MACRON KİMDİR..?! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımızı teyit eden, kanıtlayan medya, özellikle yazılı medya, Macron’u çarşaf çarşaf yazıyor.

Fransa’nın tarihi hıyanet ve rezaletini de kaleme alan çok güzel yorumlar var...

Dün de ifade ettiğimiz gibi, Fransa’nın tarihi hainliklerle dolu!...

Fransa bir düşman..

Dün olduğu gibi bugünde düşmanlığını tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.

Bugün biraz daha Fransa’nın tarihine ve Mocran’ın ecdadıyla ilgili, detaylı bir hasbihal içerisinde olacağız..

Tabi, medyaya yansıyan bazı haberleri de, ”sohbetimize” harmanlayacağız!..

Öncelikle Yeni Şafak Gazetesinin dünkü manşet haberine bakalım...

Ne yazıyor?

“ERTUĞRUL MESAJI”

Haber şöyle devam ediyor;

“Yunanistan’ı kışkırtıp uçak gemisi Charles de Gaulle’u Doğu Akdeniz’e gönderme planı yapan Fransa’ya 1917 yılında uçak gemisi batıran Topçu Yüzbaşı Mustafa Ertuğrul AKER ile mesaj verildi.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve komutanlar, Kaş’a giderek kahraman yüzbaşıyı andı.”

Haberin devamı özetle şöyle...

 “SONU NAPOLYON GİBİ OLACAK”

“Afrika Stratejik Araştırmalar Merkezi (AFSAM) Başkanı Mustafa Efe, Doğu Akdeniz’de saldırgan bir politika izleyen Fransa Cumhurbaşkanı Macron’u Napolyon’a benzetti. Napolyon’un ilk yenilgisini Cezzar Ahmet Paşa’dan aldığını hatırlattı. Efe, Macron da Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da imparatorluk hayalleriyle dolaşıyor. Fakat o da Napolyon gibi mağlup olacak...”

***

Tüm bu güzel haberleri okuyunca elbette ki seviniyoruz, mutlu oluyoruz.

İnanıyoruz ki bizim gibi herkes; bu haçoların edepsizliklerinin ve şımarıklıklarının yanlarına kar kalmasını istemiyor...

Her zaman söylediğimiz gibi; batı dünyası iki yüzyıldan beri şımardıkça da şımarmaya devam ediyor.

Yürek yakan durum ise İslam dünyası da tersi noktada korkunç bir fetret sürecini yaşadı..

Boşluğa düştü..

Eğitimsiz kaldı.

Ne hazindir ki aynı minvalde de İslamsız bırakıldı...

Batı dünyasının değişik hilelerine kanıldı, aldıtıldı,  kendi içinde, kendinden “olmamaya” başladı..

İslam dünyası, hep yanıltıldı...

Ve bu yanılma da, içteki “devşirmelerin, satılmışların” gölgelerinde oldu!...

Ama şuna inanıyoruz ki, batı dünyası başta olmak üzere, içimizdeki hainlerin yaptıkları yanlarına kar kalmayacaktır...

Bunu, kesinlikle söyleyebiliriz.

Buradan da haber veriyoruz.

Artık bu millet uyanmıştır.

Kahraman kurtarıcı gösterilen ancak uzaktan yakından kahramanlıkla alakası olmayan nice devşirmelere bu millet artık inanmayacak ve kendi iradesiyle devletini yönetecektir.

İşte bugünkü Erdoğan’ın Türkiye’si kim ne derse desin, manzara açıktır.

Millet uyanmıştır..

Kendi iradesiyle, yönetilmektedir!..

Nitekim bundandır ki, batı dünyası, özellikle Fransa, Erdoğan’ı hedef almaktadır..

Ama nafile bir çaba içerisindedirler..

Fransa’nın en güvendiği Napolyon’lar, nasıl tarihe gömüldü gitti, Macron’lar da aynı şekilde tarihe gömülecektir?..

Bunu düşünüyor ve buna inanıyoruz..

Çünkü, zafer İslam’ın olacaktır.

Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Bu zaferi müjdelememizin ana dayanak noktası da “Âl-i İmrân” suresinin 103. Ayetidir.

Yüce kitap Müslümanları tarih boyu bu ayetin gerçeğine sarılmaya davet ediyor..

Müslümanların bölünmemesini emrediyor..

Ümmet olun diyor..

Ayetin yüce meali aynen şöyle..

 “Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an'a) sımsıkı sarılın.

Parçalanıp bölünmeyin.

Allah'ın size olan nimetini hatırlayın.

Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti.

İşte O'nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz.

Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı.

İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.”

* * *

Yıl 1798.

Haçlı Fransa tüm imkânlarıyla Mısır’ı işgal ediyor..

Napolyon Bonapart’ın kumandası ve yönetimi altında bu işgali gerçekleştiriyor.

Napolyon’un Mısır’a girişinin ne hilelerle ve ne imkânlarla, kimleri piyon olarak kullanadığı tarih sayfalarında yer alıyor..

Napolyon Mısır’ı işgal edince ilk işi, laiklik ideolojisiyle ilim ve iman hazinesi durumunda olan Cami-ül Ezher’i ele geçiriyor.

Emperyalizmin hâkimiyetini orada kuruyor.

Zira içten satılmış beyinsizleri satın alıyor ve hedefine ulaşıyor.

Mısırda o günden bugüne sürekli İslam’dan uzaklaştırma planları uygulanıyor..

Ancak tüm bunlara rağmen zannedilmesin ki Napolyon Mısır’a girdi.

İngilizlerin Churchill’i girdi ve Mısır’ı istila ettiler..

Hayır.

Öyle ümit varız ki Mısır’ın hükmen düşmesine rağmen ihvan-ı Müslimin teşkilatları sayesinde yeniden o mücadelenın fitili ateşlenmiştir...

Direnişe geçilmiştir..

Ve hala da direniş sürüyor...

Ama Napolyon yok.

Ama Churchill yok.

Kimler vardı?..

Mübarekler vardı.

Abdülnasırlar vardı.

Sisi’ler var.

Bu hain sahte kahramanlara rağmen, yine de Mısır büyük İslam âlimleri sayesinde ayaktadır.

Kaç seneden beri Müslümanlar ezilip, büzülüp hezimete uğratıldıysa da, İslam Bayrağı hep dalgalanıyor...

Hiç kuşkusuz ki, Allah tarafından yaratılmış olan dört mevsim var...

Ve her mevsim kendi zamanında neşvünemasını verecek ve bereketini alacaktır.

Ki böylelikle iktidarına devam edecektir.

İslam dünyası da öyle inanıyoruz ki Fransa ve Britanya’nın bunca yapmış olduğu hıyanetlerle beraber, Allah Müslümanların velisidir ve onları küfür zulümatından çıkarıp, imanın sahil-i selametine götürecektir.

Evet.

“Zulüm ile abad olanın sonu berbattır’ demekten başka bir diyeceğimiz yoktur.

Zulüm de bir küfürdür.

Küfür de bir zulümdür.

Nitekim kuzu postuna bürünmüş hıyanet erbaplarını, İslam dünyası içindeki kiralalık devşirmeleri zaman hep ele veriyor..

Mücadele için de, Müslümanlara zaman hazırlıyor.

Ama uyanmak şartıyla…

Uyanmayan bir İslam dünyası hiçbir zaman kurtuluşa eremez!..

En derin saygı ve sevgilerimle..