Görüş Bildir

KORUMA VE KOLLAMA GERÇEĞİ BATILDA DEĞİL, HAKTA OLMALIDIR!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Yazı başlığımızın dibacesiyle, günümüzde yaşadıklarımız ne yazık ki zıt istikamette yol alıyor..

Çünkü “batıla” odaklı bir zihniyetin hâkimiyeti söz konusu..

Onun içindir ki, “hep hak, hukuk ve adalet” düzensizliğinden söz ediliyor..

Eğer “hak ve hakkaniyet” mekanizması doğru ve şeffaf işlemiş olsa idi; bugün vaki miydi ki “güvensizlikten” söz etmek..

Ama ne mümkün?

Dünkü hasbıhalimiz bu minvalde, özellikle de Devlet Yönetimiyle alakalıydı...

Demokrasi, Siyaset ve Politika!...

Şahsen siyaset denildiği zaman; “millete hizmet” diye görüyorum siyaset ilkesini..

Ki millete hizmet, “siyasetin en şerefiyle şereflenmek” demektir...

Amma velâkin, iş politikaya gelince işte orada duraksıyorum..

Çünkü tarihsel veri ve tecrübeler noktasında vaziyet “iki yüzlülüğü” gösteriyor..

O da gerçek yüz hangisi diye, koca bir soru inşa ediyor...

Ve bu da; büyük bir belirsizlik oluşturmaktadır...

Zamanla toplumsal bunalım yaratıyor...

Kişisel ve toplumsal ahlaki değerlerin yok edilmesine “zemin ve imkân” oluşturuyor...

Tek kelimeyle; “Hile, hud’a, mekir ve oyun” diyorum...

“Milli İrade” diyoruz..

 Milli İradenin temsiliyetinde temel ilke; milletin ruhi derinliklerine hitap etmek olmalıdır...

İster millet anlayışı olsun, ister ümmet anlayışı olsun, ister milliyetçilik ve ümmetçilikten başka kupkuru bir vatandaşlık olsun, her ne olursa olsun illaki “milli irade” temsiliyetiyle toplumun ruhuna hitap edilmelidir...

Bu da toplumsal bir inanç paralelinde yürümekle mümkündür!.

Milletle günlük hayat akışlarını paylaşmakla mümkündür...

Siyasetçinin, “politik” anlamla değil “siyaset” anlamıyla, toplumla yürümesi gerekir...

Aksi takdirde Milli İrade temsiliyetinden söz edilemez...

“KORUMA VE KOLLAMA GERÇEĞİ BATILDA DEĞİL, HAKTA OLMALIDIR” başlığından da anlaşıldığı üzre…

Milli iradeyi temsil eden siyaset, vatanın bölünmez bütünlüğünü, milletin birlik ve beraberliğini, ancak “hakkı koruduğu” zaman sağlayabilir...

Hem de hak yolunda koruması gerekir...

“Batıl yoldan ben bir toplumu yönetiyorum ve koruyorum” demekle, milli irade temsiliyeti sağlanamayacağı gibi..

O yönetim, dikiş de tutturamaz.

Ne kadar çoğunluk elde ederse etsin;  “Vel hükmû lil ekser..”

Yani, “Sen ne kadar hüküm ve galibiyet çoğunluktadır” desen de...

Sonuç itibariyle darmadağın olan manasız çoğunluk, er ya da geç geri döner ve zafiyete düşüp dağılır.

Paramparça olur.

Demem o ki...

 “Koruma ve kollama batılda değil, hakta ve hakkaniyette olmalıdır.”

***

Tabi “Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle yola çıkarsak hal-i âlem meydanda.

Sistem, yani mevcut müesses nizam, tüm ciddiyetiyle ve tüm haşmetiyle çabalarıyla ne kadar “ben hakkı ve hakkaniyeti savunuyorum ve o paralelde millete hizmet ediyorum” derse desin; hakikati içermiyor.…

Halk deyimiyle, hiç de öyle değil...

Her şey tam tersine..

Dünkü sohbetimizden de anlaşıldığı gibi iktidar partisinin gözbebeği durumunda olan kokain çekenler, her nedense bugüne kadar popüler bir şekilde yürümüş ve hem de iktidarın kilit noktalarına kadar kendilerini taşıyabilmiş, destek alabilmiştir.

Partinin ve kilit noktaların haberi ondan yok o ayrı mesele.

Ama adam yaptığını yapmış...

Bilerek veya bilmeyerek manen, Partiyi arkadan hançerlemiştir...

Hükmen ve alenen bu olayda, iktidar partisi yara almıştır.

Yalnızca bununla sınırlı da değil.

Özellikle bölgemizde, Diyarbakır’ımızda, Şırnak’ımızda, Van’ımızda, Hakkari’mizde hangi ili söylersek söyleyelim; beterin beteri yaşanıyor.

Yeni teşkilatlara bir diyeceğimiz yok...

Ki işbaşına henüz gelmişler...

Daha oturdukları koltuğu, salonu, çevreyi keşfedebilmiş değiller..

Onları ayrı tutuyoruz..

Amma velâkin, parti teşkilatları, kirli bir siyasetin egemenliği altında hep faaliyet göstermişlerdir...

Kötü iyi gösterilmiştir.

İyi de kötü gösterilmiştir.

Rant.

Rüşvet.

Adam kayırma.

Devletin gölgesinde devlete kazık atma hali o biçim yaşanmıştır.

Ve hala da kısmi olarak yaşanmaktadır.

Temennimiz odur ki iktidar, olup bitenlerin farkına varıp, uyanır ve kendine çekidüzen verir.

* * *

Mutlaka ama mutlaka diyoruz.

Bu yöreye yanlış bürokratları göndermeyin!

