OSMANLIDAN KALAN ZENGİN EVKAF-I İSLAMİYE’Yİ KİM TALAN ETTİ? (ll)

Evet, sevgili okurlar.

Bir gün aradan sonra yeniden birlikteyiz... Yazı serimize devam ediyoruz.

Zira, çok önemli bir konuyu irdeliyoruz...

Mevzu hayli, çarpıcı...

Bir o kadarda, düşündürücüdür...

Çünkü, yakın tarihimizde, İslam'a ve Evkaf-ı İslamiye'ye yönelik yaşanan kirli ve karanlık bir çok nokta söz konusudur..

Kirli eller ve zihinler bir asırlık süreç içerisinde, İslam’ın ter-û taze servetine “sinsice” el koyup talan ettiler..

Yağmaladılar..

Çalıp-çırptılar...

Ve bunu yaparken de, “enva-i argümanı” kendilerine maske olarak kullandılar...

Hep birilerinin nam-ı hesabına ve rant sağlama adına “talan” ettiler..

Denir ya; kimin eli kimin cebinde belli değil...

İslam’ın malına-mülküne, kültürüne, medeniyetine en büyük kötülüğü de yine, “İslam’ı” kendine kalkan yapan, “gündüz külahlı, gece silahlı” münafık yapılar olmuştur...

***

..Ve bugüne gelirsek.. İktidarda, AK Parti bulunuyor...  Ama buna rağmen  ne talana “dur” diyebilmiştir, ne de “o töhmeti, o yanlış düşünceyi, o sarsıntıyı”  insanların zihninden sildirebilmiştir?

Hatta, kimi yerde zan altında da kalmaktadır..

Malum, evkaf-ı İslamiye denilen İslam vakıfları, İslam servetinin en büyük; kaynaklarıdır.

Yeryüzünde en büyük servet, en büyük zenginlikte budur...

Amerikan bütçesini, katlamaktadır.

Bütün emperyalist, haçlı sömürgecilerin bütçeleri, bu büyük evkaf-ı İslamiye denilen İslam bütçesine karşı “ke’en lem yekûn” sayılabilinir...

İçinde neler yok ki; sadakadan tutun da, zekada kadar, Vakıflara kadar...

***

Bakınız, Prof. Dr. Ekrem Buğra’nın üç gün önce Yeni Türkiye Gazetesinde yayımlanan köşe yazısı...

Size bir önceki yazımda, “kısa” bir paragraf aktarıştım...

Yazı, çok çarpıcı derinliği olan, bazı noktalara değinmektedir...

Onu tekrar size aktaracağım.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın da üç gün önce, Uluslararası İslam Ekonomisi ve finansı konferansında bir konuşma yaptı...

O konuşmadan da, bazı dikkat çekici ayrıntıları aktaracağım...

***

Sevgili okurlar.

İnanın ki, kim ne derse desin, Cumhurbaşkanı Erdoğan bize göre apayrı bir devlet adamıdır...

Osmanlı padişahları da, yöneticileri de, bu kadar mahirane, akıllıca siyaset yapabileceğini sanmıyorum...

Ki, Erdoğan’ın siyaseti gibi olsaydı, bugün İslam dünyası bu hale gelmezdi?.

Çünkü görüyor ve müşahede ediyoruz ki Erdoğan’ın tespitleri başka, düşünceleri bambaşkadır.

Muhalefetin ileri sürmüş olduğu iddialar da bambaşka.

Muhalefetin, özellikle ana muhalefet parti liderinin ileri sürmüş olduğu gerek dış politika, gerek iç politika hakkındaki sözleri, batıl ve laf kabalağından öteye bir anlam içermiyor..

***

Sabah söylediğini, akşam kendisi tekzip ediyor...

Gaflar serisine sahip...

Denir ya; “kargalar güler” misali, konuşmalar icra ediyor...

Mesela diyor ki; Libya’da ne işimiz var?..

Ne tarihinden be haberdar..

Ne de, Libya’da kim neyin hesabının içerisinde?..

Eleştirisi salla gitsin misali..

