MÜNAFIĞIN ŞİDDET VE TEHLİKESİ (V)

Evet, sevgili okurlar. 

"MÜNAFIĞIN ŞİDDET VE TEHLİKESİ" yazı serimizin beşinci günündeyiz.

Bu başlık çok ses getirdi.

Kimliklerini gizleyen ve hep kendilerini suret-i haktan gösteren siyasi münafıkların birçoklarını biz burada deşifre etmek isterken, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan daha sıra bize gelmeden kendi seçim miting meydanlarında bunların birçoklarının "maskelerini" düşürmektedir..

Deşifre ediyor…

Teredütsüz kamuoyuna açıklıyor ve neredeyse onları suçüstü yakalayarak; "işte siz busunuz" diyor...

Sayın Cumhurbaşkanımızın bu minvaldeki görüş ve siyasi dehası, ülkeye ve millete ter-ü taze ufuklar açmaktadır..

İşte bizde, yıllar yılıdır aynı fikir ve düşünce paralelinde elimizden geldiği kadarıyla; siyaset alanında kimliklerini değiştiren kılık ve kıyafetlerini niyet ve düşüncelerini gizleyen münafık tiğnetli anlayışları hep deşifre ettik…

Ediyoruz..

Ve etmeye de devam ediyoruz..

Tavizsiz, onların peşini bırakmıyoruz.

Tabi basın ahlak ilkeleri doğrultusunda; bu mücadeleyi veriyoruz.

Görev ve yasal mevzuatın bize verdiği kamu görevi neyse, kamuoyu adına olup-bitenleri kaleme alıyoruz..

Ki almak zorundayız…

Yoksa, görevimizi yapmış olmayacağımız gibi; "susan şeytan" konumuna düşeriz…

***

Ne yazık ki!…

Ülke ve millet "bir türlü" böylesi karektersiz kimliklerden kendini kurtaramıyor…

Sülük misali..

Özellikle coğrafyamızda ve Diyarbakır’ımızda; "varlıkları" ürkütücü..

Garip ve anlaşılmaz olan da; kamu görevlilerinin bazı çirkin olaylara karşı sergiledikleri tutum..

Ortaya koydukları tavır..

Görmüyorlar mı?

Yoksa görmezlikten mi geliyorlar?

Ya da birilerinin emir ve komutasında oldukları için mi; kestirmek mümkün değil..

Ama çirkin ve kirli karekterler, faaliyet içerisinde oldukları gibi; "yaptıkları da yanlarına" kar kalıyor..

***

Bakınız…

PKK terör örgütünün varlığı devleti, milleti ve ülkeyi ne kadar büyük sıkıntıları sokmuşsa..

Kan ve gözyaşına neden olmuşsa..

Milleti ve ülkeyi bölünme noktasına getirmişse..

Onbinlerce insanın; kanının heder olmasına sebebiyet vermişse..

Ki adı terördür, terör örgütüdür..

Bize göre, PKK kadar tehlikeli olan bir yapı varsa; "o da kimliğini gizleyen" tiğnetli yüzlerdir…

Ki bunlar, kılık ve kıyafetleriyle normal vatandaş olarak kendilerini gösterip, özellikle bazı siyasilerin gölgesinde işlerini yürüterek, kendilerini maskeleyip, PKK'dan beter terör estirirler..

Eşkıyalığın dik alasını icra ederler…

Bukalemun gibi karakterden karektere giriyorlar..

Zulmün, şiddetin, eşkiyalığın, gasbın, haracın başına "hak, hukuk ve adaletin" küllahını giydiriyor?

Bakınız, Diyarbakır Söz'ün dünkü manşet haberi..

Devletin yolunu, ulu orta, gübe gündüz "hendek ve barikat" kurarak kesiyorlar..

Yolu kapatıyorlar..

Araçların, vatandaşların geçilerini engelliyorlar…

Ve buna da; "hak ve hukuk" diyorlar…

Ki bunun gibi daha nice zorba vakıalar…

Ne yazık ki tüm bu olup bitenler de, "siyasetin gölgesinde ve nüfuzu" altında yapılıyor…

***

Adam siyaset kulvarında, makam-mevki almış..

Bakan olmuş…

Devlet imkanlarını eline geçirmiş..

Kapsamlı bir siyasi nüfuz elde etmiş..

Ki bazıları zerre-i miskal memleketine, seçim bölgesine "faydası" dokunmamış..

İğne ucu kadar; sadra şifa vermemiş…

İsim vermeye gerek yok..

Zaten, bilen biliyor.. Zaman zaman da; bu köşeden bazı isimleri zikrediyoruz.

Diyarbakır kamuoyu da biliyor..

İşte bunların gölgesinde varlık gösteren, isimlerini kullanan nice feodal yapının "baykuşları" var ki; maazallah…

İnsan süretinde; şeytan gibi!…

Enva-i renge girip; işlerini yürütüyorlar..

Devletin bürokratı da..

Devletin kurumları da…

Pek tabi ki, ilegal oluşumlar da ne hikmetse; "onların" değirmenine hep su taşımaktadırlar..

Ki bunlar akşam AK Partili, sabah HDP’li günün ortası CHP’li ve daha nice siyasi karekterler?

Hele hele muhafazakarlık ve Müslümanlık kimliğine bürünmüş nice münafıklar var ki; akla ziyan!…

Şeyhlik, Seyitlik, beylik, unvanından tutun da müritlikliğe kadar? ..

