Görüş Bildir

LAİKLİK, GERÇEK KİMLİĞİ KAYBETMEK DEMEKTİR!!

Evet sevgili okurlar!

Bugünkü sizinle yapacağımız sohbetin ana çizgisi “İslam dünyasının, Türkiye’nin ve Kıbrıs’ın laiklik adı altında gerçek İslam kimliğini nasıl kaybettiğiyle” ilgili olacaktır...

Dünkü yazılı medyanın bazı deneyimli kalemleri, Kıbrıs’ın şimdiki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın açıklamalarına dikkat çekiyor...

Çekilmez mi?..

Bakarmısınız Akıncı’ya..

“Kıbrıs meselesine” kerameti kendinden menkul bir şekilde, çözüm bulmuş...

Merd-i Kıpti gibi; sırkatini söylerken, arz- endam ediyor..

Diyor ki;

“Rumlarla barışı sağlamak için BİR MİKTAR TOPRAK VERİLMESİ GEREKİR...”

Vay ki vay...

Her haliyle, şuursuzluk ve pervasızlık dökülüyor..

Vaziyet bizi bir kez daha haklı çıkarıyor..

Şöyle ki..

Müslüman bir toplumda “laiklik hükmü” ağır basıyorsa, O toplum “İslam Kimliğini” kaybetmeye mahkumdur..

***

Sevgili dostlar!

Her zaman bu köşede sizinle paylaşmak istediğimiz bazı önemli konuları analiz ederken; tarihten ders-i ibret noktasında örnekler getiriyoruz...

Ve bu örnekleri aktarırken diyoruz ki; zaman en büyük müfessirdir...

Boşuna söylenmiş bir söz değildir; “tarih tekerrürden ibarettir” diye..

Bakınız..

Mustafa Akıncı... 2015’ten beridir, KKTC’nin Cumhurbaşkanı... Birinci isim... Uzun yıllardır da, Kıbrıs’ta siyaset yapan biri..

İsim İslami bir isim.. Sorsanız, Müslümanım der.. Kimlikte, Türküm der..

Ama velakin, fikriyle, söylemiyle, tavrıyla, dünya görüşüyle kendisi kişisel karakteristik olarak “ne idüğü belirsiz bir insan olarak” karşımıza çıkıyor..

Bir münafık mı, bir piyon mu?.. Yoksa, Rumların bir devşirmesi mi?..

Düşünün; bugünkü KKTC halkının yüzde doksanı kendisine “Müslümanım” görüntüsü veriyor..

Farklı ırklar vaki ise de, bir bütünlük içerisinde kendisini “Türk” olarak, gören bir halk var orada!..

Ama ne hikmetse herşeyden kendisini soyutlamış, ahlaki çürümüşlük içerisinde debelenen, Rumların, Yunanistan’ın nam-ı hesabına, ülke idaresini yönlendirebilen bir Akıncı var!..

Cesarete bakar mısınız?!...

Dünya kamuoyunun önünde, diyor ki...

“Rumlarla barışmamız için bir miktar toprak vermemiz gerekir...”

En basit ifadeyle, bu söylem, bu çözüme dair istem hıyanetin, ihanetin, cehaletin, rezaletin en son versiyonudur..

Pek tabi ki, son örneğidir.

Sanmıyorum ki, bu ifadeler Akıncı’nın ağzından günümüze özgü ‘rastgele” çıkmıştır..

Bunun mutlaka bir geçmişi, tarihi ve derinliği vardır...

Zira Kıbrıs bir bütün olarak yüz yıl önce, “ana vatan” olarak bilinen Türkiye’nin bir parçasıydı..

Yani, Osmanlı toprağıydı..

1923’teki olaylar..

Ki, on beş sene öncesine gidersek yani 1909’da, İttihat Terakki’nin Osmanlı’yı devirip, Ulu Hakan Sultan Abdulhamid’in tahtan indirilmesi...

Akabinde, 1918’de “Mondros Mütarekesi’nin” dayatılması..

1920’de “Sevr Anlaşması.?!”

O gün, Yunanistan’a 12 ada, teslim edildi...

1923’te, kaleme alınan, 1924’te imzalanan, “Lozan Antlaşması?”..

Hepsi, zincirleme olarak “Memalik-i İslamiye’yi” lağıv etmeye yönelikti..

Ve edildi..

Her şey, Lord Gürzon’la noktalandı...

İşte bu her üç sözleşmeyle “düşmana toprak” verildi..

Yani sahada kazanılan topraklar, masada Akıncı gibi “devşirmelerin” sayesinde, kaybedildi..

Geri verildi..

Kayıplara “zafer ve kurtuluş” damgası basıldı..

Dönemin siyasileri birer “kurtarıcı” olarak lanse edildi..

Ne yazık ki, “toplumda” hep derin yaralar bıraktı..

En büyük derin yara da İslam dünyasının topraklarının, Siyonistlere, emperyalistlere “peşkeş” edilmesi oldu..

Gerçekler hep örtbas edildi..

İhanete, cehalete ve rezalete;  zafer ve kazanımların libası giydirildi.

Ne adına, laiklik adına..