Gülünç bir durum...

Tabi, zamanında darbeci bir general de diyordu; Türk ordusunun Yemen’de ne işi var diye?.

Ama, “kimse” Okyanuslar ötesindeki devletlerin, Ortadoğu’da neleri hesapladığı, hangi ülkenin yeraltı ve yer üstü “zenginliklerini” hortumladığını, sormuyor, sorgulamıyor...

Ve yine kimse, Türkiye’nin cihanşümul Osmanlı’nın “bayrağını” taşıyan, onun mirasının savunucusu olduğuna, idrak etmiyor..

Ağzına dahi almıyor...

Daha bir asır öncesi..

Osmanlı hangi toprakların sahibiydi, Viyana kıyılarına kadar uzanmadı mı?

Yani, İstanbul ne ise Kuzey Afrika, Akdeniz’de odur...

Yer altı zenginlikleri de, kaynakları aynıdır.

Ki her şeyden evvel, Libya’nın Trablusgarp’taki dikilen o minarelerinde yükselen ezanı sesi de, Osmanlıdan değil, ta İslam’ın ilk yıllarından beri varola gelmiştir...

Allahû Ekber nidalarıyla yerle göğü titreten bir coğrafyadır Libya!.

Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi Şehit Ömer Muhtar’ın memleketidir orası...

Ama, İtalyanlar o memlekete büyük zarar vermiştir, büyük katliamlarda bulunmuşlardır..

Sadece haçlı anlayışıyla yetinilmedi, o işgaller...

Zengin yer altı kaynaklarını da sömürgelerinin altına aldılar..

Onun için, İslam coğrafyasını “bölük-pörçük” haline getirdiler...

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunları çok net biliyor..

Tarihi tespitleri ver..

Yeri ve zamanı geldiğinde de, “dile” getirmektedir..

Nitekim, "12. Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Konferansı"nda bir kez daha dile getirdi...

 “İslam iktisadı krizden çıkışın anahtarıdır.” dedi

İslam dünyası dahil olmak üzere dünya ülkelerine, video konferans sistemiyle, şöyle seslendi...

 “Tahakküm, çıkar ve faiz üzerine bina edilen mevcut küresel ekonomik mimarinin, insanı ve tabiatı koruması mümkün değildir.

Batılı bir ekonomi profesörünün yaptığı şu itirafın sistemin karakterini anlamak bakımından önemli olduğuna inanıyorum; 'Zengin olduk. Çünkü kıtalar ve ülkeler, bizim için ıssızlaştı. İnsanlar bizim için öldüler.' Onca zenginliğe rağmen açlıktan ölen insanlar ve her 10 yılda bir tekrarlanan ekonomik krizler, küresel düzeyde yapılanma ihtiyacını açıkça ortaya koymaktadır. 2008 yılında yaşanan küresel finans krizi, sadece faize ve ne olursa olsun kazanma hırsına dayalı ekonomik sistemin açmazlarının ifşası anlamını taşıyor.

Üretim ve refah noktasında özellikle katkı yapması beklenen finansal sistem, bugün ekonomik faaliyetlerin tamamını domine eder hale gelmiştir.

Finans sektörünün üretimi ve ticareti beslediği bir ekonomik sistemin yerini, diğer tüm sektörlerin, finans sektörünü beslediği sağlıksız ve sürdürülemez bir yapı almıştır.

Aşırı finanslaşma, toplumsal ve insani maliyetlerin dikkate alınmadığı, sadece rant kaygısıyla hareket eden obez bir ekonomik model ortaya çıkarmıştır. Vaad edilenin aksine tüm dünyada gelir ve servet dağılımı gittikçe bozulmuş, ülkeler arasındaki makas daha da açılmıştır. Finans sektöründe başlayan her kriz, hızla reel sektöre de sirayet ederek yeni işsizler ordusu oluşturmaktadır.”

***

Kısacası, Cumhurbaşkanının ileri sürmek istediği; bütün mevcut dünya siyaseti, ekonomiksel olsun, ahlaki olsun, kültürel olsun, tarihsel olsun, “çıkar ve sömürü” odaklı, sergilenmektedir...

