OSMANLIDAN KALAN ZENGİN EVKAF-I İSLAMİYE’Yİ KİM TALAN ETTİ?.

Evet, sevgili okurlar...

Bilindiği gibi her zaman bu köşede güncelliğini koruyan, yeni gündemleri kaleme alıyoruz..

İlham kaynağımız da, müspet ve kanıtlayıcı delillerimiz de, davamızdır ve bu davanın ilkeleridir...

Ana kaynağımız ise yakın tarihimizdir...

Recep Tayyip Erdoğan gibi devlet büyüklerimizin kamuoyuna vermiş olduğu tarihi bilgiler de, bu davada bize yol haritası çizmektedir.

***

Sevgili dostlar.

Tarih sayfalarında kayıtlıdır.. Haçlı Emperyalist güçlerin işbirliği içerisinde oldukları Siyonist yapılar, her dönemde İslam dünyasına ve özellikle Türkiye’ye karşı; “sinsi” planlar tertiplemişlerdir...

Ve bu planlarını, organizasyonlarını da “içimizdeki” münafıklarla işbirliği yaparak, gerçekleştirmişlerdir...

En yakın tarihimiz buna şahittir...

Osmanlı’nın yıkılışı, ardından Jön Türklerden oluşan İttihat Terakki oluşumun, Türkiye’de yarattığı tahribat "gerçek" tarihte yazılıdır!..

Hepsi domino taşı gibi; elin gavurundan beter bir düşmanlıkla, yapıla gelmiştir…

***

Nitekim, Jön Türkler ilk olarak, evkaf-ı İslamiye’yi talan ettiler..

Ki bu talan, özellikle devlet hazinesinin boşaltılması, üst akılları olan “maskeci darbecilere” gün doğurmuştur, emellerine hizmet etmiştir...

Bir taşla iki kuş vurma hesabı..

Önce hazineyi boşaltılar, sonra ülkede ekonomik kriz var dedirttiler, bilahare “siyasi istikrar” kalmadı deyip “darbecilere” ihtilal yaptırdılar...

Ki, bunu 10 yılda bir yaşadık…

***

İslam dünyasını bir bütün olarak kast etmiyorum..

Ama, Osmanlı ve Türkiye için, der demez şu sorgulamayı yapmak gerekiyor.

Şöyle ki...

Osmanlı ve mevcut Türkiye’de kalan evkaf-ı İslamiye’yi bugün dahil olmak üzere yıllar yılıdır, ehliyetli, kimlikli, kaliteli helalini helal, haramını haram bilen insanların eline teslim edilmişmidir, yönetimleri onlara verilmişmidir.

Pek tabi ki,  evkaf-ı İslamiye bir miras olarak bugün, ne kadar bulunmaktadır?...

Arttı mı, yoksa hızla eriyip talan mı edildi?...

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Bugünkü sohbetimize konu ettiğimiz mevzuuyla alakalı Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci hoca, bir yazı kaleme almış..

Sizinle yazının bir bölümünü az sonra paylaşacağım...

Yazı, çok önemli “noktaları”  deşifre ediyor…

Osmanlı dahil olmak üzere Türkiye’nin nasıl da, “birileri” tarafından soyulduğunu, çıplak bir şekilde anlatmaktadır...

Akıllara  durgunluk veren, tarihi hıyanetçi ve taklitçi münafıkların, nasıl da Avrupa’yı taklit ederek Osmanlıyı yıktıklarına, parmak basmaktadır…

Özellikle, hazineyi nasıl boşaltmışlar?..

Evkaf-ı İslamiye denilen “malı-mülkü” “ke’en lem yekûn” haline nasıl getirmişler?.

***

Nitekim, o evkaf-ı İslamiye’lerden birisi de Fatih Sultan Mehmet’in 550 sene evvel, İstanbul fethinden sonra İslam’a vakfetmiş olduğu Ayasofya’dır...

O’nu cami haline getirmesidir...

Ama ne yazık ki o büyük ecdat yadigarı, yüz yıldan beri küfür ile iman arasında gidip-gelmektedir.

Ve bu da yetmiyormuş gibi kendilerini “bilim adamı” olarak adlandıran bazı sahte ünvanlı kişiler, “Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi laikliğe aykırıdır” diyebilecek kadar pervasızlaşmaları da ayrı bir çile…

İşte bu zihniyet ve bu zihniyetin savunucularıdır, evkaf-ı İslamiye’ye her dönem, saldıran ve onu yok etmeye çalışan...

* * *

Gelirsek, Ekrem Buğra Hoca’nın yazısına...

Yeni Türkiye Gazetesinde yayımlanan yazısında, şöyle diyor..

- “Servet ile güç paralel olduğu için, Fransız ihtilalcileri, elindeki zengin vakıflara el koyarak kiliseyi güçsüz vaziyete düşürmek istediler.

