Görüş Bildir

LAİKLİK MASKESİ VE KEMALİSTLERİN OYUNLARI!!! (III)

Evet sevgili okurlar!

Biz yıllardan beri özellikle son iki yıl içerisinde, hatta son altı yedi aydır eleştiri babında dostane uyarılarda bulunuyoruz...

Ve diyoruz ki;

Türkiye, devlet olarak, millet olarak, hükümet olarak arkasına dönüp son iki yüz yıllık tarihini gözden geçirmesi gerekir…

Bu yönde tavsiyelerde bulunuyoruz.

Çünkü, yaşadığımız zaman dilimi içerisinde Türkiye’de ve tüm İslam dünyasında olup biten hadiseler, rastgele gelişmiyor…

Sıradan olaylar değildir.

Kendiliğinden veyahut haylazca oynayan çocukların birbirine attığı kartopu misali vuku bulan vakıalar hiç değildir.

Yani kimse oynamıyor, yaşananlar da bir oyun değil!…

Osmanlının yıkılışı, sıradan olmadı...

Kocaman tarihi bir devlet yok edildi...

Nitekim bu yıkılışla, o devletin medeniyeti de, hukuku da, adaleti de, insanlığı ve terbiyesi de tar-ü mar edildi..

Bugün, o medeniyetin esamesi okunmuyor...

Yok edildi..

Çünkü, kendi “halis ve muhlis” medeniyetine sırtını dönüp Avrupa’nın “medeniyetine” yönelerek, kendince “çözümü” orada aradı...

Avrupa 1948’lerde insanlığı yeni bir medeniyetle, yeniliklerle tanıştırmak üzere kendince ihdas ettiği bir takım hukuk ilkeleriyle, İslam coğrafyasında Türkiye başta olmak üzere bir çok ülke insanını, kendine “aşık” etti...

1440’lı yıllardan beri insanlığın tanışmış olduğu gerçek medeniyeti ve gerçek hukuku gözardı ederek sanki bir çareymiş gibi Avrupa’nın getirmiş olduğu, “tek dişi kalmış canavar” misali, yıkıcı ve yakıcı “medeniyetiyle” kendini donatmaya başladı...

İşte, Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi...

İnsanlığın “bu beyannameyle” tanıştırılması bize göre İslam dünyasının en büyük ayıbıdır ve bir çağdışılıktır.

Lakin yaşanan hal-i durum karşısında da; der demez hiç yoktan iyidir… Yani kökten olmamaktan ise olması daha hayırlıdır ve güzel bir şeydir...

Hiç kuşkusuz ki, 1948’deki Avrupa’nın almış olduğu İnsan temel hak ve özgürlüklerle ilgili bir takım karar ve kanunlar silsilesinin varlığı da, önemlidir...

 İslam hukukunun ve medeniyetinin olmadığı bir yerde bize göre insanlık dünyası zifiri karanlıklar içerisinde yaşayıp durmaktan kendini kurtaramaz.

Ancak tüm buna rağmen Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi, günümüz koşulları içerisinde az da olsa insanlığı o zifiri karanlıktan çıkarıp, sahili selamete getirdiğini söyleyebiliriz...

Denir ya hiç yoktan iyidir..

Bugün eğer gerçekten sekülarizm denilen baskıcı ve insanlık dışı rejimlerin tanımlamasını yapabiliyorsak, kalemimizle insanlığa bir şeyleri anlatabiliyorsak, inanın Allaha şükürler olsun diyoruz ki, iyi ki  bu Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi var..

Onun sayesinde konuşuyor-yazıyoruz!!.

Onu tez be tez rastgele herhangi bir rejim, herhangi bir dikta rejimi ortadan kaldıramıyor.

Zira ilahi bir kelam değildir, İslam hukuku da değildir, ama çaresizlikler içerisinde insan oraya sarılıyorsa ve ona dayanarak bildiklerini büyük yüreklilik göstererek anlatabiliyorsak bu da bir gelişmedir ve aşamadır.

Tartışılmaz bir gerçekte şudur ki,; insanlığa medeniyeti tanıtan, insanlığı getiren, yeryüzünün üçte birini aydınlatan bir medeniyet varsa, o da İslam medeniyetidir.

Ama ne çare ki bugün o İslam medeniyeti, insanlık arasında rejimler, devletler, coğrafyalar, hatta İslam coğrafyasında “yaşanmamaktadır..”

Hatta, “İslam Medeniyetini” kabullenmemektedir...

Çünkü, İslam ülkelerinde “İslam Medeniyeti” eğer ki uygulanmıyorsa bu da dolaylı olarak “Kabul etmiyorum” demektir.

Şu halde inanan bir topluma düşen görev nedir?

İşte inanmış ve Hz. Muhammed (S.A.V.)’in intisabıyla bir gurur kaynağı haline gelmiş İslam topluluğu artık aklını başına getirmelidir...

Hakikatlerine dönmelidir...

Haçlı ve Siyonist mezaliminin Müslümanlar üzerindeki hegemonyasına, artık dur denilmeli..

Tahammül  edilmemelidir...

Çünkü, insanlık bunu kaldıramaz.

Çok büyük mezalimin karanlıkları vardır..

Küfrün zifiri karanlığı her tarafı sarmış gidiyor.

Yüce kitabımız Kur’an’ı neresinden okursan oku, hangi ayetini anlatmaya çalışırsan çalış, nerdeyse kimseyi inandıramıyorsun...

Hele hele rejim mensuplarını hiç inandıramıyorsun…

Bu itibarla artık herkes bilaferva meşru zeminde bu hakkını arayıp gerçekleştirme fırsatını kaçırmamalıdır.

Onun içindir ki yüce kitabımız bize hep bunu bildiriyor.

Ve diyor ki;

Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, başka insanlığın hasılası olan, mahsulü olan, insan temel hak ve özgürlüğünün yerini dolduramayan yapay kanunlarla yaşamayın.

Hayatınızı idame etmeyin.

Etseniz bile boşunadır, hiçbir şeyi kendinize servet edinemezsiniz.

Ne bu dünyada, ne de ahrette.

Toplum haliyle kaçınılmaz kavgalarla karşı karşıya kalıyor.

Zira devlet ne kadar ayakta durursa dursun, eğer ki o kanunlarla, o yasalarla tanışmıyorsa ve onları milletine enjekte edemiyorsa, çizdiği yol, benimsediği yönetim anlayışı İslam’ı değildir..

O ülke ne kadar kurtarıcılık adını verirse versin, “Mekrul ecnihati selase” üçlü şeytan üçgeni durumunda olan çağdaş siyonizmin, haçlıların ve münafıkların ittifakından kendini kurtaramaz.

Bizden dostlarımıza bir uyarı…

AK Parti ne yaparsa yapsın 2002 yılının sonlarında taşıdığı misyonuna dönmesi lazım..

Eğer o günkü misyonunu aksiyona çevirmezse kimse kusura bakmasın, hiç kimseden bırakın oy görmeyi, yüz bile göremez.

En derin sevgi ve saygılarımla…


Bu Makale 1273 kere okunmuştur.