Özellikle, haçlı ve emperyalist sömürgeci ülkeler tarafından..

Ama, İslam ekonomisine dayalı o zenginlik hala da ayaktadır..

Herkes ona muhtaçtır...

Çünkü, İslam finansı, çok güçlü bir finanstır...

***

Buradan, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a seslenmek istiyorum..

Özellikle, Vakıflara ait mülkler açısından..

Şöyle, Vakıflar Genel Müdürlüğüne bir el atarsa, mevcut olan evkaf-ı İslamiye’deki vurdumduymazlıkları, talanları çok net görecektir...

Kimler, kendi yakınları için sermaye elde ettiği...

Kimlerin, kimlere güç kazandırmak için özel ihale peşkeşçiliği yaptığını...

Ve daha nice, soygunların, hırsızlıkların, talanın, vurgunun farkına varılacaktır..

Nitekim Sayın Buğra Hocanın söylediği gibi; Vakıflar “talan” edilmektedir...

Yangından mal kaçırırcasına, sahtecilikler, kurnazlıklar, hırsızlıklar alabildiğine; yapılmaktadır..

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Tarık Buğra Hoca şöyle diyor..

 “2/9/1925 tarih ve 2413 sayılı bakanlar kurulu kararıyla Türkiye’deki gerek vakıf gerekse şeyhin mülkü vaziyetindeki bütün tekke ve zaviyeler istisnasız kapatıldı.

İçindeki kıymetli eşya zaptı bile tutulmadan başka yerlere kaldırıldı, bir kısmı da yağma edildi.

İlk etapta 773 tekke ve 905 türbe kapatıldı.

9362 eşyaya el konuldu.

Bunlar olup bitince, 30/10/1925 tarih ve 677 sayılı Tekke ve Zâviyelerle Türbelerin Seddine ve Birtakım Unvanların Men ve İlgâsına Dair Kanun çıkarıldı.

Mesela İstanbul’daki Uşşâkî Tekkesi bir şahsa satıldı.

Bursa’da İsmail Hakkı Bursevî Tekkesi, mektep hâline getirildi.

Hacı Bektaş Dergâhı, örnek çiftlik kurulmak üzere Kırşehir özel idaresine devredildi.

22/2/1926 tarih ve 748 sayılı Emval-i milliye ve metrukeden veya mazbut vakıflardan bazı müessesat ile belediyelere satılabilecek arazi ve arsalar hakkında kanun ile bakanlar kuruluna canının istediği vakıf arazilerini satma salahiyeti verildi.”

* * *

Sevgili okurlar.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in, “Bakara” suresinden iki ayet..

“180’ninci Ayet...Herhangi birinize ölüm yaklaştığında eğer geride bir servet bırakıyorsa anaya, babaya ve yakın akrabalara geleneklere uygun biçimde vasiyette bulunması, Allah`a karşı gelmekten sakınanlar üzerine bir borçtur.

181’inci Ayet.. Kim vasiyet edenin vasiyetini işitir de onu değiştirirse, vasiyetten mağdur olanın sorumluluğu vasiyeti değiştirene aittir. (Bilsin ki) Allah her şeyi elbette işiten ve bilendir.”

***

İşte, sevgili dostlar.

Kur’an, bakın ne kadar tehdit ediyor ve ne kadar vakıfları himaye ediyor?..

Vakıfları yerine göre kullanmayanların da nasıl Kur’an’ın tehdidine maruz kalacağına açıkça ifade ediyor...

İşte bunları ihlal edenler, ayetlere riayet etmeyenler bu dünyada da öbür dünyada da acaba kendilerine yer bulabilecekler mi?..

Der demez, düşünmemek elde değildir.

Demek anlaşılan budur ki büyük ecdatların vasiyetine dayalı vakıf denilen bir servet, bir hazine amaç dışı kullanılamaz, amaç dışı satılamaz ve başka yerlere de çar-çur edilemez, peşkeş çekilemez!!..

En derin saygı ve sevgilerimle.