KOYUN CAN DERDİNDE KASAP ET DERDİNDE !!!

 

 

 

 

 

 

 

Evet sevgili okurlar!

Bugünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız ifade atalarımızdan kalan bir atasözü olarak ele aldık..

Kültürümüze mal olmuş gerçek bir atasözü!....

Mecaz olarak kullanılıyor…

Her ne kadar mecazi bir ifade olsa da, hakikati tüm çıplaklığıyla bariz şekilde, ortaya koyan gerçek bir sözdür….

Gerçekten kültürel olsun, ekonomiksel olsun, ahlaki davranışlar olsun, her ne olursa olsun ülkemiz tümüyle yani Doğusuyla, Batısıyla, Türküyle, Arabıyla, Müslüman’ıyla, gayri Müslüman’ıyla, her ne olursa olsun bugün çok büyük "ıstıraplarla" karşı karşıyadır.

Sosyal denge çok büyük sarsıntı geçiriyor.

***

Hiç kuşkusuz ki yıllardan beri devlet bütçesi terörle mücadele adı altında acımasızca harcanıyor…,

Elbette ki haklı olarak harcanıyor.

Zira terörle mücadele ülkemizin olmazsa olmazıdır.

Ama bu da bizim lehimize midir?

Kesinlikle değil, aleyhimizedir..

Çünkü yıllardan beri milletin alın terinden dökülen, emek kaynağı olan vergilerle devletin ekonomik gücü oluşmaktadır…

Toplumun, milletin, halkın ödediği vergilerle devletin bütçesi oluşuyor..

Devlet bütçesi de ne yazık ki dış mihrakların oyunları, mekir ve hileleri, tuzakları yüzünden oluşan teröre karşı mücadelede harcanıyor…

Ülke yıllar yılıdır, terörden başını kaldıramıyor…

Bize göre kavgaların, kargaşaların, patırtıların ve çatırtıların baş unsuru siyasi partilerdir…

Siyasi partilerin bir türlü bir araya gelip ülke gerçeği üzerine "ittifak" etmeyişleridir…

İktidarla muhalefetin işbirliği içerisine girmemesidir…

Netice de, hem onlar, hem ülke, hem de millet çok büyük sıkıntılarla yüz yüze gelmektedir…

***

Bakınız….

Başta sözde müttefikimiz olan ABD’ye güvendik…

Avrupa Birliğine güvendik…

Birleşmiş Milletlerin gücüne güvendik…

NATO’ya güvendik…

Ama hangisinin kapısını çaldıysak "eli boş" döndük…

Nereye gittiysek, kapılar üzerimize kapandı…

Yıllar yılı kapı kulu gibi onların kapısında pinekledik…

Meddet umduk..

Ümit diye, dost diye "bekleyip" durdum…

Ne yazık ki, "bir türlü dostumuz kim, düşmanımız kim onu sezdiremedik…!"

Hakikatlere gözümüzü kapattık…

Dost bildiğimiz ABD, bugün yıllardan beri çarpıştığımız PKK terör örgütünü, yandaşlarını, diğer terör örgütlerini, daha doğrusu ne gibi terör odakları varsa; "hepsinin" arkasında o çıkıyor….

İşte, Suriye'deki ABD'nin sergilediği tutum…

Tüm çıplaklığıyla, ortada…

PKK’ya, DEAŞ’a, PYD vs.

Türkiye'ye, İslam'a, Ortadoğu ülkelerine "kim diş biliyorsa" o terör örgütlerine silah veriyor…

Lojistik destek sağlıyor...

Uluslararası arenada; "onları" meşrulaştırıyor..

***

Ülkelerde "darbeler" yaptırıyor..

İktidarları deviriyor..

Meşru yolda anayasal hükümleri gereğince halkın demokratik yöntemlerle iktidara getirdiği hükümetleri "gayri meşru" gösterip, al aşağı ediyor..

Ve bunu da destek verdiği terör örgütlerinin aracılığıyla yapıyor..

Devlete sızmış; "piyonlarının" aracılığıyla gerçekleştiriyor…

Ülkemiz dahil..

Ortadoğu ülkelerinde nice darbeci generallerin varlığı söz konusudur..

İşte bunların en barizleri ve başını çeken de, 27 Mayıs’tan tutun da 15 Temmuz’a kadar  "yapıla gelen" darbe organizasyonlarıdır..

