KAYIT DIŞI KAZANILAN PARANIN YERİ NEREDE?

Evet, sevgili okurlar...

Bugünkü başlığımızın ana çizgisi ve ana hedefi; toplumda yaşanan olumsuzlukları irdelemek!

Uygulanan antidemokratik, hukuk dışı yaptırımlar...

Beri yanda, olup-bitene birilerinin, birilerinin nam-ı hesabına göz yumması…

En vahimi de, potansiyel suç işleyenlerin yaptıklarının yanlarına kar kalma hali...

Tüm bu başlıkları, bugünkü sohbetimizde irdeleyeceğiz...

Toplumu kemiren, rahatsız eden, yıkıcı unsurları bir ölçüde “sesli düşüneceğiz..”

Ki öyle inanıyoruz ki, sizler de dile getireceklerimize, A’dan Z’ye kadar, “hak vererek” işte bizim sesimiz, kulağımız, gözümüz, diyeceksiniz...

Nitekim hal-i âlem orta yerde seyrediyor...

***

Bakınız, sevgili okurlar.

Ülkemizin birliğini, vatanımızın bütünlüğünü, milli birlik ve beraberliğini içine sindirmeyen dış mihraklar, emperyalist güçler, haçlılar ve Siyonistler; her daim kem gözle” bakıyorlar…

Ki yıllardan beri bu ülkenin varlığına “göz diktiklerini” kimse inkâr edemez..

Hele de 20 yıldır iktidarda bulunan AK Partinin ve başındaki Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın varlığına sergiledikleri “diş bileme” hali, herkesin malumudur..

İçlerine sindiremiyorlar..

Onun için de, “iktidardan” devirmek adına enva-i kumpasları, kirli ve sinsi senaryoları tertipliyorlar..

Yeter ki iktidarda olan partiler “emir ve komuta” noktasında kendilerine bağlı olsun...

Dedikleri dedik olsun diye!...

Yani, vesayet “batının ve batılın” elinde olsun...

***

Hep ifade ediyorum..

Sayın Recep Tayyip Erdoğan sahada vermiş olduğu her mücadeleyi “başarıyla” göğüsleyerek, kazanmıştır...

Ülkesi ve milleti adına, “gurur” verici olmuştur...

Küresel güçlere karşı; “yıkılamaz” denilen duvarları ve tabuları yıkıp geçmiştir...

***

Bu aktiflik, ne yazık ki “iç siyasette” özellikle de, AK Parti bünyesinde, arıza-i bir durumla karşı karşıya bulunuyor...

Kısır ve üretimsiz, dar bir çerçeve söz konusu...

Özellikle, 2003 ruhundan uzaklaşma hali; olup-biten birçok sorunun “göz ardı” edilmesine neden olduğu gibi; çözümsüzlük karşısında “vatandaş” gönül koyuyor...

İşte günlük hayat akışları...

Yaşanan ve yaşatılanlar millete tabiri caizse “illallah” dedirtmiştir...

Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da hayli yaygın..

Ki Diyarbakır’ımızdaki hadiseler silsilesi; “veryansından” öte bir halde yaşanıyor...

Yaşamın bir çok kulvarına; “mafyavari” yapılar çökmüş durumda..

Şuursuzluk kadar, fütursuzca hareket ediyorlar...

Ve bunu icra ederken, “dokunulmaz”  görünmeleri de ayrı bir garabet durum...

Alenice vatandaşa baskı kuruyor..

Devletin “ihaleye” çıkardığı araziye bile çöküyor..

Satın alan, ihaleye katılan vatandaşı, iş adamını bile “pervasızca” tehdit edebiliyor..

El koyuyor..

Yetmiyor, fiilen harekete geçip “silahlı saldırıda” bulunabiliyor...

Adam vuruyor..

Vuran da, vurdurtan da, vurulan da belli..

Ama gel gör ki; her şey “yapanın yanında” kar kalıyor..

Çünkü, görmedim, duymadım, bilmiyorum “anlayışı” yönetimde hâkim…

Feodaliteye, “boyun” eğici!...

***

Hal böyle olunca, insan derin düşüncelere dalıyor...

Şöyle ki...

Cumhurbaşkanımız, gerek kişilik ciddiyetiyle, gerek makamına yakışır bir uygulamayla yola çıkarak elin gavuruna karşı; “amansız” bir şekilde mücadele veriyor..

