Görüş Bildir

PAKDEMİRLİ DÜN DİYARBAKIR’DAYDI!?

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre Tarım ve Orman Bakanı Dr. Bekir Pakdemirli, çeşitli temaslarda bulunmak üzere dün Diyarbakır’a geldi.

İl Valiliğini ve HDP İl Binası önünde evlat nöbetinde bulunan aileleri ziyaret eden Bakan Pakdemirli, bu arada Mezopotamya Tarım, Hayvancılık ve Süt Endrüstisi Fuarının açılışına da katıldı.

Ama çok güzel şeyler söyledi.

1 milyon 150 bin dekar araziyi daha sulamaya açmak amacıyla sulama inşaatı ve kalan arazilerin planlama ve projelerin çalışmalarının sürdüğünü söyledi.

Zaten Sayın Bakanın böylesine müjdeleyici, ümit verici güzel konuşmaları sevindirici oldu. 

Halkı ümitlendirdi.

Özellikle çiftçinin devlete ve iktidara daha fazlasıyla güvenini kazandırdı.

Tabi Tarım kadar, Hayvancılıkla ilgili beklentileri de bir ölçüde yanıtladı...

Deyim yerindeyse adeta Diyarbakır insanını büyüledi diyebiliriz Sayın Pakdemirli.

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Gerçekten devleti çalıştıran iktidarın, böylesine genç, dinamik insanları bünyesinde bulundurması, takdire şayandır...

Ama şunu da ifade edeyim ki, mutat olarak âdetim üzerine zaman zaman kullandığım şu kelime vardır...

“Amma velâkin..”

Ne yazık ki, Sayın Pakdemirli’nin Diyarbakır’daki gezisinde de bu kelimeyi kullanmak zorunda kaldım...

Yani istisna.

Şöyle ki...

Tabi bunu kullanırken de artık herkesin kendine bir pay çıkarması gerekir.

Konuşup yazdıklarımız rastgele havadan cıvadan mevzular değildir...

Dayanaklıdır.

Tespitlidir.

Delillidir.

Ve gerçektir.

Onun için diyoruz ki Bakan şöyle yaptı, böyle yaptı, güzel yaptı.

Amma velâkin istisnasını da kullanmak zorunda kalıyoruz.

Neden mi?

Çünkü Tarım Bakanlığının, hükümetin çiftçiye sağladığı bir çok imkan ve desteklere, bazı kurumlar tarafından “despotça” el konulmaktadır..

İşte onlardan biri de DEDAŞ...

Bakanlık, mazot, gübre, buğday destekleri ve diğer maddi destekleri, çiftçiye gönderiyor...

Ne var ki paralar, çiftçinin banka hesabına düşer düşmez tabiri caizse akbaba gibi DEDAŞ üzerine üşüşüyor...

O paraya el koyuyor..

Neymiş, “elektrik borcu” varmış?

Neymiş, parayı çekmen için “elektrik borcu yoktur” yazısını Bankaya götürecekmişsin?

O destek, sağlanan imkan bir anda “zulme ve işkenceye” dönüşüyor..

Bu konuda, hiç abartısız günde onlarca şikâyet alıyoruz...

Çiftçi isyan ediyor..

Medya grubu olarak, bölgemizin dili, kalemi, savunucusu olarak bizleri görüyorlar...

SÖZ Gazetesi ve Uzay Haber televizyon kanalının telefonları susmuyor...

Yoğun bir şikâyet ve tepki telefonları alıyor...

Diğer sosyal medya hesapları...

Sanırım bir kaç gün önceydi Bakan Pakdemirli “Çiftçilerin hesabına şu kadar para gönderdik” diye açıklama yaptı...

Türkiye genelinde yanlış değilsem 362 milyon lira gönderilmiş.

Bakınız, önceki gün bir çiftçimiz beni aradı...

Dedi ki,

Mahalle muhtarı bana “desteklemeyle” ilgili listeyi getirdi..

Bakanlıkça senin hesabına 52 bin lira para yatırılmış, gidip hesabından paranı alabilirsin dedi.

Araya, hafta sonu girdi...

Cumartesi Pazar olduğu için Pazartesi günü, Bankaya gittim...

Hesabıma yatırılan 52 bin liramı verir misiniz dedim..

Bana dediler ki; para gelmiş ama hesapta yok.

Allah versin.

Sağa sola sordum, ne oldu bizim paramız diye.

Paranıza, DEDAŞ el koymuş...

Peki, ne için?

Tarım Sulamadan dolayı oluşan ve ödenmeyen elektrik borcunuz varmış da ondan; kesilmiş!..

Eli boş döndüm...

