KÜLTÜREL İNKÂR TARİHİ BİR İNTİHARDIR..!? (II)

Evet, sevgili okurlar..

Dünkü yazımda, şöyle bir ifade kullanmıştım..

Demiştim ki;

“Bu inkârcılığınla, kültürlü bir ülkeyi kültürsüz hale getirdiğin için ve o kültürsüzlüğünle anılan bir ülke olacağın için, yarın huzur-i ilahide nasıl hesap vereceksin..?

Hele bir cevap ver..

Bu milletin, bu ümmetin iki eli, bu işin müsebbiplerinin yakasında olmayacak mı..?”

Elbette ki, olacaktır..

Elbette ki; bu ifade yüz yıldan beri, hatta yüz elli yıldan beri, tarihi kültürümüzle oynayıp bu milleti batı kültürüne yönlendirenleredir...

Pek tabi ki, “huzur-i ilahide nasıl cevap verecekler?” diye düşünmemek de elde değil..

Kendi kendimize soruyoruz!..

Ve kendimizi de sorgulamalıyız...

Yüz elli yıllık geçmişe bakıldığında, milleti İslam’dan kasıtlı olarak uzaklaştıran bir fetret devrinin ülkeye ve ümmete yaşatıldığını görüyoruz..

Gençlik İslam’la değil, kirli emperyalistlerin küfür ve dalalet kültürüyle, haşir-neşir..

Habire; “kültürel inkar” enjekte ediliyor..

Batının ve batılın, “seküler” kültürüne aşık ediliyor...

Eğitimde, öğretimde, yaşamın her alınında, kasıtlı ve bilinçli bir organizasyonla; nesiller bin yıllık “kültürüne, medeniyetine, inancına” hasım kesiliyor…

İşte fetret devri bu!...

Dün olduğu gibi bugün de aynı ifadeyle, dile getiriyorum..

Nesli bu “Vandal” yaşam ve kültürle tanıştıranların sonu, hem bu dünyada, hem de öbür dünyada ne olacak diye sormak gerekmez mi?

Elbette ki sormak lazım..

Çünkü, hal-i vaziyet; “fetret devrinden” öte bir hal yaşatıyor...

Nasıl ki; Hz. İsa ile Hz. Resul-i Kibriya Muhammed (S.A.V)’in arasındaki dönemde vahiy kesilince toplum ilahi kültürden mahrum kaldı...

Bu dönemde; “vahşi bir yaşam” hakim oldu..

O 500 yıllık dönem içerisinde; insanlık küfrün ve dalaletin çukuruna gömüldü..

Zira ilahi mesajları bildiren, tebliğ eden, insanları uyaran herhangi bir Peygamber yoktu?..

Beşeriyeti küfrün, dalalettin ve gafletin çukurundan çıkarıp, kurtarabilecek bir, rehbere ihtiyaç vardı..

O da Hz. Muhammed (S.A.V)’ın bi’setti..

Bi’set yapıldıktan sonra o fetret dönemi sona erdi!.

İman, kültür, ilim, irfan yeryüzüne indi.

Beşeriyet onunla tanıştı.

Ne yazık ki, yüz yıldan beridir İslam coğrafyasında beşeriyet, özellikle ümmet, çok derin bir gaflet uykusuna mahkum edilmiştir..

İslam’dan fersah fersat kopuş söz konusudur..

Öylesine bir gençlik yetiştirilmiş ki; maazallah!...

Evlere şenlik..

İnsan gördüğü tablo karşısında, maşallah nazar değmesin (!) demekten başka bir şey diyemiyor!..

Saç, sakal, bıyık, giyim kuşamına baktığınızda, anlıyorsunuz ki; “nesil elden” gitmiştir..

Son dönemlerde gençlerin “ekseriyet-i mutlaka” kendi vücutlarını dövmeyle şekillendiriyorlar..

Adeta birbirleriyle yarışıyorlar..

Kadın, erkek, genç!..

Birer papaz, birer haham gibi; karşınıza çıkıyorlar..

Düşündüren bir hal...

Yürek sızlatıcı..

Der demez insan, “Allah aşkına bu ne halimiz?” diye tepki vermek zorunda kalıyor..

Bakınız, geçtiğimiz hafta içerisindeydi..

Bir mekanda bulunurken, sakal bırakmış, sakalının ucunu da tersten büken bir gençle karşılaştım..

Dikkatimi çekti, sohbet etmek istedim..

Dedim ki;

Senin bu sakalının tipi papazlara benziyor.

Sen ise Müslümansın…

Niye kendini ona benzetiyorsun...

Soruma verdiği cevaba bakar mısınız?...

“modadır...”.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Papazlara benzediğini bile bile sırf moda diye yapıyor olmasının altında; bir bilinç sömürüsü vardır..

Bir beğenmişlik; enjeksiyonu vardır..

Bir kültür inkarı vardır..

Gençten aldığım cevap, bana şu hadis-i şerif’i hatırlattı..