Ne kadar sayarsak sayalım hep varlar ve zararlı mahlukatlar gibi; sömürü düzeni yaratıyorlar..

***

Hep ifade ediyoruz…

Eğer bugün terör var ise inanın dayanak noktaları bu adreslerdir…

Resmiyetin gölgesinde gününü gün edenlerin "himayesi" altında, palazlanmaktadırlar…

İşte 28 Şubat vakıası…

O dönemde oluşan nice kirli maceralar eninde sonunda deşifre oldu ve devletin bazı kurumları altından çıktı?

Neden mi?

Çünkü o kurumlardaki kişiler kirli feodal yapılarla dostluk kurarak maddi diyalog içine girerek; " o yapıların" tabiri caizse emir-komutası altında, faaliyet gösteriyorlardı…

Feodal yapı onlara güvenerek suç işliyordu..

Yetkili kurumlar da onu görmezlikten geliyordu.

Nitekim durum böylece suç ve suçlu oldukça palazlanmıştı..

Şımarmış ve günü gelmiş aynı insan devleti tekmelemişti..

PKK’nın yanında yer almış…

Özellikle HDP’nin kilit noktalarına kadar gelmiş…

Meclis üyeliğinden tutun da başkan yardımcılığına kadar….

Ne gariptir ki, bu şahsiyetler bugün iktidar partisinin bünyesinde itibar görüyor, sahipleniliyor..

Ve düdüklerini çalıyorlar…

Ki dün olduğu gibi bugün de; hiçbir şekilde "Ak partiye" oy vermişlikleri de yoktur..

Oy vermezler, ama iktidarın rantını da alırlar…

***

Bunun bariz noktası da bugünkü iktidar partisinin Diyarbakır listesi de kendini ele veriyor..

Diyarbakır listesi bir türlü anlaşılmayan bir sır…

Ki, bu sır nasıl olur da Diyarbakır seçmenlerine açıklanamıyor.

Vatandaşlar ne diyor?

-           Erdoğan’a yazık.

-           Onu yalnız bırakmak istemiyoruz

-           O olmazsa memleket münafık tiğnetli kirli şahsiyetlere teslim olur…"

Ama inkar edilemez gerçek ise listeye bakınca bir iki kişi hariç oy verecek kimse yoktur?...

Nasıl yapalım diye birbiriyle görüş alış verişi yapan nice vatandaşlar var...

Bu itibarla bizim acizane tavsiyemiz medya grubu olarak araştırıp irdelediğimiz kamuoyu tüm söylediklerimizin altına imzasını atıyor...

Diyoruz ki; keşke AK Parti, özellikle muhterem saygı değer devlet büyüğümüz olan Recep Tayyip Erdoğan bunları bir görse, vakıf olsa, düşünse.

Yarınlar için çok iyi olur.

Bölgeye, memlekete kıymeti harbiyesi sıfır olan insanları halkın karşısına çıkarmakta zorla hatıra binaen kabul etmeye girişilmesin…

Tekkerür etmesin…

Halk bu stres içinde üzüntülerini basın olarak bize bildirirken biz de elbette ki kamuoyunu aydınlatmak maksadıyla bunları yazmak zorundayız.

Gün gelir pişmanlık fayda vermez.

Hani bir atasözü var..

Derler ya; "Atını alan Üsküdar’ı geçti" diye….

Zarar gören devlettir.

Milletir.

Nitekim bundan 3 yıl önce, Sur’u işgal eden bu PKK haşareleri o Sur kentinin altını üstünü getirdiler.

Camilerden tutun da kiliselere kadar tarihi yapıları harap ettiler…

Barikat ve hendek gibi ahlak dışı nice şeyler yaptılar.

Allaha şükür devlet ve millet üstün geldi.

Ama bugün Diyarbakır valiliği gerçek manada devletle halkı birbirine kaynaştırma anlayışı içinde değildir.

Gönül arzu eder ki; bugün valilik makamında oturan, belediye hizmetlerini üstlenen kayyımlar inşallah o günleri aratmazlar….

Ama görünen köy kılavuz istemez misali ile yola çıkarsak…

Görünen o dur ki; Yenişehir’e bağlı nice mahalle, eski tabiriyle köylere giden yollar var.

Hepsi asfaltlanmış..

İşte Dicle Nehri kıyısını boydan boya kapsayan yol…

Devletin yolu..

Güzergahında onlarca köy var..

Anayol misali trafiği yüksek bir yol…

Denilere göre 40 yıldır kullanılan bir yol…

Ancak asfaltlanmış değil...

Ama bugün; birileri, ki feodalitenin ve siyasi nüfuzun gölgesinde "yol hakimiyetine" el koyuyor..

Gasp ediyor..

Sur'daki gibi; hendek ve barikat kurarak, yolu ulaşıma kapatıyor..

Kimse de; "ne yapıyorsun" demiyor?…

Bilakis, bel çıkılıyor, sahipleniliyor…

Şikayete, jandarmaya verilen dilekçelere rağmen; "umursamazlık" var?

Yaşanan bu derebeylik karşısında der demez vatandaş soruyor…

Hayrola…

Sur’daki barikatla hendeklerin bir uzantısı olmasın mı?

Dolaylı yollardan aynısı olmasın mı?

İşte halkın merak ettiği bu noktayı yetkililerin dikkatine sunmak için; buraya aktarıp yazıyoruz…

Nitekim Anayasamızın 23. maddesi seyahat ve ulaşım hürriyetini koruma altına alma konusunda oldukça açık ve nettir...

En derin saygılarımla…..