Bu nasıl bir devlet anlayışı deyip durdum..

“Devlet bir yandan bize yardım etmek istiyor, bir yandan da bizi ezmeye çalışıyor” bu nasıl bir iş!...

Hele hele bu Pandemi döneminde devlet birçok yönüyle vatandaşa kolaylık sağlansın diye her şeyi takside bağlamış.

Ödemeleri ertelemiş.

Faizi düşürmüş.

Bunlara rağmen DEDAŞ, devletten apayrı bir kulvarda yürüyor.

Mademki sen mazot ve gübreye harcananlar için deveden kulak bile olmayan bir yardım gönderiyorsun...

Nasıl oluyor da diğer yandan, akbaba gibi DEDAŞ gönderdiğin paraya el koyuyor.

Borcun var, borcun yok gibi herhangi bir kaydı da yok.

Fi tarihinde çıkan bir yasadan dolayı ceberuti bir şekilde vatandaşın alın terinden gelen, vatandaşın nasibi olan devlet yardımına, el konuluyor...

Tabir yerindeyse bir eliyle kaşıkla verirken öbür eliyle de kepçeyle alıyor.

Vaziyet böyle olunca, vatandaş ister istemez soruyor.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?

Şu DEDAŞ’ın mezalimi.

Acımasızca, rastgele elektrik faturaları, atmasyon sayaç okumaları vs.

Peki, Enerji Bakanlığı ne yapıyor?

Hiç mi kontrol etmiyor bunları.

Yoksa Bakanlık ile DEDAŞ arasında bir ortaklık mı var” diye düşünmemek de elde değil.

İnsanın aklına birçok şey gelmiyor değil...

Kim kimi koruyor acaba?

Bu ne biçim koruma ve kollama.

Vatandaşın bunca vermiş olduğu emek ve sonrasında devletin verdiği yardımın tekrar geri alınması, bize göre devletin, hükümetin ve bakanın şanına yakışmıyor..

Verilen bir daha geri alınmaz.

Ama tam tersine kaşıkla verilen bir miktar, ne yazık ki kepçeyle geri alınıyor.

Sonuç itibariyle masum, mağdur, alın teriyle çalışan tarımcı, ziraatçı, sanayici, yine DEDAŞ’ın jakoben, ceberuti huyundan kendini kurtaramıyor.

Tabi tüm bunlara rağmen ne yazık ki vatandaşın yanında yer alan devletin başta Bakanlıklar, Valilikler, Kaymakamlıklar dahil olmak üzere hiçbir kurumu ya buna muttali değildir ve ya da vurdumduymazlıktan geliyor..

Acaba diyerek, suçlunun yanında mı yer alıyor?.

Suçluyu koruma ve kollama cihetine mi gidiliyor?.

O tabi bizim tespitimiz değildir, onu bilemiyoruz da.

Ama bize göre böylesine yanlış tutumlar da kamu vicdanının dikkatinden kaçmıyor.

Hele hele bölgemizdeki bazı illerde, terör odakları durumundaki bazı olup bitenler, suç işleyen muhtarlar ve aynı zamanda birilerinin mazisi terör odaklarıyla iç içe olmasına rağmen devlet, bakanlık veya valilikler tarafından böylesine insanlara “köy korucusu” olarak uzun namlulu silahlar veriliyorsa!.

Onlar da diğer köylü veya rastgele bazı vatandaşlara keyfi bir muameleyle o silahları doğrultuyorsa.

O köy koruculuğunu devletin nüfuzuyla, vatandaş üzerine bir tehdit aracı olarak kullanıyorsa.

Vay ki vay..

Vatandaş şikâyet ettiği halde “Git derdini Marko Paşaya anlat” misali hiçbir ses seda çıkmıyor.

Bunu önümüzdeki günlerde belge göstererek, yer göstererek, isim ve unvan bildirerek yazacağız..

Yani deşifre edip, kamuoyuna bildireceğiz.

Suçlu nasıl ve kimler tarafından kollanıyor ve koruma altına alınıyor?

Bunu da tabi yavaş yavaş bazı yetkililere bildirmek zorunda kalacağız.

Tek kelimeyle şunu söylüyoruz.

Herkes kendine çekidüzen vermelidir.

Yoksa rastgele siyasilerin, halka karşı çıkıp nutuk atmaları, parlak, makyajlı ifadeler kullanarak vatandaşı bağlamak istemeleri bize göre beyhudedir.

Faydası yok.

Çünkü gerçeğe dayalı bir samimiyet söz konusu değildir.

En derin saygı ve sevgilerimle.

 


Bu Makale 1283 kere okunmuştur.