Özellikle yürütme erkinde rantını ön planda tutanları hiç göndermeyin.

Hele hele Allah’tan korkmayan, sadece makam, mevki ve “devleti nasıl kendi rantım için kullanabilirim” diye düşünen insanları veyahut tribüne tabi olan veyahut politikanın, siyasetin güdümünde iş yapanları hiç ama hiç göndermeyin lütfen.

Zira yöre halkı zarar gördüğü zaman, ızdırap çektiği zaman, geçici olarak millete ızdırap yaşatıyorsa da sürekli olarak iktidara ve hükümete kayıplar yaşatıyor...

Acizane tavsiyemiz budur.

Diyeceksiniz ki yalnız AK Partinin Genel Merkezinde Ön Büro elemanı olarak çalışan Kürşat Ayvatoğlu’nun hal-i pür melali partiye ne kadar zarar verirse versin, bir de iktidar partinin rakibi durumunda olan ana muhalefet partisinin içindeki bırakın siyaseti, insanlığa yakışmayan ne kadar kirlenmeler var…

Zina, fuhuş, uyuşturucu, kumar, gayriahlakî durumlar varsa orada mevcuttur.

Eşcinsel sapkınlık, toplumsal cinsiyet eşitliği zırvası adı altında normalleştirmeye çalışan CHP skandallar zincirine sahip...

Ki yeni bir skandala imza attı.

“LGBT rezilliğini genel merkezlerine taşıdılar..”

Medyada bu yönde çarşaf çarşaf haber ve resimler yayınlanıyor..

İnsanlığın halet-i ruhiyesini zedeleyen insanlık dışı ahlaksızlıklar, bu sergide sergileniyor...

Peki, onlar niye görünmüyor?

Bu sorunun yanıtı basit...

Çünkü CHP’nin “siyasi ve politika” felsefesi bu yöndedir..

Toplumun izzet ve şerefine yönelik kırıcı ve kirletici haller, bugün değil CHP’nin tarihi boyunca bu millete “dikte” edilmeye çalışılmıştır..

Nitekim bu hal-i durumundan dolayı da “iktidar” yüzü görmemiştir..

Onun nedeni de şudur..

Bu toplum, bu millet, bu halk, bugün her ne kadar “tem teşekküllü” yaşamıyorsa da, bünyesinde, kökeninde “iman ruhu” vardır...

İzzetini ve şerefini her daim ön planda tutmuştur.

Kitabına bağlıdır.

İmanına bağlıdır.

Peygamberine bağlıdır.

Her şeyden evvel yüce Allah’ın insanlara vermiş olduğu yüce ahlak değerine bağlıdır...

CHP’ye iktidar şansı tanımaması ve tanımayacağı gerçeği; buna ilişkindir...

Tabi iktidarı “tanımaz” diyoruz da.

Acaba, hal-i durum karşısında nereye kadar olabilir ki?

Zira bugünkü iktidar partinin hal-i pür melali toplumsal büyük sıkıntıların varlığı, ahlaki değerlere saygısızlık, devletin çok önemli bazı kurum ve kuruluşlarındaki keyfiyete dayalı yönetim şekli, insanı tereddütler içerisinde bırakıyor...

Hele ki vatandaşlara yönelik bürokratik engeller, “vahim” bir iticilikle, vatandaşı küstürüyor..

“Bugün git yarın gel” anlayışı veyahut devletten alacaklarını alamayan iş çevrelerinin yaşadığı büyük sıkıntılar!.

Devlete iş yapan müteahhitlerin hak edişlerini zamanında alamadığı için çek ve senetlerini ödeyemediğinden dolayı ticari itibarlarının zedelenmesi...

Ne yazık ki tüm bu olumsuzluklar, CHP’nin değirmenine “su taşır” noktada seyrediyor..

Her gün biraz daha CHP’nin “iktidara” gelebilmesi adına geniş yol açıyor ve adeta davetiye çıkarıyor.

Şükürler olsun ki dua da edilsin ki AK Partinin ve devleti yöneten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısında, bugün bir alternatiflik yok...

Allah’a şükürler olsun.

Hele ki bir de ansızın bir alternatif çıkarsa, AK Partinin artık gelecek seçimlerde milletten isteyeceği bir şey kalmaz.

Onun için, AK Partini kendine dönüp iç muhasebe yapması gerekir.

Laf lafı, söz sözü getirdiği için; inşallah sohbetimiz dağılmamıştır...

Sonuç itibariyle; tek kelimeyle şunu söyleyebiliriz.

AK Parti 19 yıllık bir iktidar partisi olması hasebiyle, özellikle bölgemize ve özellikle Diyarbakır’ımıza çok keskin bir gözle bakması lazım.

İktidar olarak başarısını değil mutlaka basiretini açması lazım.

Gerçekten bazı bakanlıkların bölgemizdeki kurumlarının bünyesindeki olup bitenler hiç de iç açıcı değildir.

Bazı Valilikler, özellikle Diyarbakır Valiliği adeta birilerini koruma altına alıp kişisel rant ve çıkar peşinde olan bazı STK geçinen kimliklerini gizli tutanları koruyor, kolluyorcasına hareketleri görünüyor gibi şaibeler mevcuttur.

Özellikle OSB’lerdeki vurgun…

Milletin arazilerini birilerine peşkeş etme gibi haller.

Ki aynı zamanda kâğıt üzerinde Valilerin “Başkanlığında”, şekli de olsa hayali de olsa bu antidemokratik, hukuk dışı yanlışlar; Sayın Valilerimizin imzaları sayesinde meşruiyet kazanmış durumdadır.

Cumhurbaşkanımızın nazar-ı dikkatlerinden, bu durumların kaçmaması gerektiğini temenni ediyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.

 

 


Bu Makale 1299 kere okunmuştur.