Görüş Bildir

LAİKÇİ TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR? (IX)

Evet, sevgili okurlar.

“LAİKÇİ TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?” sorusuna cevap aranıyor?.

Ama kamuoyu verilen cevaplara bir türlü inanmıyor.

Mutlu da olamıyor.

Zira “Laikçi Türkiye’de” yüzyıl içerisinde neler yaşanmadı, neler yaşatılmadı ki?

Enva-i faşizanlık yaşatıldı...

En radikal, antidemokratik uygulamalarda bulunuldu.

Hak, hakkaniyet ve hukuk dışı dayatmalar...

Hak yemeler...

Gasplar, soygunlar, rüşvetler alabildiğine revaç gördü...

Toplum değerlerinden uzaklaştırıldı..

Dil, din, inanç “yok” sayıldı.

Kumar, fuhuş, uyuşturucu “mubah” görüldü...

İçkiye bile “milli” kimlik libası giydirildi...

İşte sahte içki..

Her gün onlarca kişi; “bu içkiden” ölüyor...

Cinayet..

Taciz..

Terör..

Kısacası yaşamı zehirleyen tüm olumsuzluklar, “hız kesmeden” gelişiyor...

Peki, hal-i vaziyet noktasında sormak lazım değil mi?

“Laikçi Türkiye nereye gidiyor?”

Lakin cevap verebilecek bir babayiğit var mı?

Yok...

Bakınız, dünkü Diyarbakır SÖZ Gazetesinin birinci sayfasının manşetinde yer alan haber!

Bu haber, aslında bize her şeyi tüm çıplaklığıyla anlatıyor...

Ancak, “Laikçi Türkiye nereye gidiyor?” sorusuna cevap aramak vaziyet karşısında sanki abesle iştigal etmek gibi geliyor bize.

Çünkü cevabı verebilen yok!

Kim cevap verebilir ki?

Evet.

Dünkü SÖZ Gazetesinin manşetinden verilen habere dönersek...

 “Oğlu gözleri önünde öldürülen anneden yürek yakan sözler;

OĞLUMUN CİĞERİNİ GÖRDÜM!”

Haber şöyle devam ediyor;

Soygunculara karşı koyup oğlunu kurtaramayan acılı anne, dehşet anlarını anlattı.

“Oğlumun ciğerini orada gördüm, oğlumun katilini getirsinler” diye tepki gösterdi.

Gerçekten sabah erkenden annesiyle beraber işe giden 21 yaşındaki gencecik çocuk soyguncular tarafından göğsünden vuruluyor ve ciğeri dışarı çıkıyor.

Hem de annesinin gözleri önünde!...

Zira her akşam olduğu gibi dükkanda satmak istediği altınları, hırsızlardan korumak için toplayıp çantaya koyuyor ve evine götürüyor.

Sabah da annesiyle beraber getirip vitrinlerine dizmek istiyor.

Ama heyhat!

Kar maskeli soyguncular kapıda bekliyor.

Çantayı çocuğun elinden almaya çalışıyorlar, alamıyorlar.

Ve çocuğu kurşuna diziyorlar.

Anne her ne kadar çok büyük çaba gösteriyor ve çantayı kurtarıyor ise de adamları yakalayamıyor.

Gözü yaşlı, Zahide Yoldaş hanımefendi yaşadığı dehşet anlarını şöyle anlatıyor...

 “OĞLUMUN CİĞERİNİ GÖRDÜM”

“Oğlum daha 15 gün önce askerden gelmişti.. Sabah dükkana gittik. Birden içeri kar maskeli kişiler girdi. Oğluma ateş ettiler, ben geldim birisi benim üzerime yürüdü, elinden silahı aldım elime vurdu, kaçıp gittiler.

Oğlumun katilini getirsinler, o da benim oğlum gibi olsun..”

Anne çaresizlik içerisinde ağıt yakıyor...

Tepkili ve öfkeli..

Altınları her ne kadar kurtardıysa da, kaybettiği bir evlat var...