Ne kadar kirli oyun varsa hepsi bu darbelerin organizasyonuyla, yapılmıştır…

Bakınız, darbelerin arkasında duran ve devletin derin odaklarına saklanan DHKP-C gibi bir terör örgütü bugün hiçbir resmi dilde anılmıyor.

Konuşulmuyor.. İsminden söz edilmiyor..

Nerdeyse tarih olmuş denilecek..

Ama değil..

Ulusalcılık, Ergenekonculuk, CHP’nin kullandığı Atatürkçülük, laikçilik, Kemalizm gibi anlayışlar hep meşru zeminlerde iktidara gelen hükümetleri, başta bugünkü AK Parti ve devletin başında olan Başkan Erdoğan’ı hedef tutmuşlardır…

Onun varlığına karşı mücadele etmişlerdir..

Ki etmeye devam ediyorlar.

Sözü fazla uzatmaya gerek yok…

Tek kelimeyle şunu ifade etmek istiyoruz ki; mevcut müesses nizam, yani mevcut düzen, mevcut rejim, mevcut siyasi partiler, büyük millet meclisi, iktidarıyla muhalefetiyle birlikte yıllardan beri yaptıkları çalışma sistemi sözde öne sürülen demokrasi anlayış sadra şifa vermemiştir…

Hiçbirisi milletimizin birliğine, ülkenin bölünmez bütünlüğünden yana kayda değer bir sonuçta sağlamış değildir..

Deyim yerindeyse hep keseden yenilmiştir…

Yani bir artı yok, hep eksi var..

Her ne kadar AK Parti iktidarında, yani 15-16 yıldan beri Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın büyük çaba ve samimiyetlerine dayanarak bazı gelişmeler söz konusu olmuşsa da bize göre o da devede kulaktır..

Zira memleket bugün kritik bir dönemden geçiyor..

Toplumsal bir ekonomik çöküntüyle, ahlaki çöküntülerle, kültürel yozlaşmalarla karşı karşıyadır.

AK Parti ne kadar kendini muhafazakar gösteriyorsa da, sözle- öz birbirini tutmuyor..

Söylemlerle eylemler tezatlık taşıyor… Çelişkiler söz konusu!?..

***

Faiz müesseseleri olan bankalar acımasızca faiz sistemini uyguluyor.

Ki faiz demek israf demektir.

İsraf demek te, iflas demektir..

İflas demek, ekonominin çökmesi demektir…

Kültürel yozlaşma, ahlaki toplumsal çürümeye neden olmuştur..

***

Bakınız sevgili dostlar!

"Nereye el atarsanız elinizde kalır" misali yola çıkarsak çok şeyler söylemek ve yazmak lazım...

Ama bunları anlatmaya, ciltlerle defter lazım..

Bugün günlük hayat akışı yukarıda açıklamaya çalıştığımız toplumsal bir buhran içerisinde, cebelleşiyor…

Ekonomiksel olarak çok büyük bir sefalet söz konusu!

İstihdamcı esnaf istihdam yapamıyor..

Ekonomik sıkıntı yaşıyor.. Piyasa kan ağlıyor..

Verilen sözler, taahhüt edilenler, yazılan çek ve senetler neredeyse genelleme olmasa çoğunlukla karşılıksız çıkıyor…

Devlette, müteahhidine parasını ödeyemiyor.

Müteahhide zamanında  parasını alamadığı için; işçisine maaş ödeyemiyor, alacaklısının borcunu ödeyemiyor..

Çıkmaz sokak misali!..

Peki bunların sebebi mucibesi nedir diye sorsanız?

Bu soruya, kim ne gibi bir cevap verebilir?

Bize göre buna hiçbir kimse; "halis bir düşünceyle" cevap veremez….

Çünkü hal-i alem ortada…

***

Lakin...

Devlet, müteahhidin parasını zamanında ödeyemiyor..

Alış-verişe yönelik; "yüklü" vergileri kaldırmıyor..

Bilakis artırıyor…

Bankaların uyguladığı "faiz" sömürüsüne son veremiyor.

İstihdam yaratıcı "iş çevrelerine" eşit ve güven verici şekilde destek sağlamıyor..

Neticede; piyasa allak bullak oluyor… Ticaret duruyor..

Çifte standart söz konusu..

Nitekim, piyasada konuşuluyor…

Deniliyor ki…

AK Parti belirli bir müteahhit denilen iş çevresiyle iş yapıyor…

Onlarla flört içerisinde bulunuyor..

