RAMAZAN AYI, KUR’AN AYIDIR, YEME-İÇME EĞLENME AYI DEĞİL!? (III)

RAMAZAN AYI, KUR’AN AYIDIR, YEME-İÇME EĞLENME AYI DEĞİL!? (III)

Sevgili okurlar...

Dünkü sohbetimizin mütebakisine devam ediyoruz..  Günümüz ifadesiyle, nerde kalmıştık?!

Yazı başlığımız aynı...

Dünden kalanı, biraz daha geniş tutarak, tabi ki yaşanan sıcak hadiseleri de, “harmanlayıp” sizinle paylaşmak istiyorum bugünkü sohbetimizde...

13 Nisan 2022 tarihli SÖZ Gazetesinin manşetinde yer alan “VEZNEDAR VURGUNU” başlıklı haberi kısmi olarak dünkü yazımızın son bölümünde yer vererek, sizinle paylaşmıştık...

Tabi ki yorumu, bugüne bırakmıştık...

Bu gibi olumsuzlukların, devletin bazı önemli kurum ve kuruluşlarında yaşanılıyor olması; elbette ki üzücü..

Ve elbette ki “bu yanlışların da” görmezlikten gelinmemesi gerekir...

Yanlışların müsebbibi olan yanlış insanların da, “korunup, kollanmaması” gerektiği gibi, hesap sorulması da lazım...

Hak, hukuk, adalet diyor isek!..

Ki biz medya gurubu olarak...

Yazıp, çizen, konuşan, fikri beyanda bulunan bir isim olarak, bizim de temel görevimiz şudur..

Doğruyu alkışlamak, yanlışı da deşifre etmektir...

Bu görevi ifa ederken, “toplumu bilgilendirmek” yetkilileri de, ilgili makamları da uyarmaktır, bizim ana misyonumuz!...

Salt biz değil, tüm basının ana felsefesi ve temel ilkeleri, bu minvalde vücut bulması lazım..

Anayasal bir haktır...

Der ki;

“Basın hürdür, sansür edilemez.”

Keza Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de, buna vurgu yapmaktadır...

“Basın özgürlüğünün, serbestiyetinin, dokunulmazlığına” ilişkin...

Basın demokrasinin vazgeçilmez unsurudur...

Her ne kadar, “özgürlüğü ve dokunulmazlığı, serbestiyeti” kimi zaman bazı kesimlerce “askıya” alınıyorsa da!...

Farklı argümanlar kullanılarak, “vesayet” altına alınmak isteniliyorsa da..

Bu yolda, ağır bedeller ödenilmişse de; özü itibariyle basın temel ilkelerinden taviz vermediği sürece; dokunulmazdır!

Bizden örnek verirsek...

Şöyle ki...

Bazı haber, yorum ve köşe yazılarında dile getirdiğimiz konularla alakalı, bizler ve gazetemiz, kimi kişilerce hedef alınıyor...

Hedef alan kişiler kim; “kendilerini dokunulmaz” kılan ve enva-i yanlışlıkların altına imza atan, zatlar...

Kendi yanlışlıklarını, zorbalıklarını örtbas etmek için kendilerince “maddi ve manevi “ yönde, bizi susturmak üzere ya yaptırımlara yelteniyorlar ya da suç duyurusunda bulunuyorlar...

“Biz sizi mahkemeye verdik” diyerek..

Ama, hakikat saklı tutulamaz, hiçbir libas da onu kamufle edemez!..

Hak tecelli eder...

Hukuk da, adalet de hükmü noktasında, “silleyi” yüzüne vuruyor..

Pek tabi ki, “yasaların basını ne kadar koruduğu da” açıktır.

Velev ki zülfüyâra dokunulsa dahi bu anayasa ve Avrupa hükümleri çerçevesinde basının dokunulmazlığı teminat altına alınmıştır.

* * *

Sevgili okurlar.

Bu çerçevede biz de yola çıkarak diyoruz ki;

Devletimizin şanlı ve şerefli vatanımızın, izzetli milletimizin inanç ve iman nokta-i nazarında mutlak bir barış, bir sulh-u umumi, bir kardeşlik vasfıyla yaşama şekli gereklidir..

Hele hele bu Ramazan-ı Şerif’te bu mübarek ayın hürmetine olsa dahi insan biraz düşünerek, daima nefsini muhasebeye çekerek ne kendisine ne de başkasına zarar vermemesi gerekir..

