NE YAZIK Kİ!?

Evet, sevgili okurlar.

Bugünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız kavram “NE YAZIK Kİ!?” ifadesidir.

Zira bu ifadeyi bize hatırlatan, Türk medyasındaki oluşan mutlak bir cehalet ve bu cehaletin ustaca, kurnazca millete, insanlarımıza, devlete hatta hükümete yutturulabilecek kirli tezgâhın (mekir ve hilenin) ortaya konulmasıdır..

Bakınız, sevgili okurlar.

Gerçekten insan bunu düşününce çok ama çok şeyleri, tarih içerisinde yaşananları hatırlıyor...

Tarihimizin, kültürümüzün, dinimizin, inancımızın bu sistemde, yani mevcut müesses nizamda nasıl da yozlaştırılmış, içi boşaltılmış, mutlak bir cehaletle doldurulduğunu gözler önüne seriyor...

Yaşanan hal hiç de iyi bir hal değil..

Olup-biten kirli olumsuzluklar, yaldızlanarak resmiyetimize, siyasetimize ve medyamıza çok kurnazca yutturuluyor?..

Ve bu yutturmaca, hazin bir şekilde geçerlilik kazanıyor.

Ama kimse de cesaret gösterip karşısına çıkmıyor...

Yüreklilik göstererek, seslenmiyor..

“Ey küfür yobazı, soytarı, boşboğaz!

Hele bir dur?.  Sen ne konuşuyorsun?

Bilmeden neyi anlatıyorsun?

İşgal ettiğin köşeden, kalemini yargısız infaz yaparak kullanıyorsun?”

Ne yazık ki, bunu diyen, sorgulayan yok!..

Soran da yok, durduran da yok.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanı, iki gün önce faizle ilgili bir iki cümle kullandı.

Dedi ki “Faizle mücadele etmek görevimizdir, faiz eğer sebepse enflasyon neticedir...”

Erdoğan bir de şu ifadeyi kullandı;

“Faizin yasak olduğuna dair Nass ortada olduğuna göre sana, bana ne oluyor..?”

Erdoğan’ın “NASS” kelimesini kullanırken, faiz hakkında, Kur’anda geçen “Riba ayetinin” kat’i ve kesin bir hüküm olduğuna işaret ediyor...

Zira bu kesinlik manasını kazanan “nass” kelimesi, ifade etmeye çalıştığımız gibi ayetin kat’ilik ve kesinlik hükümlerinin anlamını taşıyor.

Her şey açıkça ifade edilirken, malum medyanın cehalet silsilesinin döktükleri inciler, gerçekten “akla ziyan” bir durum...

Der demez, insanı güldürüyor...

Gülmeye zorluyor, kahkaha attırmaya neden oluyor.

Çünkü karşınızdaki “cehaletin, bilgisizliğin” dibini gösteriyor..

Elbette ki yazarsın, fikrini, düşünceni, hem de batıl olarak, yanlış olarak, morfinleşmiş, kültürünü unutmuş, tarihini arka plana atmış bu millete cehaletini yutturabiliyor ve yutturmuş bile...

Ama dünya kamuoyu nezdinde bari cehaletini, şekavetini, edepsizliğini deşifre etme!..

Yani, kendini ele güne “rezil” etme!

Cumhurbaşkanının kullandığı “NASS ortada olduğuna göre sana, bana ne oluyor” ifadesinde geçen NASS’ın manasını yukarıda anlatmaya çalıştık.

Ama bizim hezeyanlı medya diyor ki;

“Erdoğan NAS suresini kastetmiş.”

Kur’anın son süresi olarak bilinen Nas suresinin 1. Ayetinden 6. Ayetine kadar ne ifade ettiği açık ve nettir.

Yani surede geçen “el-hannas minel cinneti velnas” ifadelerinin insanları yanıltan, insanların beynini kurcalayan, vesvese haline getiren insan suretindeki şeytanlardan sana sığınıyorum ya rabbim..” ifadesi nerede?

Erdoğan’ın ifadesinde geçen “NASS” nerede?

