Görüş Bildir

KAPİTALİZM, KOMÜNİZM, LİBERALİZM VE FAŞİZME ARALANAN KAPI!! (II)

Evet sevgili okurlar!

Yaşadığımız musibetler, felaketler, sıkıntılar acaba milletçe veyahut siyasilerce işlenen insanlık dışı suçların bir sonucu mu?

Pek tabi ki bizim için, masum insanlar için de bir mükafatın öncülüğü müdür?...

Yani “suç işleyenler” için bir azap, mağdurlar için de “bir cennet kapısı mı?...”

Bakınız, Bediüzzaman Hazretleri Sunuhat isimli risalesinde şöyle bir değerlendirmede bulunuyor...

 “Musibet, cinayet neticesi, mükafatın mukaddimesidir. Hangi fiiliniz ile kadere fetva verdiniz ki şu musibetle hüküm edildi.

Genel bir musibet, bir felaket ekseriyetiyle hata ve yanlışlardan meydana gelir...

Hazırda mükafatımız nedir acaba?

Bu soruya karşılık ben de dedim ki;

Bu musibetlerin mukaddimesi, yani öncüsü üç mühim erkan-ı İslamiyedeki ihmalimizdir.

Bu İslam’ın üç ana kuralını ihmal ettiğimizden dolayı ümmet olarak bu tür felaketler başımıza gelmektedir diye düşünüyorum...

Birincisi namaz,

İkincisi oruç,

Üçüncüsü de zekat.

Zira 24 saatten yalnız bir saati beş vakit namaz için Allahu Teala bizden istedi,  ama biz tembellik ettik, kılmadık.

Veya milletçe kılmayı ihmal ettik.

Beş sene boyunca 24 saat talimül meşakkatler sıkıntılar tahrir ile, yani hareketlenme ile Allah bize bir nevi namaz kıldırdı....

1. Dünya Savaşı’na ve Milli Mücadele’ye girdik.

Beş sene boyunca savaş alanlarında yatıp kalktık.

Senede yalnız bir ay oruç için yüce Allah nefsimizden istedi, biz nefsimize acıdık, oruç tutmadık.

O oruç tutmamanın kefareti olarak beş sene Cenab-ı Allah oruç tutturdu bu millete...

1940’lı yıllarda yaşanan kıtlık...

Ondan, kırktan yalnız birini ihsan ettiği mal, varlık nimetlerden bizden onun karşılığını zekat istedi, cimrilik yaptık zekat vermemeye kalkıştık.

Kendimize zulmettik, toplumumuzda fakr-u zaruret içinde kıvrananlara zulmettik.

 O da bizden o zekat vermemelerimize karşı müterakim yaptı...

Yani üst üste gelen zekatı aldı.

 Ekonomiksel sıkıntılar verdi…

Zira külli usulde bir kaide var, verilen her ceza, işlenen amelin cinsinden olmalıdır.

Namaz kılmadık, savaşlarda dağ tepe demeden beş sene boyunca yere serildik, yat kalk yaptık.

Oruç tutmadık, kıtlık geldi.

Zekat vermedik, ekonomiksel sıkıntıyla karşılaştık.

Bu Allah’a karşı toplumsal yapılan suçların cezası da tam karşılıklı olarak Cenab-ı Allah bize bunları çektirdi.

Onun için “El cezau min cinsil amel”

“Verilen ceza veyahut mükafat her ne ise işlenen amelin cinsinden olmalıdır..”

Bu itibarla biz de bunları gördük.

Mükafatı haziremiz ise, yani bize verilen mükafatlar ise fasık, günahkar bir milletin humusu olan dört milyonu vilayet derecesine çıkardı..

Gazilik ve şehadet gibi mertebeleri verdi.

Ama yirmi milyonluk bir milletin beşte biri dört milyon yapar, o şehit düşen veya gazi olan dört milyon insan kimlerdi..?

Birinci Dünya Savaşı’nda ve Milli Mücadele’de ülke için, vatan için, Allah için savaşanların bazıları şehit oldular, bazıları da Gazi oldular.

İşte o gazilerle şehitlerin toplamı o 20 milyon nüfusun beşte biri olan dört milyon insandan oluştu.

İşlenen o günahlar, Allah’a karşı ibadetlerin tembelliğini, bu millet savaşarak, gazi ve şehitlerin çabalarıyla defetti.

O günahların illa ki karşılığı verildi ama dört milyon insanın çabalarıyla ödendi...