İhtilali model alan Jön Türkler de aynısını yapmıştır.

İslâm-Osmanlı kültüründe maarif, sıhhiye, imar gibi hizmetler hep vakıflar vasıtasıyla yerine getirilmiştir.

Câmiler, mektep ve medreseler, tekkeler, hastaneler, köprüler, çeşmeler, su bendleri, hanlar, kervansaraylar hep vakıf olarak yapılmıştır.

Bunun için Osmanlı medeniyetine, vakıf medeniyeti demek âdet olmuştur.

Ancak son asırda vakıflar, ne komünist memleketlerde, ne düşman işgaline uğrayan beldelerde emsali görülmüş bir talana uğramıştır.  

Bu işin pişdarı, Hürriyet Kahramanı Mithat Paşa olmuştur.

Bir nevi mahalle sosyal güvenlik sigortası olan avârız vakıfları gelirlerinin bir kısmına 1872’de Tuna Valisi iken el koydu.

Bu usul maarif masraflarının karşılanması bahanesiyle bütün memlekete teşmil edildi.

1930 tarihli ve 1580 sayılı Belediyeler Kanunu, kalan avârız vakıflarını tamamen belediyelere devretti.

1908’de iktidara gelen komitacılar, gözlerini vakıflara ve evkaf nezaretinin parlak servetine göz dikmişti.

Evkaf nâzırı ve sonra şeyhülislâm yaptıkları Ürgüplü Hayri Efendi’nin teşebbüsüyle 1/6/1911’de Harab Mebâni-i Vakfiye ile Vakıf Arsalarının Nakde Tahvili Hakkında Kanun sayesinde vakıf mallarını başka yere istedikleri gibi tahsis edip satma imkânı buldular.

5/8/1913 tarihli Tevcîh-i Cihât Nizamnamesi’nin 56. maddesi, ihtiyaç fazlası veya harap hâlde bulunduğu için kadro harici bırakılacak câmilere dairdir.

Her vilayette komisyonlar câmileri tasnif edip, kadro harici gördüklerini satacaklardı.

Başvekil Suat Hayri Ürgüplü’nün babası olan İttihatçı Hayri Efendi, böylece cumhuriyet devri tatbikatının da öncüsü sayılır.

Halifeliğin kaldırıldığı gün, 3/3/1924 tarih ve 429 sayılı kanun ile Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti de kaldırıldı.

Başvekâlet’e bağlı Vakıflar Umum Müdürlüğü kuruldu.

21 Mart 1926 gün ve 2472 sayılı bakanlar kurulu kararı ile vakıfların tasfiyesi için rapor hazırlamak üzere bir komisyon kuruldu.

Komisyona Dâhiliye, Maliye, Maarif, Ticaret, Sıhhat Vekâletleri ile Vakıflar Umum Müdürlüğü’nden birer aza tayin edildi.

Kanunun ilk projesinde yer alan ve sonradan değiştirilen “Vakıf gelirleri millete aittir ve Maliye Vekâleti’ne devredilebilir” hükmü, inkılâbın hakiki niyetini göstermektedir.

Hâlbuki vakıf, şahsî mülkiyettendir; bu da en tabii ve üniversel insan hakkıdır.

Kanun teklifini veren Halil Hulki, Siirt müftüsüdür. Hilâfetin ilgasında olduğu gibi, burada da kanun teklifi bir sarıklıya verdirilmiştir.”

* * *

Ekrem Buğra hocayı dinlediniz... Dile getirdiği tespitler, tarihi tespitlerdir...

Hepsi, ispatlıdır, ilmidir ve fıkhidir.

Hiçbir babayiğit çıkıp da anlattıklarını tersyüz edip de başka yönlere çekemez.

Tabi ki, Halil Hulki gibi satılmış, sarıklı hıyanet erbapları değillerse...

Cumhurbaşkanımız Erdoğan iki gün önce Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Konferansında bu yönde çok önemli noktalara değinerek, tarihi bir konuşma yaptı...

Yazı uzun olmaması için, bu faslı bilahare hasbi hal edeceğiz..

Çünkü, yarından itibaren tüm detayıyla bu işin peşine düşeceğiz...

Bildiklerimizi, öğrendiklerimizi, yaşadıklarımızı kamuoyuyla paylaşmaya devam edeceğiz...

Yani, bu noktadaki “hırsızların” iplerini pazara çıkaracağız.

Ki bu hırsızlar az-buz değil, çoklar...

1908’li yıllardan günümüze dek; “hırsızlıklarını” icra eden maskeli yüzlerin “gerçek yüzünü” ortaya çıkaracağız…

Elbette ki, sizlere aktaracağımız tüm bilgiler, tarihi kaynaklara ve tespitlere dayanmaktadır...

Afaki değil, gerçekler manzumesidir.

En derin saygı ve sevgilerimle.