Ne adına, Kemilazim adına..

Ki bugün, Akıncı’nın “Rumlara bir miktar toprak verilmesi gerekir” açıklaması, düşüncesi, geçmişte bize yaşatılanların yanında, “solda sıfır” kalır..

Akıncı’nın bu sözü, 110 yıl öncesine dayanmaktadır ..

O günkü İttihat Terakki Partisi’nin piyon kalıntılarının bir uzantısıdır, Akıncı!...

Çünkü, ülkesini satan, milletini satan, dinini satan, tarihini satan, ihanet içerisinde olan nice “ucubeler” birer kurtarıcı kahraman olarak yalan söyleyen tarihin “sayfalarında” yer almıştır..

Ne yazık ki toplum uzun bir zaman dilimi içerisinde, bu ucube kahramanlarla aldatılmış, kandırılmış, uyutulmuş, gaflet uykusuna daldırılmıştır...

Dedik ya, zaman olayları açıklayan en büyük müfessirdir.

Yani gerçekleri deşifre ederek ortaya koyan temel unsurdur; zaman!.

***

Bakınız Yusuf Kaplan, Yenişafak gazetesinde yayımlanan dünkü, “Kıbrıs’ın bugünü, Türkiye’nin yarını (mı?)”  başlıklı yazısında, bu minvalde kendisi ne diyor?

Bir kaç satırını sizinle paylaşmak istiyorum.

Özellikle Kıbrıs’la alakalı bölümden...

***

“KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, “Rumlar’la barışın sağlanması için bir miktar toprak verilmesi gerektiğini” söyledi!

İnanılır gibi değil!

Kıbrıs’ta bugün seçimler var. Kıbrıs’lı kardeşlerimize, Kıbrıs’a sahip çıkmalarını, Kıbrıs’a sahip çıkabilmeleri için Müslüman kimliklerini korumaları gerektiğini, İslâmî kimliklerini kaybettikleri takdirde, kolaylıkla yok olacaklarını hatırlatarak, tam 18 yıl önce yayımlanan bir yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

***

Medyanın medyatörleri çağımızın “yeni-papazlar”ının, para baronlarının, sivil ve sivil olmayan bürokrasimizin Nuh Nebî’den kalan anakronik ve akrobatik oyunlar oynama meraklısı “çarıklı lordlar”ının sordukları yanlış ve yanıltıcı sorular, yaptıkları şaşı okumalar, elitlerimizin ne denli ürkütücü ve acınası bir hâlet-i ruhiye içinde olduğunu gözler önüne seriyor.

***

1974’te gerçekleştirdiğimiz askerî harekât’tan bu yana Kıbrıs’ta biz kültürel olarak bir taraf olamadık. Otoriter ve absürd laikliğimizi, laik kültürü, Kıbrıs’a da ihraç ettik. Ve Kıbrıs’ta kültürel olarak kendimizi çoktan bertaraf ettik, hem de kendi ellerimizle!

Oysa Kıbrıs’taki Türk toplumunun Müslümanlıkla ilişkisini pekiştirerek varlıklarını korumalarını sağlayabilirdik ancak. Müslüman kimliği onlara bir âidiyet, bir güven ve özgüven duygusu verebilirdi.

Zaten İslâmî hafızasından, derinliğinden, duyarlığından handiyse hiçbir iz ve eser kalmayan Kıbrıs Türk toplumunu laikleştirerek asimile ettiğimizi (erittiğimizi), onların âidiyet duygularını kendi ellerimizle yokettiğimizi, böylelikle Rumlar’ın kucağına attığımızı farkedebilmiş değiliz hâlâ! Kıbrıs Türklerini, laikleştirmekle onları Rumlara benzettiğimizi nasıl göremiyoruz, anlayamıyorum doğrusu.”

***

Evet sevgili dostlar!

Bakınız tarihi gerçekler bir bir ortaya çıkıyor…

Çünkü laiklik ve laikçilik kimliğiyle İslam kimliği yok edildi?..

Böylece olunca da, İslam dünyası da gerçek yörüngesinden çıktı..

Mağlubiyet ve mahkumiyet fermanları boynuna takıldı ve çöküşe doğru yürüdü.

Ki, hala da yürümektedir.

Neden?

Lakin, aldatılmış, gaflet uykusuna dalmış bir ümmet, yekvücut olarak laikçilik ve Kemalist takma unvanlarla İslam kimliğinden sıyrıldı, soyutulmuş oldu.

Öyle ya; İslam’a gericilik denildi, şeriata çağdışı denildi.

Öyle ya; Yüce İslam peygamberine (s.a.v.) Arap Bedevisi denildi…

Ne hazin ki, bu yaftaları atanların, yaptıkları da yanlarına kar kaldı…

Ama öyle ümit varız ki; artık o dönemler bayatladı, çürüdü ve gitmeye mahkumdur..

Kendi pislikleri şimdi kendilerini deşifre ediyor..

İslam dünyası da öyle inanıyoruz ki maddi ve manevi yönde büyük bir dirilişe geçmiştir...

En derin sevgi ve saygılarımla…

 


Bu Makale 1328 kere okunmuştur.

Yorumlar