Bu tür olaylar, Türkiye’de özellikle Diyarbakır’ımızda alışıla gelmiş olaylardır.

Halk artık bunları garipsemiyor.

Zira “Laikçi Türkiye’de”, suçluların, soyguncuların, gaspçıların, sahte içki üretenlerin, uyuşturucu içip satanların, katillerin, teröristlerin vs. buraya yazamadığımız suç unsurlarının suçlularına hak ettikleri şamar atılmıyor.

Çünkü gerçekten kanunlar işlenirse, adalet tecelli ederse, demokrasi mağdur ve masum insanlarla beraber işlerse, suç unsurları ortadan kalkar...

Rant, vurgun, hırsızlık zerre-i miskal yaşanmaz!.

Ne yalan söyleyen siyaset kalır..

Ne de yalan söyleyen siyasetin peşinden giden olur?

Ne eli kanlı katiller rahatlıkla masum insanları katledebilir?..

Ne gasp yaşanır...

Ne de kimse soygun girişimine cesaret gösterebilir...

Zira bilir ki devletin pençesi, kaplan pençesi gibi beynine iner...

Onu paramparça eder...

Onun yaptığı onun yanına kâr kalmaz.

Gerçek manada Kur’an’ın buyurduğu gibi “kısasa kısas” gerekir.

“Bir insan, bir insanı öldürdüğü zaman, yeryüzünde tüm insanları öldürmüş gibidir..”

İşte bu yüce anlayış uygulanmadığı müddetçe, soyguncu da gaspçı da uyuşturucu satıcısı da, fuhuş da, kaçakçılık da rüşvet de her şey ama her şey oldukça kendi düzenini kurar (!) ve rahatlıkla yaşar.

Çünkü biliyor ki, kendisine dokunan yok!?..

***

Eee farzımuhal diyelim ki polis bu katilleri yakaladı.

Götürdü savcılık ifadelerini aldı, mahkeme de tutukladı.

Ne olacak?

Adam, cezaevinde sıcak yerde kemal-i afiyetle istirahat edecek...

Zaten, aradığı da bu değil midir?

“Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz” misaliyle yola çıkarsak, polis hiç karışmazsa, takip altına alınmazsa, devlet kanunları çalışmazsa, o katil bilir ki maktulün yakınları onu boş bırakmaz.

Rahat dolaşamaz, nereye giderse gitsin, ne kadar başının çaresine bakarsa baksın, kurtuluşu yakalayamaz.

İllaki maktulün yakınları onu yakalar ve hak ettiği cezayı ona tattırır.

Böyle olunca, herkes suç işlemeye cesaret de edemez.

Zira biliyor ki karşılığını bulur.

Ama hükümet, devlet, “Laikçi Türkiye” hukuk alanında cezaevinde yatırır...

Envai türlü oyun, savunma, hele ki üç beş kuruş vicdanını cüzdanına koyan bazı savunma avukatlarını da tuttu mu, rahatça bir savunma yapar...

Mahkemeyi ikna eder...

Savcı ne kadar mütalaasında ceza istese de zaman zaman mahkemenin işine gelmeyince savcının mütalaası, göz ardı edilir...

Cezayı iyi halden dolayı indirir veyahut beraat eder.

İşte “Laikçi Türkiye nereye gidiyor?” sorusunun manası budur.

Bizim cevap aramamıza gerek yok.

Zaten kendini ele veriyor ve sorunun içinden cevap kendiliğinden oluşuyor.

Bundan başka var mı bir şey?

Suç potansiyeli oldukça yükseliyor, suçlu çoğalıyor, haksızlık, fesat, bozgunculuk, ahlaki çöküntüler diz boyu.

Peki, iktidar, devlet nerede?

Bu soruya da cevap aranıyor.

* * *

Sevgili okurlar!

Gerçekten halk çok ızdıraplı.

Fakat bu ızdırap yalnız bugüne münhasır değil.

Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar ve bugünden daha ne zamana kadar devam edecek bilemiyoruz?

Ama halk kesinlikle muzdariptir, kamu vicdanı çok rahatsızdır...

Manzara çok kötü...

Devletin üç ana unsuru olan; Yasama, Yürütme ve Yargı ne yazık ki bu rotada işliyor...

Laikçi, demokratik, hukukun üstünlüğüne bağlılık ifadelerini, kavramlarını kullandıkça kullanıyorlar.

Ama çözüme de hiçbir çare bulunmuyor.

Eğer çözüme çare bulunmuş olunsaydı, bu suçlar, bu kadar vahşice çoğalmazdı...

Suçlular cezaevlerine sığamaz duruma gelmezdi.

Demek ki müeyyideler caydırıcı değildir ..

Çünkü keyfiliğe dayalıdır...

Altı oklu laikçi ambleme sahip CHP’nin tarih boyunca Türkiye’ye kestikleri faturaların sonuçlarıdır...

Hele hele yine bu lanetli CHP anlayışının sözüm ona hukuk anlayışını kurcaladıkça, kutsal adalet mekanizması olan yargıda, özellikle İş Mahkemelerinde çok kötü kokular çıkıyor.

Biz bunları görüyoruz, yaşıyoruz ve yaşadıklarımızı da yazıyoruz.

Evet, sevgili okurlar.

CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bize göre yani kamuoyu nezdinde artık bunamış bir insan.

Gerçekten ağzından çıkanı kulağı duymuyor.

Geçenlerde CHP milletvekili Ali Mahir Başarır, ülkemizin kutsal kurumu olan kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerine “satılmış ordu” diyebilecek kadar edepsizleşmişti...

Ki Kılıçdaroğlu da onu savunmuştu...

Öbürü çıkıyor, Cumhurbaşkanına hakaret ediyor, Kılıçdaroğlu çıkıp yan çiziyor, hiç kulağı bunu duymazcasına “süt dökmüş kedi gibi” yürürken arkasına dönüp bakıyor.

Acaba birisi bir şey söyler mi diye?

Yakın tarihimiz olan cumhuriyet tarihi boyunca CHP anlayışının bu memlekete getirdiği hiçbir artısı olmamıştır...

Hep eksisi olmuştur.

Ki tüm eksilikleriyle de devam etmektedir..

Zira düşündükleri, anlattıkları sadece kamuoyunu yanıltma ve kandırma cihetinedir...

Devletin kutsal mekanizmalarını kötüye kullanma şeklidir.

* * *

Bir de tüm bunlar yetmiyormuş gibi.

Daha üç gün evvel CHP’li İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yaptığı Şeb-i Arus töreninde kadın ve erkek semazenlerin bir arada Mevlevi dansı yapmalarına ne diyeceksiniz?

Soyadı İmamoğlu ya (!) ailesi de dindar ya (!) illaki Mevlana’nın ölüm yıl dönümü nedeniyle Şeb-i Arus törenini yaşatması gerekiyor.

Mevlana’yı da çok seviyor (!)

Zaten nerdeyse Mesnevi-i Şerif de ezberindedir (!)

Maşallah, evlere şenlik!

Ancak Kur’anı gazel gibi Türkçe okutsunlar, gencecik kadınları ve erkekleri de bir arada Mevlevi dansına soksunlar.

“İşte bakın ey ahali!

Biz de Mevlana’yı seviyoruz ve Müslüman’ız.

Sizin verdiğiniz oylar yerli yerindedir” demek istiyorlar.

Allah encamımızı hayreylesin.

Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler.

Bize göre küfre, inkâra, ilhada, inançsızlığa, fetbazlara, münafıklara, artık Türkiye’de yer olmaması gerekir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bakalım önümüzdeki günlerde, bunlara ilişkin neler söyleyecek?

Gerçi söyleyeceklerini söyledi de, artık ne yapacak onu bekleyip göreceğiz...

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar...

 


Bu Makale 1271 kere okunmuştur.