Bazı dünyaperest insanlar bana dediler ki; sen İstanbul’a gelip gidiyorsun, siyasete karışmıyor musun?

Ben de dedim; “Euzubillahimineşşeytani ve siyasetti”

“Ben şeytan ve siyasetten Allah’a sığınırım, yanaşmam. Zira İstanbul siyaseti İspanyol nezlesi gibidir.

Kötü bir hastalıktır..

İnsanın fikirlerini hezeyanlaştırır…

Bu tür siyasette biz millet olarak müteharriki bizzat değiliz.

Yani kendi başımızla hareket edemeyiz, yani dizginimiz kendi elimizde değildir.

Bilvasite müteharrikiz.

Batı dünyasının direktif ve talimatları doğrultusunda siyasetimizi yönlendiriyoruz.

Avrupa yerinde durup üflüyor, biz burada oynuyoruz.

O tenvim ile talkin eder.

O Avrupa bizi gaflet uykusuna daldırarak, bize talimatlar veriyor.

Biz kendimizden hayal edip, asamane, sükut ediyoruz, konuşamıyoruz.

Batı dünyası nasıl yönlendirirse biz öyle hareket ediyoruz.

Madem ki siyasetin menbaı Avrupa’dır, oluşan her hareket ya menfi veya müsbettir...

Menfiliğe kapılan harf gibidir…

Kendi başına hareket edemez, illa başka bir kelimeyle birleşmekle mana kazanır..

Demek devletin bütün hal ve harekatı bizzat haricilerin hesabına geçer.

Çünkü iradesi hükümsüzdür…

O siyasetin iradesi milli değildir, onun için geçersizdir.

Ne kadar niyet iyi olursa olsun fayda vermez.

Bahusus menfi iki ciheti güçsüzlükle, hariç cereyanın kuvvetine, gücüne bir aleti layukal olur.

Akılsız bir hareket olur.

Bu itibarla Euzubillahimineşşeytani ve siyasetti diyerek uzaklaştım siyasetten...”

Evet sevgili dostlar!

Üstad Bediüzzaman bunu 1914’lerde yazmıştır ve Osmanlı’yı yıkan beyinsiz bir İttihat Terakki Hükümeti’ne karşı siyaseti yerden yere vurmuştur.

Ki gerçekten bu görüş bilimsel bir görüştür, tarihsel bir görüştür…

Zira o günlerdeki Türkiye’nin ne hale düştüğünü ve nasıl bin yıllık bir devletin yıkılmışlığı tüm çıplaklığıyla ortadadır.

Evet!

Gülhane Hattı Hümayun adı altında Tanzimat Fermanı’ndan başlamak üzere devletin bünyesine yerleşen siyasetin yüzde doksanı batı dünyasının tahrik ve talimatları doğrultusunda varlık göstermiştir...

Ki Osmanlı gittikten sonra küçük bir coğrafyaya sıkıştırılan bir Türkiye veyahut bir İslam dünyasının hali pür melali ortadadır.

Bize bugünkü Korona Virüsü de yine Avrupa’nın, Amerika’nın direktif ve talimatları üzerine sirayet olmuştur...

Nerdeyse insanları korkuta korkuta dünyayı alt üst etmiş durumda..

Birçok ülkenin bu acımasız korkudan dolayı veya virüsten dolayı ekonomileri sıfıra inmiş, hayat durmuş noktada!…

Ancak ne var ki bu pis virüs İtalya’yı etkilemiş, İspanya’yı etkilemiş gibi görünüyorsa da onun da sonucu tabi biz bilmiyoruz dünya medyası böyle gösteriyor.

Çin’de her ne kadar 3 binden fazla insan öldüyse de bakın yine kapitalizme yönelik ayakta durdu, kar etti, dün önceki gün Türkiye’ye kargo uçaklarıyla ilaç ve aşı ihraç edildi.

Sağlık Bakanlığımız da o aşıları 46 vilayete dün dağıtmış oldu.

Bu hususu fazla uzatmaya gerek yok…

Anlayan anlar, biz de ne yazdığımızı, ne söylediğimizi çok iyi biliyoruz...

Bunun için gerçekleri kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.

Bir sonraki sohbet köşemizde bu yazının devamını daha çarpıcı delillerle sizinle paylaşacağımı şimdiden duyurmak istiyorum…

En derin sevgi ve saygılarımla…

Hayırlı Cumalar...

 


Bu Makale 1267 kere okunmuştur.