LAİKÇİ CUMHURİYETÇİ CHP YİNE SAHNEDE..(!?)

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi son günlerde CHP, yeniden tarihi jakoben darbeci eylemlerine geçmiş durumda.

Hani demişler ya; “tarih tekerrürden ibarettir...”

Evet, gerçekten dünkü CHP ne ise bugün de aynı güzergâhında yürüyor...

Hatta daha azgın ve haşin bir saldırı modundadır...

Dünkü CHP’den kastımız; tek parti şeflik ve dipçik dönemi…

CHP, yakın tarihimiz boyunca hep bu süreçleri geçirmiş ve yaşatmıştır...

CHP’nin varlığı da kuruluşu da komuta merkezi de “dış orijinlidir?”...

Yani ne millidir, ne yerlidir ne de fikri, halkıyla, milletiyle bir bütündür?

Bilakis; hepsinin karşısında olmuştur...

Dün olduğu gibi, bugün de aynı rotada yürüyor...

***

CHP’nin kuruluş tarihi, Lozan’a dayanıyor...

Tarih, 24 Temmuz 1923...

İngiliz murahhası Lord Curzon, Türkiye’yi temsilen İsmen İnönü ve beraberindekiler, İsviçre’nin Lozan kentinde bir araya geliyorlar...

Masada; “Osmanlı’yı bölüp-parçalayan” bir harita...

İmzaya hazırlanan, “hezimetler” içeren, Türkiye’nin “elini, kolunu” bağlayan, tarihini, milli kültürünü, medeniyetini, dilini, inancını, coğrafyasını, ecdadını “yok sayan” ve bir daha yaşamamasını hükmeden, “Lozan antlaşması?”...

Osmanlı topraklarını, İngilizlere, Fransızlara, Yunanistanlılara “parsellediler?”...

Sömürgeleri altında; 24 küçük devletçik kurdular...

Ne hazindir ki “sahada kazanılan” masada bir çırpıda geri verildi?...

Ve bu hezimete, bu yıkıma, bu bölük-pörçük edilme haline de “Zafer” antlaşması denildi...

Sözde “zafer” özde ise hezimet!...

Bakınız işte bu tarihte Lord Curzon’un direktif ve talimatları doğrultusunda, “Cumhuriyet Halk Fırkası” adıyla bir parti kuruldu...

Bir yıl sonra da, “fırka” kelimesi kaldırılıp, yerine “parti” kelimesi konuldu...

***

İşte bu darbeci, vesayetçi, batı endeksli tehlikeli unsur, İngilizlerin “komutasında” açık ve aleni bir şekilde, nasıl oluyor da yüz yıldır bu ülkede varlık gösterebiliyor...

1950’lerden bugüne kadar;  CHP iktidar yüzü görmemişse de, halk yüz vermemişse de, maalesef “hep söz sahibi” olmuştur?.. Kendini var edebilmiştir?..

Oysaki CHP, kamu vicdanında meşruiyetini kaybetmiştir.

Zira tarih boyunca ihanet yapmıştır.

Eeee; Anayasamız da....

Yasalarımızda..

Kanunlarımız da...

Hükümet ve yönetim sistemimizde..

Hâsılı kelam, müesses Cumhuriyet Halk Partinin Lord Curzon’la yapmış olduğu anlaşma çerçevesinde; “kendini” idame ettiği içindir...

Her ne kadar bağımsız bir Türkiye olarak kendimizi adlandırıyorsak da, bize göre bugün dahi bağımsız değiliz...

Çünkü Lord Curzon’un projelerinin hegemonyası hala etkili bir şekilde kendini dayatıyor..

Zira gelen giden siyasi iktidarlar, ne kadar muhafazakâr ve ne kadar milletin milli iradesine bağlı oldularsa da; “somuta” eremediler...

Hep sözde kaldılar...

Çünkü CHP’nin izin ve icazeti olmadan, yani Lord Curzon’un projesine uygun olunmadığı takdirde; varlığınız bir anlam içermiyor...

Nitekim hal-i âlem meydandadır.

Yalnız duymakla kalmıyor fiilen de uygulama şeklini görüyoruz.

Bu itibarla diyoruz ki;

18 yıldan beri iktidarı elinde tutan AK Parti ve başında lider olarak bulunan büyük devlet adamı Recep Tayyip Erdoğan’ın tüm çabalarına rağmen, darbe çığırtkanlığı yapan sokak çapulcularından Türkiye bir türlü kurtulamıyor.

* * *

Bakıyoruz proje aynı proje.

Yani 1909’daki 31 Mart Hadisesi ne ise ve nasıl o büyük devlet adamı Ulu Hakan Abdülhamit Han tahttan indirildiyse…

Aynı o habis ruh, o küfür saçan sistem bugün kendini diri tutmaya çalışıyor...

Zaman, yer ve kişiler değişse de; “zihniyet ve anlayış” aynı şekilde direnç gösteriyor...

Bakınız, üniversitelerdeki hareketlenmeye...

Dün de vardı, bugün de...

Marksist, Leninist, küfürbaz ve inkârcı taifeler, üniversitelerin en kılcal damarlarına kadar sızmışlardır...

Onun içindir ki nesil ecdadıyla barışık değil..

Çünkü o nesil işte “bu ruhun” mimarları ve körükleyicileri tarafından yetiştirildi?..

Cumhurbaşkanı Erdoğan, deyim yerindeyse üniversitelere çöreklenmiş “yıkıcı ve küfür” felsefesine sahip kişileri, akademisyenleri, sözde bilim adamlarını “cımbızla” ayıklıyorsa da....

Yerlerine ter-ü taze, milli ve yerli ruha sahip kişileri getiriyorsa da!...

