ORTAM ÇOK GERGİN!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız “ORTAM ÇOK GERGİN” ifadesini bugün yine kullanmaktayız.

Gerçekten yıllardan beri müesses nizamın gölgesinde oluşa gelen Türkiye’nin mevcut durumu hiç de iç açıcı değildir.

Devlet bir yandan virüs musibetiyle, salgınla mücadele ederken öbür yandan ekonomiksel sıkıntılar da diz boyu.

Vatandaş günlük işini, aşını gerçekleştiremiyor.

Yasaklar var.

Hükümet, devlet, bu yasakları da ortaya koymazsa daha tehlikeli badireler çoğalabilir endişesi de söz konusudur.

“Başa gelen çekilir” örneğiyle yola çıkarsak…

Toplumsal olarak hayatımızı sabırla, tevekkülle geçirmek zorundayız.

Ama tüm bu ekonomiksel sıkıntılarla birlikte işsizlik diz boyu.

Kamudaki çalışanın kaçta kaçı çok büyük samimiyetle görevini yapıyor acaba diye de kendi kendimizi sorgulayalım.

***

Günlük yazılı medyanın sayfalarına bakıldığında tüyler ürpertici haller görüyoruz.

Aile mefhumu kalmadı.

Yazılı medyanın ilk sayfalarında nerdeyse hemen tüm haberler intiharlardan bahsediyor.

Gencecik insanlar intihara teşebbüs ediyor.

Dünkü Diyarbakır SÖZ Gazetesinin manşetinde siyah zemin üzerine sarı renkle büyük puntolarla yazılan habere bakalım.

“NE HALLERE GELDİK BİZ” başlıklı haberi sizinle aynen paylaşalım.

“İntihar girişimini film izler gibi seyredip cep telefonlarına kaydettiler.”

Haber şöyle devam ediyor;

“Hızla insani duygularımızı kaybeder hale geldik. Yoksa 7. Katın çatısında intihara kalkışan genci ikna etmenin gayreti yerine nerdeyse herkes cep telefonuna sarılıp film izler halde olmazdık.”

Olay çok vahim…

“Yaşamın zorlukları, çağın getirdikleriyle toplumsal insani ve vicdani duygularımızı da yitirdik gibi.

Dün Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesinde psikolojik sorunları olan ve çocuklarını görmediği için bunalıma giren O. İ. İsimli şahsın intihar girişimini, çevrede toplanan vatandaşların film izler gibi yaşananları cep telefonlarına kaydetmesi pes dedirtti.”

Haberin devamı şöyle;

“Yenişehir İlçe Emniyet Müdürü Erdal Murat Balsu geldi, çatıya çıkan Müdür Balsu O.İ.’yi ikna edip aşağı indirerek ekip arabasına bindirdi ve karakola götürdü.”

Öbür yandan bakıyorsun ki 17 yaşındaki kız canına kıyıyor.

Aynı sayfada intiharla ilgili iki tane haber…

Birinciyi düşünün, intihara teşebbüs.

Devletin emniyet müdürü sayesinde geçici de olsa kurtarıldı.

Ama ikinci haber…

“17 yaşındaki kız canına kaydı.”

Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde 17 yaşındaki Ronahi Çerkezoğlu, henüz bilinmeyen bir nedenle evde bulduğu tabancayla karnına bir el ateş etti. Talihsiz genç, doktorların tüm müdahalelerine rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti.”

Bu tür facialı haberleri her gün yazılı ve görsel medyada görüyoruz, duyuyoruz, okuyoruz.

Fakat muasır medeniyet seviyesine ulaşmış (!) laik, sekülarist, Atatürkçü bir Türkiye’nin hal-i pür melali böyle mi olacaktı?

Hani muasır medeniyet seviyesine ulaşmıştık?

CHP’nin her platformda Atatürkçülük maskesini takarak kirli emellerini gizleyerek, onun anlayışı paralelinde yüz yıldan beri idare edilen bir Türkiye’nin hal-i pür melali, virane bir hal!..

Evet, CHP anlayış olarak gerçekten Türkiye için büyük bir felaketler zincirine sahip!...

Bakınız, dün akşam Yunanistan Dışişleri Bakanı Türkiye’deydi.

Bizim dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu ile yaptığı konuşmada adam açık ve net olarak diyor ki;

“Lozan’ı siz imzaladınız ve o anlaşma halen geçerlidir. Adalar bizimdir, hiçbir şey yapamazsınız. Biz Avrupa Birliğindeyiz ve gururluyuz, ama siz Avrupa Birliğinde değilsiniz” diyebilen bir Yunanistan Dışişleri Bakanı.

İsmet İnönü’nün 1923’teki Lord Curzon ile yaptığı işbirliği ve Lozan anlaşmasını bugün yüzümüze şamar gibi vuruyorlar.