Ama medya “Nas” suresi olarak lanse ediyor bunu..

Onlara da hak vermek lazım, bu cehalette olanlar gerçekten insan suretindeki birer cinni şeytanlardır.

Öyle olmasaydı, hamakatını, fecaatini, rezaletini ortaya koymazdı.

“Nas” ifadesiyle “Nass” ifadesini birbirinden ayırt edemeyecek kadar medyanın cahil cühelaları keza aynı şekilde diyebiliriz ki eğitim camiasında bunlar gibi okumuş nice cehalet, hamakat çeteleri vardır.

Bize göre aslında olan budur.

En büyük cehalet, en büyük rezalettir.

En büyük rezalet de en büyük fecaattir.

Tüm bunlar eşittir dinden uzaklaşma, uzaklaştırma halidir.

İslam hükümlerini okuyup, inanmayan bir toplum oluşmasının neticesidir.

Zira adam bilmiyor.

Bilmemesi pek önemli değil.

“Bilmiyor ki biliyormuş gibi” davranması daha cehl-i mürekkeptir, daha çok tehlikelidir.

Bilmiyor olması, belki öğrenme niyetindedir.

Ama “bilmiyor ki, biliyor” gibi davranması, hali, şımarıklıktır, kendine boş yere güven vermektir ve aldatmacadır.

* * *

Bir de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “toplumla helalleşme” esprisine gelelim.

Gerçekten bir haftadan beri kamuoyunu kurcalayan ve birçok yönüyle insanlar arasında alay mevzusu haline gelen şu “helalleşme” sloganının temelinde neler yatıyor acaba diye sorgulamak gerekir!?

Elbette ki sağ kesimin yani muhafazakâr kesimin oyunu almak için “sözde muhafazakâr sağcı partilerin muhafazakârlığına artık aldanmayın, onların yapması gereken görevi onlar yapamadı, biz yapıyoruz, zira biz şimdiye kadar tam tersini yapıyorduk.

Biz milletimize karşı, dış mihrakların adına milletimizle yapmış olduğumuz kavgayı artık ortadan kaldırıyoruz.

Milletimizin saygısına inancımız var ve söz veriyoruz artık bundan sonra bakanlar kurulunda dahi kadın başörtülü olabilir.”

Bu söylemler gerçekten güldürücüdür.

Gerçekten alay konusudur.

Gerçekten siyasetin, özellikle Türk siyasetinin ne kadar aşağılanmış, kirli ellerin ve yanlış insanların elinde ne kadar güvensiz bir politika olduğunu çok yönlü anlatıyor..

Ki zaten kendini ele veriyor.

Oysaki Kemal Kılıçdaroğlu mertçe, açıkça, iyi niyetle, İYİ Partiyle beraber “Millet İttifakı” adı altında yola çıkmış olsa belki bir yerlere gelebilirdi?.

Ancak şu şartla.

Çıkacak ve diyecek ki;

“İstanbul Sözleşmesine artık biz de evet demiyoruz. Zira bu sözleşme milli bir sözleşme olmayıp Avrupa Birliğinin mekir ve hilelerle dolu, milleti İslam’dan uzaklaştırma projesi olduğuna biz de kanaat getirdik...

Geç de olsa AK Parti iktidarının imzasını geri alması gibi biz de artık eyvallah demiyoruz.

Bu İstanbul Sözleşmesine artık inanmıyoruz, inanan Türkiye’nin inanmış ailelerinin temeline bir dinamit fitili tehlikesi olduğunu sezdik ve vazgeçtik..”

Bunları millete söylesin.

Bu bir.

İkincisi ise “CHP’nin tarihi “devrimcilik” adı altında tek parti şeflik ve dipçik anlayışını artık sildik, milletimizle dostane kucaklaşıyoruz ve sekülarist bir anlayışı da artık benimsemiyoruz!...

Hele hele Kemalizm anlayışı belasını tümüyle içimizden söktük attık.”

Eğer ki bunları söyleyebilse...

İşte o zaman millet senden aldığı bu sözleri “Misak-ı Milli” gibi bir anlaşma olduğuna inanır ve sana “Eyvallah” diyebilir eeeyy Kemal Kılıçdaroğlu!...