 “Herhangi bir kimse batıl ve yanlış yolda olan birine kendini benzetirse onunla haşrolur...”

Düşünün sevgili dostlar.

Türkiye nereden nereye geldi?

Kültürünü inkâr eden bir toplum, her türlü badireye müstahaktır..

Gerçekten çok düşündürücü ve vahim bir gidişat var...

Bu itibarla kültürümüzü bu hale sokan anlayış ve o anlayışla yaşamak isteyenler, Türkiye’mize gerçek kültürel süikastler düzenlemektedir..

Emperyalistlerin kültürüyle yaşamanın gayreti içine girenler, kesinlikle bilmiş olalım ki kendilerini emperyalizmin ve emperyalist haçlıların köleliğinden kurtaramaz..

***

Bakınız, üç gün evvelki sohbet yazımızda Uğur Mumcu’dan şöyle tarihi bir tespiti dile getirmiştim..

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını, Mumcu şöyle tanımlamıştı..

 “İsviçre medeni kanununa göre evlenen,

İtalyan ceza yasasına göre cezalandırılan,

Alman ceza mahkemeleri usulü yasasınca yargılanan,

Fransız idare hukukuna göre idare edilen,

İslam hukukuna göre de gömülen kişidir.”

Bu tarihi tespit, Türkiye’nin bu millete miras olarak kalan kültürünü inkâr edip, batı dünyasının kültürüyle yaşama gafleti içerisinde olduğunu açıkça, ifade etmektedir..

Kanıtlayıcı bir delildir?..

Bakınız, sevgili dostlar.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde Camiler ve Din Görevlileri Haftası Programı'nda konuştu...

Konuşmasından, kelimesi kelimesinden anlaşılan ve çıkardığım sonuç şudur ki; Türkiye geçirdiği yüz elli yıllık zaman dilimi; ” bir fetret devrini” içermektedir..

Onun için de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın satır aralarındaki anlatım; ülkenin ve milletin kendini toparlayıp İslam’a sarılması gerekir..

İşte Başkan Erdoğan’ın dile getirdiği o konuşmasındaki hakikatler silsilesinden bazı notlar..

“Maalesef toplumun belli bir kesimi Diyanet İşleri Başkanlığımızın özellikle görev alanının sadece cami ile sınırlı olduğunu düşünüyor. Oysa Diyanet İşleri Başkanlığımız insani yardım konusunda, milli bünyemize yabancı sapkınlıklarla mücadelede önemli mücadelelerde yer alıyor.

Diyanet personelimiz koronavirüse karşı yürüttüğümüz mücadelede de en ön saflarda yer aldı. İmamlarımız müezzinlerimiz hiçbir karşılık beklemeden zor günlerinde ihtiyaç sahipleri vatandaşlarımızın yardımına koştu.

Dünya ahıretin tarlasıdır, burada ne ekersek yarın mahşerde onu biçeriz. Bu hayatın albenisine kendini kaptırıp nefsinin esiri olan kişi ise dünyasını da ahiretini de kaybeder. Kuranı kerim bizlere her zorlukla birlikte muhakkak bir kolaylığın olduğunu müjdeliyor...”

***

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a da çok güzel giydirmelerde bulundu..

Ve şöyle seslendi..

 “Müslümanlara saldırmak Avrupalı siyasetçilerin başarısızlıklarını kullandıkları en önemli araçlardan biri haline gelmiştir, daha önce faşist grupların oy devşirmek için başvurdukları ucuz politikaya şimdi kimi Başbakan ve Cumhurbaşkanları da başvuruyor.

Bu kervana katılan son isim Fransa Cumhurbaşkanı Macron olmuştur, Macron’un Müslümanların yoğunlukta olduğu ‘İslam krizde’ açıklaması saygısızlıktan öte açık bir provokasyondur. Fransız Devlet Başkanı olarak daha şurada 1 hafta 10 gün önce münasebetlerimizi geliştirelim derken nasıl da çabucak unutuveriyor. Hemen ardından bu açıklamayı yapması kendisine ne denli saygı duyulacağını gösteriyor, yaptığı hadsizliktir. Bizim ağzımızdan bir kere Hristiyanlığın yapılandırılması diye bir şey duydunuz mu? Sen kimsin ki İslam’ın yapılandırılması gibi bir ifadeyi ağzına alıyorsun...”

Sonuç itibariyle, ülke ve millet olarak şanslı bir dönem geçiriyoruz.. O dönemde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dönemidir..

Kültürümüze, inancımıza, değerlerimize; sahip çıkan bir lider..

Salt Türkiye’de değil, tüm İslam dünyasının bir umudu, kendisi!..

Öyle inanıyoruz ki, İslam dünyasına yaşatılan “fetret” devrini o sonlandırıp, ümmeti yeniden İslam bayrağı etrafında, diriltecektir?

Adeta Efendimiz (S.A.V)’in yeni bir bi’set haline dönüşür ve o fetret devrini kapatır.

En derin saygı ve sevgilerimle...