Görüş Bildir

MASA, KASA VE NİSA !? (II)

Evet sevgili okurlar!

Günümüzdeki siyaset, milletin mutlak iradesine dayalı bir siyaset olmalı…

Bunun şartlarından birisi de yani olmazsa olmazı da dürüstlüktür, istikamettir, mekir ve hileden arındırılmış teru taze bir anlayışa sahip olmaktır...

Bu düsturla, yola çıkmaktır.

Tek kelimeyle özetlemek gerekirse, milletin mana değerini, siyasetçinin kendi karakterine taşıyıp herkesin manen ve maddeten bir temsilcisi olması gerekir...

Ama nerde diyeceksiniz?..

Çünkü, “milletten oy alıp” seçilen, bir yerlere gelebilen siyasetçilerimizin geri dönüp, “seçmenini” sorduğu görülmüşmüdür.. Yok..

Tamamen odaklandığı nokta; “kişisel rant” olmuştur...

Şu ihale, bu adam, şu makam deyip durmuştur...

Siz hiç bir siyasetçinin, “seçmeninin” huzuruna çakıp; “Ey ahali! Size minnettarım.. Sizin yüzü suyu hürmetinize seçildim, milletvekili oldum.  Parlamentoya gittim, Bakan oldum... Devlet işlerini elime aldım.. Zengin oldum, para sahibi olduk..

Siz, benden memnun musunuz?.. Siyasetimi benimsiyor musunuz?

Yoksa, memnun değil, siyasetimi beğenmiyor musunuz? Eğer bir şikayetiniz varsa özür diliyorum beni affedin… “

Ve tabi ki öz eleştiri noktasında..

“Eh ahali.. Sizin, yanlış yaptığıma dair eleştirileriniz başım gözüm üzerine. Uyardığınız için huzurunuzda eğilirim... Ben sizin sayenizde, bu makama ve mevkie geldim...”

Sahi, bunları diyen, diyebilen bir siyasetçiye hiç rastladınız mı?..

Ben rastlamadım.. Öyle düşünüyorum ki, sizde rastlamış değilsiniz..

Tabi ki , AK Parti’nin Ak Partilikten çıkıp AKP’leşme unsurlarının bünyesine yetiştirdiklerini yalnız kast etmiyorum.

1950’lerden günümüze dek, yani Türkiye’nin demokrasiyle seçilip Büyük Millet Meclisi’ne giren Demokrat Parti döneminden günümüze dek olup bitenleri kast ediyorum.

Gerçekten Demokratik Çoğulcu Parlamenter Sistemine geçildiğinden bugüne kadar, gerek bölgemizde yani Güneydoğu Anadolu’da ve gerek Türkiye’nin birçok kesimlerinde milletin hür iradesiyle seçilip Büyük Millet Meclisi’ne giden milletvekilleri, Bakanlar, Başbakanlar ve Cumhurbaşkanları olsun!!…

Hatta oraya kadar da gitmeye lüzum yok..

Yerel yönetimlerde seçilmiş olarak yer alan Belediye Başkanları dahil olmak üzere, “seçildikten” sonra, özellikle görevini bitirip bir daha seçim bölgesine dönmeyen, zevatı  kast ediyorum…

Kamuoyu bunu soruyor…

Çünkü seçilen milletvekili, hükümette yer almış bakan, veyahut Belediye başkanı seçilmiş zevat, görev süresini tamamladıktan sonra, bir daha seçilmeyince, memleketine, seçim bölgesine dönüp halkıyla hasbihal edip helalleşen biri var mı?.. Ya da, evini, yaşamını seçim bölgesinde sürdüren var mı?..

Nadir..

Veyahut Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük kentlere intikal edip, oraya yerleşmeyi tercih edenlerin haddi hesabı var mı?

Ne yazık ki, “işi bitti” hesabı!..

Garip olan da şu; “devekuşu” gibi başını kuma gömmüş, batı illerinde  kendini barındırmayı tercih etmiş ve bir daha onu seçen potansiyele dönmemiş, aklı sıra huzur içinde yaşamış olduğunu gören bazı siyasiler var ki, “seçimden seçime” ahalinin karşısına geçme gibi, “pişkinlikleri de” ayrı bir muamma!...

Sevgili okurlar, bu aktardıklarımız, rastgele değildir…

Halktan gelen sitem ve eleştiri oklarına dayanarak bunları yazıyoruz.

Enva-i türlü oyun, hile, madrabazlık, yalan, söz verme sözünü yerine getirmeme gibi karakterleri yaşayan siyasetçiler, hiçbir zaman bu millete dost olamamıştır, olamaz da…

Ama millet de yanlış yamalak, aldatılmış bir millet olarak hala da bu tür insanlara prim veriyor olması da; “saç baş yolduruyor?”

Onlardan, ümit bekleme yanlışlığı içerisinde yaşadıklarını görmek, gerçekten düşündürücüdür..

Niceleri, değişik kimlikler altında el öpmeleri, etek öpmeleri, diz çökmeleri, baş eğmeleri veya kucaklaşmaları…

Oysa ki bu millet o kadar aldatılmış bir millet olarak hala da bir türlü sağını solunu görmeyen, karşısına süslendirilmiş, giydirilmiş bir kuru odun kütüğü gibi münafıkça halkı aldatarak bir yere gelme gibi yalan söylemeyi kendine sanat edinen siyasetçilere artık yeter denmelidir.

Dünden beri başlık olarak kullandığımız “Masa, Kasa ve Nisa” kavramının temel hedefi de işte budur.

Biz elbette ki tüm siyasetçileri kast etmiyoruz.

Ama genelleme olmasa dahi anlattıklarımızın varlığı çoğunluktadır.

Önce siyasete girmek için değişik pozisyonlarda rol alarak mücahit kılığına  girerler, milletin istek ve arzularını üstlenirler.

Masada oturduktan sonra, kasayı doldurmayı düşünmeye başlarlar..

Yani “ben nasıl para kazanacağım, nasıl zengin olacağım, nasıl servet üzerine servet katacağım düşüncesine giriyorlar.

Ben nasıl devletin hazine arazilerini kendi mülkiyetime geçireceğim” gibi pozisyonlara girerek kasacı oluyorlar...

Sonradan da o bolluk içerisinde yani para bolluğu içerisinde bu sefer “Nisa”cı oluyorlar.

Yani şehvet, şöhret ve kadın muhabbeti, ondan sonra da “milletin boynu kopsun bana ne” dercesine, keyif çatıyorlar…

Gerçekten sevgili okurlar!

Yeminle diyebiliriz ki; bölgemizde, Diyarbakır’ımızda veyahut Türkiye’nin birçok illerindeki seçilen bazı insanların o kutsal mekan olun Büyük Millet Meclisi’ne gönderme yerine, hele hele Bakanlık gibi sorumlu makamlara oturtma gibi çukur ruhlu insanların varlığı utandırıcıdır, nefret edicidir, millete hakarettir..

Özellikle, inanan bir milleti hiçe saymaktır.

Türkiye’de artık bunu görmeyen, bilmeyen de yoktur.

Hindistan’daki sağır sultan dahi bunları biliyor ve duymuştur…

En derin sevgi ve saygılarımla…


Bu Makale 1244 kere okunmuştur.