Ama Sayın Kılıçdaroğlu, sen sadece küçük çocukları şekerle kandırıyormuş gibi milletle oyun oynama gibi bir hal yaşatmak istiyorsun.

Heyhat!

Beceremiyorsun.

Yazık oluyor sana..

Boşuna zaman kaybettiriyorsun..

Bu millet ne sana, ne de senin altı oklu anlayışa sahip partine güvenmiyor.

Güvenmiş olsaydı şimdiye kadar iktidara getirmişti.

Şimdiye kadar getirmediği gibi bundan sonra da iktidar yüzü görebileceğinize inanmıyoruz.

Ama tek bir şey var.

O da 20 yıldan beri iktidarda olan AK Partinin kendi misyonunu terk etmesidir...

2002 hareketini geri plana bıraktı...

Partinin baş kurucuları da yok...

“İnançla, imanla, millete söz vererek, muhafazakârlık ve İslam’ı koruma hareketi olan bir partiyiz, milletimize hizmetkârız, milletimizin inancına saygılıyız ve İslam dininin gereklerini ve hükümlerini fiilen yaşatmaya geldik” sözleri bugün yerle yeksan olmuş!..

Çünkü tüm bu verilen sözlerin hiçbiri orta yerde yok.

Tek kelimeyle mutlak bir demokrasiden söz ediliyor..

Ki o da millete baş belası durumuna gelmiş, her şeye libas olarak kullanılan bir demokrasi!

Bu demokrasinin temelinde yatan da ne yazık ki, kadını ailesine karşı, eşine karşı, çocuklarına karşı kışkırtıcı bir politikayla yoldan çıkarıp mutlak bir aile barışı yerine, mutlak bir aile kavgası yaratma var?

Bunun sebeb-i mucibesi de bizim demokrasi ve laiklik anlayışımızdan dolayı oldu.

İkincisi ise şu...

“Her ne kadar 2003’te biz bu anlayışla, bu milli görüş misyonunu taşıyan milletle bir sözleşmemiz olduysa da o sözleşme yüzeysel bir sözleşmeydi, içten değildi.

Sadece iktidara gelmek için bu sloganları ortaya koyduk.

Samimi olmadığımız için birbirimize düştük.

Etle tırnak birbirinden ayrıldı.

Yerlerimizi, yollarımızı ayırdık.

Artık CHP’ye hükmen bir davetiye çıkarmış olduk.”

CHP olarak AK Partinin bu halini ezberleyerek, kendine şiar edinerek, bir alametifarikası olarak kendine bir ilke ve düstur olarak inanarak yola çıkarsa belki bir yere varabilir.

Ama yine de koalisyon olmazsa olmazı...

İYİ Partinin lideri olan Sayın Meral Akşener ile bir ortaklık hali söz konusu olursa, belki AK Partiden rahatlıkla iktidarı alabilir.

Zira gerçekten AK Parti tüm saydıklarımıza rağmen kendine çekidüzen vermeyerek, özellikle bu coğrafyadaki bazı vurguncu, zorba, jakoben, sahtekâr, kendine aşiret süsü veren feodal yapıdan bir ümit bekleyerek toplumu onlara ezdirip, vurdurup, saldırma ve öldürme fırsatını onlara verip o hıyanet şebekelerinin yaptığı kirlenmeleri görmezden gelerek bu işi başaracağını sanıyorsa, bize göre CHP için doğabilecek büyük bir şanstır bu tavır!.

Kılıçdaroğlu, kafasını kullanıp bu şansı yakalarsa, ipi göğüsler...

Zaten bize göre AK Parti artık AK Partilikten çıkmış AKP durumuna girmiştir.

“Fırsat bu fırsat” misali ihalelere, ranta, rüşvete, kirli planlamalara yönelik çalışma şekli sebebiyle onları der demez bu millet saf dışı bırakacaktır.

Ve bırakacak gibi geliyor bize...

Kimse de gocunmasın..

En derin saygı ve sevgilerimle.