İşte bu durum Türkiye’nin yüz karasıdır.

Hele hele çağdaş muasır medeniyet seviyesine ulaşmak isteyen bir Türkiye için endişe yaratan “tehlikeli” hadiselerin silsilesinden ibarettir.

Bu düzeniyle, bu nizamıyla, Atatürkçü olarak geçinen bu rejim ne yazık ki Türkiye’yi bir arpa boyu kadar ileriye götüremedi.

Ekonomiksel olarak çok büyük sıkıntılar içerisinde ülkemiz.

Teknoloji zaten sıfır sayılır.

Taklitçilikle olabilir, ithal olabilir.

Tüm bunlara rağmen CHP anlayışına yükleniyoruz.

Peki, nerdeyse 20 seneden beri bu halkın kurtuluşuna yönelik kurulan bir partinin iktidarı nereden yürüyor?

Kamunun birçok önemli kurum ve kuruluşları iş yapmaz durumda.

Nerdeyse muattal diyebiliriz.

Hantallaşmış bir anlayış hâkim.

Bazı kamu kurum ve kuruluşlarındaki olup bitenler gerçekten utanç veriyor.

İki günden beri SÖZ Gazetesinde gerek haber olarak ve gerekse Ömer Büyüktimur’un “Kalemin Dili” köşesinde yorum olarak yazdığı Eğil Kaymakamlığı’nın ve müteselsilen Diyarbakır Valiliği de aynı olaydan haberdar olmakla beraber, eşkıya türü çalışan bir köy muhtarı var.

O Eğil Kaymakamı, tüm tespitli, delilli, ispatlı kamera görüntüleriyle beraber delilleri yok etmek üzere skandal bir vaziyette o suçlu muhtarı koruma altına almış.

Hem de resmi evraklarda tahrifat yapmıştır.

Kargaların bile güleceği yazdıkları düşük cümleler ve yanlış yamalak ifadelerle kanunları yanlış yorumlayarak tüyler ürpertici bir şekilde yalandan ibaret muhtarı aklandırmışlar.

* * *

Sevgili okurlar.

Bu misali, imamla cemaat misali noktasında yorumlamak gerekir.

“Eğer imam bilmem ne yaparsa, cemaat ne yapmaz ki” gibi kültürümüze mal olmuş bir misal var.

Düşünün, adam yol kesiyor.

Hem de tek başına değil, grup halinde yol kesiyor.

Vatandaşın çalışma hürriyetini elinden alıyor.

Jakoben, zorba keyfilikleriyle yoldan geçen vatandaşlara şantaj ve tehditler yağdırıyor.

Ve halkın skandal Kaymakamı da bu skandala geçit veriyor.

Suç saymıyor.

Muhtarın işlediği bariz suçu “muhtarın görevleri” arasında görüyor...

Ve böylece; Muhtarı grubuyla beraber aklamaya çalışıyor.

İl Valiliği de çok büyük bir suskunluk içerisinde adeta olaya göz yumarcasına sessiz kalıyor.

Peki, bu Türkiye nereye gidiyor?

Vatandaş adliyeye şikâyette bulunuyor.

Yıllar sürüyor, Savcılıklardan o şikâyetler cevaplandırılmıyor.

Hele hele bazı kayyımların şaibeli hareketleri ayyuka çıkmış.

Bazılarına da bir şey diyemiyoruz, onlar üstün insanlar.

Görevlerine çok sadık ve bağlı bürokratlardır, onlara hiç kimse bir şey diyemez.

Özellikle Yenişehir ve Sur Belediyesindeki kayyımlar.

Gerçekten örnek insanlar.

Ama diğer tarafa baktığınızda faaliyetleriyle  adeta HDP’ye davetiye çıkarıyorlar..

Her zaman yazıyoruz, çiziyoruz.

İktidarlar, siyasiler,  TBMM çatısı altında birbirine küfrederken, birbirini yuhalarken, yumruklaşırken, hiçbiri memleket meselesi yüzünden değildir...

Ancak sen-ben kavgası…

“Sen şu koltukta çok oturdun, yeter oturma ben oturayım.”

Öbürü  de “sen layık değilsin ben layığım” gibi siyasi kavgalar memleketi her gün biraz daha kötü badirelere sürüklüyor...

AK Partinin artısıyla eksisiyle karşı karşıya getirildiğinde, inanın bir arpa boyu kadar halkı tatmin edecek, kamuoyunu örgütleşmekten kurtarmak için herhangi bir faaliyeti yok...

Ne hikmetse, CHP’nin mezalim yağdıran yasalarına dokunmuyor.

O yasaları ortadan kaldırmak için yeni yasalar yok.

Nerdeyse aynısını uyguluyor.

Onun için ülke insanları çok tedirgindir, çok endişelidir.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.