Böylesi bir çabanın içerisinde olmalıdır.

İnandığımız yüce İslam dininin gerekleri de budur.

Ama heyhat!

Bakıyoruz ki fersah fersah bu dinin vecibelerinden uzak durmaktayız.

Hiç de sahip çıkmamaktayız...

Hiç çekinmeden onun libasıyla, onun boyasıyla kendimizi makyajlayarak o isim altında “çok yanlış işler” yapıyor ve yapıyoruz!.

Bakınız, SÖZ Gazetesinde “VEZNEDAR VURGUNU” haberinin bir bölümünü size aktarmıştık.

Kalan bölümünü şimdi sizinle paylaşıyoruz.

Malum, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine bağlı DİSKİ kurumu bünyesindeki 16 veznedar yolsuzluk ve usulsüzlük gerekçesiyle gözaltına alınmıştı..

“YOLSUZLUĞUN MİKTARI

Yolsuzluk ve usulsüzlüğün miktarı bilinmezken Cumhuriyet Başsavcılığının kişilerin ifadesi doğrultusunda soruşturmayı genişletmesi bekleniyor.

DİSKİ’den gelen açıklama ise şu şekilde;

Veznelerimizdeki bazı personellerin işlemlerde usulsüzlük yaptığı şüphesiyle ilgililer hakkında gözaltı işlemi gerçekleştirilmiştir.”

***

Haberin devamı şöyle..

“Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Ercan Bircan’ın AK Parti Gençlik Kolları eski Başkanı Ramazan Ekmedi ile beraber, Gençlik ve Spor Daire başkanı Mehmet Kesen’e yönelik tehdit ve şantaj nedeniyle tutuklanarak cezaevine konulmasıyla gündem olan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, şimdi de yolsuzluk ve usulsüzlük skandalıyla sarsıldı.

Son dönemlerde yasa dışı yapılanmalara, kerten operasyonlarına imza atan Başsavcı Mustafa Çelenk’in talimatı üzerine yürütülen kapsamlı soruşturmada, Büyükşehir belediyesine bağlı DİSKİ Su faturaları tahsilât bürolarında yolsuzluk ve usulsüzlük olduğu belirlendi.

Fiziki ve teknik takip sonucunda veznedarların faturaların ödenmesinde kullanılan kredi kartlarının kopyalanarak haksız kazanç elde ettiklerinin tespiti üzerine dün sabah saatlerinde 16 kişi için gözaltı emri verildi.

Diyarbakır Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri söz konusu tahsilât bürolarında görevli 16 veznedarı gözaltına aldı.

Ev ve işyerlerinde aramalar yapıldı.”

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Bakınız, Türkiye ne hale geldi?

Bu ülke, bu memleket, aynı zamanda inanan bir milletin böylesine kirli maceralarla karşılaşma şekli, neden oluşuyor dersek?!.

Bu olumsuzlukların, bu tür haram yemelerin, bu tür hırsızlıkların temel dayanağı nedir ve nereden kaynaklanıyor diye sorular silsilesini ikmale getirirsek!?

Bu sorulara cevaben âcizane biz şöyle düşünüyoruz ve söylüyoruz.

Bu düşüncemiz paralelinde sizinle bazı gerçekleri paylaşmak istiyoruz.

Bize göre yüz yıldan beri bu ülkenin başına gelen çeşitli oyunların başını çeken; bu halkı dinden imandan uzaklaştırma politikalarının söz sahibi olmasıdır...

Yanlış yamalak siyasi kavram kargaşasıyla milletin beynini kirli sularla yıkamaktır...

Yanlış ilaç enjekte etmektir...

84 milyon insanımızı “yerli ve milli” kültüründen, medeniyetinden, aba ecdadından, ırak tutma halidir...

Çünkü gelinen aşama itibariyle “elimizi nereye atarsak, elimizde kalıyor.

Ki her zaman bu sloganı kullanıyoruz.

Deveden sormuşlar.

“Senin boynun eğridir.”

Demiş ki:

“Nerem doğru ki?”

Gerçekten hal böyleyse bu memleket daha nereye gidecek?

Yine dünkü SÖZ Gazetesinin sürmanşetine baktığınızda “CAMİ İNŞAATI ÇÖKTÜ: 6 YARALI” başlıklı haberi görüyoruz.

