LAİKÇİ TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR? (VI)

Evet, sevgili okurlar.

Malumunuz üzre nerdeyse yüz yıldan beri ülkemizin; siyasal ve sosyal dengesinin muhafaza edilebilmesi için anayasal ilkeler çerçevesinde gerçekleştirilen hukuka ve demokrasiye dayalı yasalarla yönetilmekte olduğunu görüyoruz…

Zaten olup biten olaylar da bunu bize öğretiyor.

Ancak madalyonun diğer yüzüne bakıldığında, her şey tersyüz…

Ne demokrasiye, ne hukuka, ne hukukun üstünlüğüne, ne laikçiliğe ve ne de Atatürkçülüğe sığdırılmayan, yanlış ve keyfiyete dayalı uygulamalar söz konusudur.

Bu eleştirimizi dile getirirken, sadece AK Parti iktidarına yönelik değil, 18 senelik sürecinde oluşa gelmişliğe kastımız yok.

***

Genel olarak diyoruz ki;

Yüz yıldan beri bu laikçi rejim, bu demokratik rejim (!), hukukun üstünlüğüne bağlı olan bu sistem (!) ve bu sistemin uygulayıcıları…

Gerek gelen giden iktidarlar olsun ve gerekse meclisteki muhalefet olsun…

Yani yasama erki olarak, yaşanan ve yaşatılan antidemokratik hukuksuzluğa kimse “dur” dememiştir...

Deme cesaretini de ortaya koymuş değil...

Denilmişse de yüzeysel olarak denilmiştir...

Tabiri caizse “Tavşana kaç, tazıya tut” misali...

Ki o da bugün mayasını tutmamıştır.

Denir ya, hal-i âlem orta yerde...

Ülke; her cihetiyle büyük bir sıkıntı içerisindedir.

Doğusuyla, batısıyla, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle, Müslüman’ıyla, gayrimüslimiyle, her kim olursa olsun; halk çok büyük sıkıntılar içerisindedir.

Bir defa toplumsal çürümüşlük söz konusu!

Nereye elini atıyorsan, bakıyorsun elinde kalıyor.

Rüşvet mi?

O biçim.

Adam kayırma mı?

O biçim.

Hukuksuzluk mu?

O biçim.

* * *

Hele hele başlı başına iş kanunu…

Ve bu iş kanununa malzeme olan iş mahkemeleri…

Hukuk mahkemelerindeki ana hedef, ana terazi; objektifliktir, tarafsızlıktır, yansızlıktır.

Ama ne çare ki zamanında devrimci olarak geçinen DİSK’in (Devrimci İşçi Sendikası) ağalarından Kemal Türkler, Bülent Ecevit, bugünkü CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve dönemin iktidar ortağı olan Refah Partisi tarafından yasalarımıza sokulan bu acımasız hukuk, tarafsızlığını yitiren iş yasaları, bu memleketteki istihdamı ve istihdam çevrelerini zehru zeber etmiştir.

Altını üstüne getirmiştir.

İstihdamdan yaratan iş insanları, “istihdam” yapmaktan kaçar hale geldi..

Hele hele Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki, özellikle Diyarbakır’ımızdaki sözüm ona hukuka saygılı barolara bağlı bazı HDP ve PKK tandanslı avukatlar, tabiri caizse işverenle işçiler arasında bir fitne unsuru haline gelmiştir...

Keza aynı o işçilerin birçoğunun yakınlarının dağda oldukları tespitlerimiz içindedir.

Tek düşünceleri, sebepsiz yere zengin olma halini yaşıyorlar.

Ve ne yazık ki onların söylediklerinin hiçbirisi hukukun, adaletin, demokrasinin semtinden bile geçmiyor ve geçemez de!

Ama Türk hukukunda, yani iş mahkemeleri ve bazı iş mahkemelerinin bazı hâkimleri, ne yazık ki bu tür yanlışlara alet oluyorlar.

Yanıltıcı bilgilere uyuyorlar.

Kanıtlanmış resmi belgeleri, kıytırık, yalancı ve husumetli şahitleri dinlemekle, “yok sayıyorlar?”

Böylelikle, “ yalancının istediği” sonuç çıkıyor.

* * *

Madalyonun diğer yüzüne geçelim…

Keza yine memleketimizin antidemokratik hal-i pür melaline baktığımızda; medya unsurlarını adeta istila eden şu Basın İlan Kurumu’nun zalimane dayatmalarına bakalım.

Yıllardan beri hiç hak etmediği halde, hakkı hukuku olmamakla beraber, devletin resmi ilanlarından gelen ilan bedellerine adeta “el koyuyor?”...

“Tahsildarlık görevi yapıyorum” dercesine, özellikle Doğu ve Güneydoğu’daki gazetelerin hakkına, hukukuna dokunuyorlar.

Deveden kulak bile göstermiyorlar.

Yüzde 15 kesinti yapıyorlar.

Kalan ödemeyi de bir defada ödemiyor.

Bir yarısını ayın başında, diğer yarısını da ay ortasında ödüyor.

Nihayetinde bu antidemokratik hukuksuzluk damarımıza dokundu ve Avukatlarımız tarafından dava açıldı.

Her ne kadar yerel mahkeme olan İstanbul 6. İdare Mahkemesi, anılan kurum lehine karar verdiyse de Avukatlarımızın temyiz yoluna başvurmasıyla birlikte dosya Danıştay’a gitti...

Dosyanın Esas Numarası: 2016/2296

Karar Numarası: 2019/1035 sayılı kararla hukuk lehimize tecelli etti.

Dört sayfadan ibaret olan Danıştay Kararı kesin olmakla beraber, karşı taraf zaman kazanmak üzere “Karar Düzeltme” yoluna başvurmuştur...

Buna rağmen inşallah hukuk tekrar terazisini şaşırmaz ki şaşmamıştır.

Ve şimdiye kadar başta bizler olmak üzere, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki medya kuruluşları ve Türkiye’nin tüm gazeteleri hakkını hukukunu bu kurumdan geri alacaktır diye düşünüyoruz.

Bakınız, verilen kararın sonucunun kupürünü sizinle paylaşıyoruz.

Oysaki bu antidemokratik hukuk dışı uygulama, bir zamanlar Türk Hava Kurumu adını taşıyan batıl ve yanlış kurumun bünyesinde de yaşanıyordu...

Devletin resmiyetiyle hiç alakası olmadığı halde, Ramazan aylarında Müslümanların fitre ve zekâtlarını alıyordu.

Kurban bayramında kurban etlerini ve derilerini topluyordu..

O dönemlerde, milyonlarca lira toplanıyordu...

Kurban derisi, “tek elden” toplanıyordu...

Toplanan fitre ve zekat ile kurban derisinin paralarını bu kurum ve yönetimi “har vurup harman savuruyordu…”

 Yöneticiler, eğlence geceleri tertip ediyorlardı...

Müslümanların o hayır paralarıyla kadehler tokuşturuluyordu, şarap şişeleri devriliyordu ve dansöz oynatılıyordu.

Nihayet, imanlı ve yürekli yazarlar tarafından bu tespit edildi ve o hal ortadan kalktı.

İnşallah bu kurumun da akıbetinin böyle olacağını ve haksız yere alınan paraların iade edileceğini düşünmekteyiz...

En derin saygı ve sevgilerimle.