Bakıyorsunuz ki, bu tayfalar “kuyruğuna basılmış kedi” misali, başlıyorlar miyavlamaya!...

Nara atıyorlar...

Boğaziçi Üniversitesi...

O nara atan ve ayaklanan büyük potansiyeli, aynı üniversiteden olmamakla beraber CHP’nin etkili ve yetkili kişileri tarafından, bir grup toplatılıyor...

Nümayişe, isyana, kalkışmaya davet ediliyor.

Tıpkı 2013’teki Gezi Parkı olayları gibi…

Tıpkı 17-25 Aralık operasyonları gibi.

Tıpkı 15 Temmuz 2016’daki hain ve kanlı darbe girişimi gibi.

Tüm bunlar rastgele gelişen olaylar değildir...

Tüm bunlar “hukukun üstünlüğüne bağlı (!)” olarak geçinen bir siyasi partinin ürünüdür.

Hatta Türkiye’nin bünyesinde ne kadar terör odakları varsa, başta DHKP-C olmak üzere Marksist, Leninist, komünist partilerden tutun da, ulusalcılara, komünist medya, satılmış ajanlarla dopdolu olması; bunların planıdır,..

Hepsi CHP’nin yeni hareketleridir.

Biz bunları elbette ki yazarız çizeriz.

Bu bizim temel görevimizdir.

Zira biz inanmış bir millet, inanmış bir ümmet olarak böylesine habis ruhun zulümatından, şirk karanlığından kurtulmak için Kur’an gerçeklerine sarılıyoruz, sarılmalıyız!..

Hayatımızı biçimlendirmemiz gerekir..

***

Bakınız, Kur’an-ı Kerim’in “Maide” suresinin 67. Ayetin’e..

Kur’an dilini bilen, okur...

Bilmeyenler için de biz buradan yüce mealini sizinle paylaşmak istiyoruz.

Ayet-i celile aynen şöyle diyor;

“Ey resul! Rabbinden sana indirileni (olduğu gibi) tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O'nun risaletini (sana gönderdiğini) tebliğ etmemiş olursun. (Görevini yaparsan) Allah seni (inanmayan) insanlardan (gelecek tehlikelere karşı) koruyacaktır. Doğrusu Allah, inkârcı müşrik toplulukları (istemedikleri için zorla) hidayete erdirmez.”

***

Çünkü “erebilmeleri” için sağlam ruha ve karaktere sahip olmaları gerekir.

O da onlarda bulunmadığı için sen ne kadar tebliğ edersen et onlar için bir şey ifade etmez.

Ama sen yine de uyarıcı bir şekilde tebliğ etmekten geri kalma.

Allah seni o habis ruhların şerrinden koruyacaktır.

Bu ayet-i celilenin böylesine mealini sizinle paylaşırken, gerçekten inanan bir toplum olarak biz bunları sık sık kendi toplumumuza, cemaatlerimize, camilerimize, diğer inanan siyaset platformlarına anlatmalıyız ve söyletmeliyiz.

Zira Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Beyefendinin de çabaları bu yöndedir diye inanıyoruz.

Ve Allah hiçbir zaman onu yalnız bırakmaz.

Çünkü küfrün, ilhadın, ulusalcı habasetin elinde 86 yıldan beridir inim inim inletilen, kapısına kilit vurulan Ayasofya Camisi’ni ibadete açtı...

Erdoğan, onlara ve üstatlarına ve bağlı bulundukları dünya olan haçlı emperyalistlere “yeter artık” dedi...

İslam bayrağıyla, Ayasofya müzesini yeniden Camiye çevirdi..

Allah’ın kelamı yeniden o caminin içinde okunmaya, okutulmaya başlandı.

Minarelerinde Ezan-ı Muhammedi yükseldi.

Ümitleri tabii ki kursaklarında kaldı.

Elbette ki CHP de o kirli ruhların bir koludur.

O kolunu pisliklerden geri çekmiyor.

Ve o habis ruh, Türkiye’ye zarar veriyor.

Zarar vermemesi için bu tarihi gerçekleri medya sayfalarına geçiriyoruz.

Cumhurbaşkanımız da bunları çok iyi biliyor.

Onun için kirli karanlık bir muhalefetin dedikleri ne ise tam tersine fiiliyata geçiriyor.

Bakınız, okunan bu ayet-i celile, Osmanlı siyasetinde devlet bünyesinde sık sık okutuluyordu ve mana değeri yayıldıkça yayılıyordu.

Ve halk böylelikle, gerçeklere vakıf oluyordu...

Bu ayet, cihad ruhunu taşıyan bir ayet olması hasebiyle, Sultan Abdülhamit bu ayeti okuduktan sonra camiye gidip, cihat bayrağını açıyordu...

İslam, yüceldikçe yüceliyordu.

O cihad bayrağını açtıktan sonra bu manada Efendimiz (S.A.V)’in müjdelediği İstanbul fethi bir kez daha gerçekleşmiş oldu...

Sözün kısası anlaşılan budur ki 24 Temmuz 2020’de Ayasofya’nın açılışını yapan Cumhurbaşkanı, öyle inanıyoruz ki Fatih’lerin, Yavuz’ların, Osman Gazi’lerin yolunda gidiyor.

Ve inşallah o yolun yeniden Asya’nın toparlanmasına hatta Avrupa’nın da Asya’ya bağlanmasına birer işaret olacağına inanıyoruz.

Allah’ın yardımı ve milletin duasıyla inşallah hedefe ulaşacaktır.

Heveslenen zillet eylemcilerinin emelleri de her daim olduğu gibi; kursaklarında kalacaktır.

En derin saygı ve sevgilerimle.