“Bağlar’da kaçak inşa edildiği ortaya çıkan Cami inşaatının kubbesine beton dökülürken, iskelet çöktü, 1’i ağır, 6 kişi yaralandı.”

Ve aynı zamanda Caminin külliyesiyle beraber fiziksel görüntüsü de ortada.

Şimdi buna ağlayalım mı, gülelim mi?

Sormazlar mı?

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?

Bir yandan hayır sahibi Müslümanlardan toplanan para ile dernek olarak veyahut müteşebbis bir heyet hazırlanıyor, bir hayır olarak ibadethane yapmaya çalışıyor.

Ama bunun altından da hile çıkıyorsa ve inşaatın yapım şekli, bağlanan kalıptaki eksiklik ve dikkatsizlik nedeniyle çöküyor ve insanların nerdeyse hayatına mal oluyorsa bir dur demek lazım! .

Aynı zamanda inşaat ruhsatı verilmeden kaçak yapı olarak bu yapılıyorsa; vaziyet akla ziyan bir hal alıyor...

Peki, Bağlar Belediyesi neredeydi?

Sormazlar mı?

Buna nasıl izin verdiler?

İnşaat nerdeyse tamamlanmak üzereyken bu çökme nedeniyle gerçekler tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.

Belediye Başkanı Sayın Hüseyin Beyoğlu, her ne kadar “birkaç defa inşaatı durdurduysak da yine yapmışlar” demesi bize göre özrünün kabahatinden büyük olduğu anlamına gelir.

Zira orta yerde fiziksel olarak görünen büyük bir inşaat kaçak olarak yapılıyorsa ve belediye görmüyor veyahut görmezlikten geliyorsa ve inşaatı yıkmıyorsa…

Demek ki sonucuna da katlanması gerekir.

Sorumlu kimse, bu sorumluluğun altından çıkması gerekir.

Zira bu sorun çok büyük bir sorundur.

Müteşebbis bir güruh insanlar var bu kentte!.

Sözde Camileri yapıyorlar.

Ama büyük çapta adeta o camilerin müteahhitliğini yaparak oradan para kazanıyorlar.

Hem de katlama paralar elde ediyorlar.

Ve işin içindeki çürük yapıya da göz yumuluyor.

Bu şekilde yapılan işlem, sonuç itibariyle yine bazı Müslüman geçinenlerin “Müslümanlık” kisvesi altında rantiyecilikleri ön plana çıkıyor...

Veyahut siyasetçilerin de oy kazanmaları için bazı kirli işlere göz yummaları da gözden kaçmıyor.

İşte her zaman söylediğimiz gibi, bu mübarek ayın kutsiyetinden, kutsallığından daha fazlasıyla İslam’ın yüce bir din olması, Allah tarafından tespit edilmiştir...

Peygamber (S.A.V) tarafından uygulanmıştır.

Ama İslam’la oynayan, İslam’ı istismar eden, illaki İslam’dan darbeyi de yiyecektir.

Hem de en ağır maddi ve manevi tokadı yemeye mahkûm kalacakları unutulmamalıdır.

Tıpkı bugünkü İslam dünyasının düştüğü hal gibi…

İslam’la oynanmaz, İslam istismar edilmez, edilemez!.

Hele hele yalan dolu siyasi görüntülerin bazı kirli şeylere göz yumması, apayrı bir garabettir.

Garabet olduğu kadar da düşündürücüdür.

İnanın ki siyasetin kirli oyunları olmamış olsaydı, bu memleket şimdi çoktan 7’den 70’e kadar maddi ve manevi ilerlemeyi, kalkınmayı kazanmıştı.

Dev adımlarla ilerlemişti.

Batı dünyasına da her an için Osmanlının büyüklüğü kadar meydan okuyabilmiş duruma gelmişlerdi.

Ama ne yazık ki İslam’ın makyajıyla yola çıkan kirli anlayışlar, gerek siyaset alanında olsun, ister muhalefet, ister iktidar olsun ve gerek ticaret alanında olsun ve gerekse tüm sosyal yaşam akışı içerisinde olsun…

Kirli işlerle uğraşanlar hedeflerine ulaşamadıkları gibi sonuç itibariyle gereken manevi tokadı yiyeceklerine de inanıyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.