Diğer iş çevreleri de "üvey evlat" muamelesiyle olup bitene pis pis bakıp duruyor…

Hakkını alamıyor ve piyasaya borçlu kalıyor…

İş çevreleri adeta; "tefecilerin ve faiz sömürüsünde bulunan bankaların" kucağına itiliyor…

Ki piyasaya "kan kusturan" en büyük temel unsur bankacılık sistemidir…

Katlamalı, acımasız faiz uygulanmaktadır…

Rahatlıkla işlem görüyor..

Ne soran var, ne kontrol eden var…

Faiz ve tefecilik anlayışıyla kontrolsüz olarak “dediğim dediktir” misaliyle bankalar "işlem" yapıyor..

Hal böyle olunca; der demez "vay o milletin ve iş çevrelerinin haline demek zorunda kalınıyor...

Onun için yazımıza başlık olarak dedik ki;

“Koyun can derdinde, kasap et derdinde!”

Yani halk, toplum, ülke her alanda çok büyük sıkıntı ve sarsıntı geçirmektedir…

Ama benim siyasi partilerim çıkıp "koltuk ve seçim" derdine düşmüş…

“Vay bu cumhur ittifakıymış, vay bu millet ittifakıymış, vay ülkenin bekası için ittifakmış..”

Havanda su dövüyorlar…

Tek dertleri var…

Liderlik koltuklarını nasıl koruyabilirim..

Muhalefet "iktidarı" nasıl al aşağı edebilirim..

İktidar da, "muhalefeti" nasıl ezebilirim düşüncesinde…

Velhasıl; yoğurdukları hamur ne ekmek olmaya, ne de pişmeye uygun değil…

Çünkü; "ha bire yoğurdukları hamura su katıyorlar?"…

 

 

***

Hep ifade ederim…

Eğer ki bir ülkede, bir millette, bir ailede ya da toplumda "ekonomiksel" sıkıntı başlamışsa..

Buhran yaşanıyorsa..

Açlık, sefalet, iş yapamazlık, söz konusu olmuşsa..

O ülkede; "her türlü" yozlaşma kaçınılmazdır…

Kültürel ve ahlaki bir erozyon yaşanır…

Terör odakları daha fazlasıyla azgınlaşır…

Siyasi oyunlar…

Siyasi suikastlar..

Şeytani siyasi planlar havada uçuşur…

Ne yazık ki, siyasi münafıklıklar itibar gördükleri müddetçe ne terör biter, ne de kültürel yozlaşma biter, ne de ekonomiksel sıkıntı biter, ne de ülkeye barış ve huzur gelir…

***

Bakınız sevgili dostlar!

Yeni Şafak Gazetesi’nin yazarlarından deneyimli kalem sahibi kardeşimiz Yusuf Kaplan bey’in dünkü yazısını bir irdeleyelim..

Bakalım sayın Kaplan ne diyor?

Yazının başlığı şöyle...

“Bir kültür felsefesi: Ontolojik şiddet ya da kültürü de yok eden kültür…"

"Çağımız güya “kültür” çağı: İletişim ve bilişim endüstrisinden film, televizyon, sanat, eğlence, spor ve kültür endüstrisine kadar kadar “kültür”, çağın dinine dönüşmüş durumda.

“Kültür” sözcüğünü özenle ve özellikle tırnak içine alarak kullanıyorum. Çünkü kültürü de yok eden bir “kültür”den söz ediyoruz.

Doğru tanımlama şu aslında: Çağımız “kültür” çağı değil, “kültürel”in hâkim olduğu çağ; her şeyi kültürleştirerek kültürü de yutan bir ağ."

***

El hâk sayın Kaplan çok doğru söylüyor..

Tam toplumsal yaralarımızı deşifre edip, teşhis eden bir tedavi şeklinden bahsediyor…

Evet “Kültürü yutan kültür”

Ne yazık ki, batıl kültür çağın dinine dönmüş durumda…

Gerçekten yıllar öncesinden başlayarak günümüze dek yapılan siyasi mücadeleler, gerek iktidarlar olsun, gerek muhalefet olsun hep koltuk sevdasında ve iştihalarına yönelik olmuştur.

Ülkenin ekonomisi, halkın çektiği toplumsal sıkıntılar, kamu kurum ve kuruluşlarındaki çıkara dayalı yozlaşmalar ve sektör haline getirilen kişisel rantlar umurlarında değil....

Çünkü baş müsebbip icra edilen siyasettir…

Onu icra eden de, "gelip-giden" siyasi liderlerdir...

En derin saygı ve sevgilerimle…