangi rektör, hangi tarihte bu zorbalığa göz yummuş ve devletin arazilerini “kiralama” adı altında böylesine yanlış insanlara peşkeş ettirmiş?

Akla gelen bu.

Acaba ey rektör bey!
Senin bundan hissen neydi?

Evet, o rektör bugün ortalıkta yok ama gelen manevi ses sedadan anlaşılmak üzere deniliyor ki “beni yerel siyaset zorladı, milletvekilleri, bakanlar beni zorladılar, araya girdiler de ben bu işi öyle yaptım.”

Tabi bu da kendilerine bir fetva ise de kurtarıcı bir fetva değildir.

Ey rektör bey!

Sen bununla kendini suçluluk potansiyelinden kurtaramazsın!

Zira 20-30 yıldan beri koskocaman Dicle Üniversitesinin arazilerinin üzerine çöken zorba kâbus orta yerde.

Ya belediyelerimize ne diyeceksiniz?

Özellikle Büyükşehir Belediyesi…

Şehrin göbeğinde imar gören yerler dahi şehrin en kritik yerinde koskocaman büyük bir arazi işgal altına alınmış ve hem de imarsız olarak.

Sormazlar mı?

Ey Büyükşehir Belediyesi!

Ey Yenişehir belediyesi!

Ey Bağlar ve Kayapınar Belediyesi!

Nereden yürüyorsunuz?

Kimleri barındırıyorsunuz?

Kimden ne gibi dolaylı bir rant temin etmiş durumdasınız?

Kamuoyu der demez bunu sorar ve sormak zorundadır.

Bu, bölgemizdeki kangrenleşmiş sorunlardan deveden kulak bile değil.

Vatandaş, maddi ve manevi baskı altında tehditler almasına rağmen, benim sevdiğim, saydığım İçişleri Bakanım Sayın Süleyman Soylu dün ekranlara çıkarak PKK’nın bitmek üzere olduğunu söylüyor.

Hem kendine, hem de topluma teselli vermek istiyor.

Ve Sayın Soylu diyor ki;

Allah'a hamdolsun, yılda 5 bin 500 kişinin katıldığı terör örgütüne geçen yıl 53 kişi, bu yıl şu ana kadar 39 kişi katıldı.”

Evet, İçişleri Bakanı Sayın Soylu, PKK’nın büyük bir zafiyet içerisinde olduğunu ve nerdeyse bitmek üzere olma halini kamuoyuyla paylaşırken, elbette ki hem kendisini hem de toplumu müjdeleyerek büyük teselli vermektedir.

Gençliğinden beri tanıdığım Sayın Soylu’nun, çok kıymetli ve değerli bir devlet adamı olduğundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Amma velâkin.

Bir de şu var.

Sayın Soylu’ya kamuoyu adına sorulması gerekmez mi?

Sayın Soylu!

Dağdaki PKK’yla mücadelede kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerinin şerefli subay, astsubay ve erlerinin tüm çalışmaları ve çarpışmaları neticesinde elbette ki devlet gücünü göstermiştir.

Terör örgütünün dağlardaki, Kuzey Irak’taki veyahut Suriye’deki güçlerini güçsüz hale getirmiştir.

Allah’a şükürler olsun.

Bizim için ve memleketimiz için bir gurur kaynağıdır.

Amma velâkin.

Dünün PKK’cısı, KCK’cısı, PKK’nın ve HDP’nin bu mağlubiyetini hissederek, el çabukluğuyla pozisyondan pozisyona girerek “muhafazakârlık” adı altında hem de devlet yanlısı olarak kendini gösterip bölgemizde ve Diyarbakır’ımızda büyük bir hegemonya kurarak, “ihale mafyası” türüyle çalışarak, vatandaşın üzerine korku yaratarak “ya ölürüm, ya alırım” gibi ifadelerle kayıt dışı para koparma, hem de trilyonlarca para koparma isteği yüzünden silahlı saldırı gerçekleştiriyor…

Bunu yapanlara ne diyorsunuz?

Sayın Soylu!

O PKK gitti, yeni ve gizli bir PKK ortalıkta dolaşıyor.

Hem de resmiyetin gölgesinde.

Net ve açık söylüyorum.

Adamın bu memlekette, Diyarbakır’ımızda açıkça PKK’nın kirli zorbalığına nerdeyse rahmet okuturcasına, insanımıza kan kustururcasına çalışma şekli var.

Hem de iktidar partisinin gölgesinde bunu yapıyor.

Dünün KCK’cısı, dünün başka muhalefet partilisi, bugünün AK Partilisi olmuş ve o isim altında zorbalık göstermekte olduğu aşikârdır.

Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi yerel yönetimlerimiz de, gerek belediyeler olsun, gerek valilikler olsun, her nedense çok büyük bir suskunluk içerisinde olayları seyretmekten başka bir şey yapmıyor.

Bu söylediklerimizle zaten gerek medya yoluyla, gerek resmi belgelerle ispatlayarak vatandaşların şikâyetlerini dile getirmiş durumdayız.

En derin saygı ve sevgilerimle.


Bu Makale 3307 kere okunmuştur.