Tarihi “siyasi satranç” oyunuyla, rakiplerini mat ediyor...

Yedi düvele meydan okuyabiliyor.

Hele ki o yedi düvelin başını çeken ABD’ye karşı dimdik ayakta durup Biden’ı alt etmesi...

Kamuoyu önünde yaptığı konuşmalarla, Biden’ı tabiri caizse “çamura batırıp” çıkarıyor...

Türkiye’yi “küresel” bir güç olarak, dünyaya tanıtıyor..

Tüm bunlar, gurur verici!...

Ülke ve millet için; büyük bir şereftir, büyük bir iman ve inanç gerçeğidir.

***

Dışarıda böyle, içeride de tam tersi durum!...

Sahada kazanılıyor, ama masada kaybediliyor..”

İşte bu örnekle yola çıkarsak...

İç sorunlarımız, muhalefetin yaratmak istediği sorunların yanı sıra AK Partinin bünyesindeki hiç samimi olmayan basmakalıp AKP’lilerin varlık göstermesi, denir ya beterin beteri bir hal içeriyor...

Çünkü, AK Partiye sızmış bu AKP’lilerin geçmişe yönelik hal ve düşünceleri, ideolojileri, bağlı bulundukları gizli terör odaklarıyla beraber, partide yarattıkları tahribatı her nedense kimse görmüyor..

Veyahut görebilme cesaretini ortaya koymuyor...

Hele ki il ve ilçe teşkilatlarının bünyesindeki basmakalıp değişik ruhlu, bukalemun tipli sahtekâr anlayışların varlık göstermesi..

Ki bunu Hindistan’daki “Sağır Sultan” dahi biliyor...

***

 

İşte bu kişiler, Parti sayesinde, yeri gelince partinin gücünü ve ismini kullanarak, vatandaşların üzerine “Demokles’in kılıcı” gibi hegemonya oluşturuyorlar...

Korku imparatorluğu yaratarak, vatandaşı sindirmeye çalışıyorlar...

Büyük baskı içerisinde vatandaşı mağdur ediyorlar...

Ve bunu da, “patavatsızca” yapıyorlar...

Neymiş, AK Partiliymiş..

AK Partili olunca “dokunulmaz” olurmuş...

Ne yazık ki gerek partinin il ve ilçe teşkilatları olsun, gerek idari yönetimler olsun ve gerekse bazı belediye başkanlıkları olsun, bu mütecaviz saldırgan anlayışlara karşı “dut yemiş bülbül” gibi, sessiz kalmaktadırlar...

Sorumluluklarını unutuyorlar..

Olup bitene, yaşatılan mezalime sükutlaşıyorlar..

***

İnsanı düşündüren bir nokta da!...

Tüm bunlar vücut bulurken der demez insan sorguluyor...

Cumhurbaşkanımızın zat-ı devletleri veya İçişleri Bakanımız Sayın Soylu, bu tür eşkıyavari zorba tutumlara karşı ne diyorlar acaba?

Doğrusu insan merak ediyor..

Şunu net ifade etmek istiyorum..

Yukarıda da dile getirdim..

Toplumun bünyesinde yaşanan olumsuzluklar zinciri; “sesli düşünmeye” devam edeceğiz...

Ve önümüzdeki günlerde, bir çok hadiseyi deşifre edeceğiz..

Kimin eli kimin cebinde..

Ya da kimin eli, kimin namı hasabına kimlerin cebine sokulmak isteniliyor?

Yetkililerin birçoğu da bizi onaylayarak hak vereceklerdir...

Ki kendi kendilerine de şunu diyeceklerini sanıyorum...

Kaçırdık.. İş işten geçti..?”

Hal böyle olunca da, başarılı bir şekilde işin içinden çıkmadıkları için iktidarı utandırmayacaklar mı acaba?

***

Bakınız!...

Gelinen aşama itibariyle, kimin ağzını açıyorsanız, iktidarın bölgede ve Türkiye’deki böylesine yanlış anlayışlara göz yummasını sorguluyor...

Özellikle de, ekonomiksel sıkıntılar olsun, ahlaki çöküntüler olsun, kültürel kirlenmeler olsun; derin bir uçurum söz konusu!

Her bakımdan halkta, “artık AK Partiden uzak durmalıyız” sesleri yükselmektedir..

Ki çok büyük çoğunluk böyle düşünüyor...

Bu itibarla diyoruz ki devletin ihaleye çıkarıp sattığı hazine arazilerine zorla el konuluyorsa…

Devletten satın alan vatandaş tehdit altına alınıyorsa…

Gayrimeşru yollarla para koparılıyorsa, hem de büyük çapta para koparılıp midelerine ceplerine indirenler varsa…

Ki vardır.

Bu halk, bu iktidarı, bu yönetimi, bu yerel idareyi hangi anlayışla karşılayabilir...

Ve ona; oy verebilir?

Hep bunu düşünüyoruz.

***

Hiç kuşkusuz ki,  2002’nin sonlarında kurulan AK Partinin nerdeyse kurucularından ve en büyük destekçilerindeniz.

Ama bakıyoruz ki kimliği belirsiz, neidüğü belli olmayan, kime hizmet ettiği meçhul olan insanlar, eşkıya tipi gömleğini değiştirerek partinin bünyesine sızmıştır..

Garip olan da bir yerlere kadar gelmiştir.

Bir tek oyu yok..

Ama “partiye oy getiriyorum” gibi yalan dolan sözlerle kendini şişirttiği gibi; ne hazindir ki kanan parti yönetimleri de var...

Bu tiplerin varlığı, toplumu çok rahatsız ediyor.

***

Şu deşifre olan;

Gerek devletin arazileri üzerine konulan despotça el koymalar...

Ve bu despotluk sayesinde alınan haraç…

Ki bunlara ses çıkarmayıp da başkasının arazilerinin üzerine gecekondusundan tut, iş merkezlerinin açılmasına kadar…

Sahi ya, Belediyeler nasıl ruhsat verebilmiş ve bu tür feodal yapı anlayışların nasıl açılış yapabilmelerine izin verilmiş?

İnsanın aklına gelen tek şey…

Acaba, acaba, acaba…

Neler karşılığında olmuştur?

Belediye başkanlıkları üzerinde kişisel korku imparatorluğu mu var?

Çıkar ganimeti mi var?

Vurdumduymazlıklar mı var?

Her nedense bu soruları sormaktan kamu vicdanı kendini alıkoyamıyor…

***

Sevgili dostlar.

Bu tür olayları özetlemek gerekirse, yazımıza başlık olarak kullandığımız “KAYIT DIŞI KAZANILAN PARANIN YERİ NEREDE?” sorusuna cevap aslında çok kolaydır.

Ama ne yazık ki hep muamma kalıyor.

Bugünkü yazımızı arsa ve arazi mafyasının zorbalığı üzerine bina ettiysek de hele hele bir de devlet şu yargının da, yani adliyelerin de, barolara mensup bazı avukatlarını, özellikle Adalet Bakanlığının dikkatlerine sunuyoruz.

Adaleti simgeleyen tarihi adalet büyüklerinin giydiği o adalet cübbesinin, kişisel rant uğruna ne kadar kirlendiğini bize göre herkes biliyor.

Tabi ben baroların tümünü kastetmiyorum.

Adalet ve hukuk timsali çok dürüst avukatlarımız da vardır.

Şeref ve haysiyetini en üstün seviyede tutanlar çok...

Ama bu kutsal mesleği kirli çıkarları uğruna, haksız yere vatandaşların ceplerine girip para koparıp davaları satanları da bilmemiz gerekir...

İşte ben bunları kast ediyorum.

Bunlar, kayıt dışı para kazanıp, vergi kaçakçılığı yapıyorlar...

İş mahkemelerindeki iş kazaları davalarında olup biten hukuk dışılıklar ayyuka çıkmıştır.

Ben müvekkili nasıl kandırayım, nasıl ikna edeyim, nasıl para kazanayım?” düşüncesi hep galip gelmiştir.

Ve çok büyük hukuk dışılığın serbestçe yapılmış olduğuna işaret ediyor.

Bu tür avukatların hiç vergi defterleri incelenmiş midir veyahut incelenmek isteniyor mu?

Bu soruların insanın aklına gelmemesi mümkün değildir?

Son olarak şu cümleyi de aktarıp, yazımızı sonlandıralım.

Bugünkü bu yazımızın ana çizgisi; gerek idari, gerek yargı, gerek yasama erkine yönelik bir hatırlatmadır.

Lütfen devlet, devletliğini yapsın.

Bu kirli anlayışları kirli oy potansiyeli için ön planda tutmasın.

Namuslu vatandaşların başına baskıcı bela olmasınlar.

En derin saygı ve sevgilerimle.