RANT VE MENFAATE DAYALI GÜDÜMLÜ SİYASETTEN ALLAH’A SIĞINIRIM! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Cuma günkü sohbetimizde de ifade ettiğimiz gibi Türkiye bir asra yakındır, demokratik, sosyal, çoğulcu parlamenter bir sistemle yönetilmektedir..

Ki son bir yıldır da ülke, "Partili Cumhurbaşkanlığı" sistemiyle yönetilmektedir..

Günümüz kadar, Türkiye'nin siyasi tarihi de önem arz edici!...

Klişeleşmiş bir ifade var…

Denir ki; devlet olmazsa ülke olmaz, millet olmaz…

Bize göre; Millet yoksa, Devlette yoktur…

Çünkü devletin varlığında en büyük etken milletin bizatihi kendisidir..

Lakin, devleti temsilen ortaya çıkan siyasi iktidar ve iradeler "hep milletle" ters düşmüştür…

Ki bugün değil, yıllar yılıdır her zaman söylediğimiz gibi…

Siyasi iktidarlar "muktedir" olmadıkları takdirde, devlette, millette ve ülkede zafiyetin hakim olmasına neden olurlar?

Ve Ahlaki çürümeler başlar..

Ekonomiksel yozlaşmalar, alabildiğine yaygınlaşır...

Kültürsüz ve ilimsiz bir potansiyel toplum oluşur.

Daha, sayabileceğimiz bir dizi "olumsuzluklar" söz konusu olur…

Kısacası; toplumsal bir çürümüşlük batağına saplanmış olunur…

Nitekim, ülkenin ve milletin hal-i perişanlığı orta yerde!..

Derler ya; görünen köy kılavuz istemez!…

Hal bu iken…

Mevcut siyasetin neresine "salih amelli" siyaset diyebiliriz?

Ya da iktidar için..

Ya da muhalefet için..

Hele ki, iktidarın neresine muktedir bir iktidar diyebiliriz ki?

Zira elinde tuttuğu milli iradeyi de "iradesizleştirdiği gibi itibarsızlaştırıyor da?"

Siyasetin kulvarı hırsızlar, rantiyeciler, vurguncular, kişisel menfaat peşinde koşan müteahhitlerin, ihalecilerin "cirit attığı" alana dönüşmüş durumda!…

Netice itibariyle “bu memleket nereye gidiyor?” sorusuna cevap aranıyor..

Ama kimse; cevap vermiyor…

Nitekim bekliyoruz bu soruya, kim, hangi irade ne zaman cevap verecek?

***

Bir önceki sohbetimizde Türkiye’nin siyasal, sosyal bir devlet olduğunu, hukukun üstünlüğüne bağlı bulunduğunu ve milli iradeye dayalı iktidarın varlığını, kısm-i olarak anlatmaya çalışmıştım.

Ve özellikle 31 Mart yerel seçimlerine dikkat çekmiştim…

Herkesin ağzında sakız misali; seçime dair konuşuluyor..

Uyuşmazlık var, usulsüzlük var, organizeli bir seçim yolsuzluğu var…

Yani iddiaların bini bir para...

Bu iddianın sahipleri de tarafeyn denilen; seçimin iki tarafı!…

Rakipler…

Ve bu enva-i iddiaların, söylemlerin ve işlemlerin partiler tarafından yapılıyor olması da; gerçekten üzücüdür.

Gerek AK Parti olsun, gerek CHP olsun, yerel seçimlerdeki uyuşmazlık halleri çağdaş demokratik dünyaya gına getirmiştir.

Bu ne biçim Türkiye diyorlar?

Bu ne biçim anlaşmazlık diyorlar?

Gerekirse yeniden mi seçime gidilsin?

AK Partinin iddia ve tespitlerine göre seçim sandıklarında çok büyük haksızlık ve yolsuzluk olmuştur.

Keza CHP de “Ben mağdurum” diyor.

Bu defa “onlar bunu yapmışlar” diye iddia ediyor ve suçlama getiriyor.

Oysaki her iki tarafın da haklılık payı vardır.

Aynı zamanda, haksızlık yönleri de vardır..

Zira tespit ve görüntüler bu yönde.

Ama bu da bir gerçektir ki Türkiye’deki siyaset, hele hele böylesine siyaset, hukuk dışı birbirlerine çelme atmayı "demokrasinin" bir nimeti ve mubahı olarak görüyorlar…

Hal böyle olunca ister iktidar olsun, ister muhalefet olsun, hiçbir zaman ülkeye, millete, vatana hayır getirmezler.

Getirdikleri bir şey varsa, toplum arasına, insanlar arasına nifak tohumlarını ekmektir..

Ülkeyi birbirine düşürme taktiğidir.

Bize göre koltuk ve rant kavgasıdır.

Ülke bir yandan ekonomiksel sıkıntılar içerisinde kıvranıp duruyor..

Esnaf, tüccar, büyük işadamı ve diğer iş çevreleri senet, çek ve işçi giderlerini, maaşlarını ödemekte zorlanıyor.

Oysaki milli iradenin gereği olarak, hükümetlere, parlamentoya, ister iktidar, ister muhalefet olsun düşen görev, milli iradeyi her alanda harekete geçirmesi gerekir.

Milli menfaat, çıkar uğruna büyük çaba göstermesi gerekirken, ne yazık ki tam tersine kirli ideolojinin peşinde koşuluyor…

Kendini muhafazakâr, Müslüman, inançlı parti gibi gösterenler, tıpkı AK Parti gibi bünyesine CHP’den daha öte HDP’li ideolojiye bağlı insanları bölgemizde işbaşına getiriyorlar?..

Onları kilit noktalara getirmekte sakınca görmüyorlar..

Nitekim bu seçimde görüldü, parti nasıl bir hezimete uğradı..

Sevgili okurlar..

Özellikle, AK Parti'nin bölge siyasetiyle ilgili, çok şeyleri konuştuk, söyledik..

Yazdık, çizdik, ki hala da, yazıp çiziyoruz…

Parti büyüklerine, devlet büyüklerine yapıcı itibariyle tezlerimizi, eleştirilerimizi huzurlarına sunduğumuz halde, ne yazık ki, "eski tas eski hamam" misali çark bunların, lehine dönmektedir…

Nitekim beş sene evvel ne denilmişse, hep aynı çıkmıştır.

Doğru istikamette yürüyen tren, ne yazık ki zaman zaman da istikameti şaşırınca devrilebiliyor.

***

10 Ekim 2015’te bizatihi Cumhurbaşkanının huzuruna davet edildim.

Cumhurbaşkanı tarafından bana sorulan sorular arasında “7 Haziran’daki seçimlerin kayıp ve mağlubiyete düşüşümüzün nedeni neydi?” sorusu vardı.

Ben de acizane görüşümü sundum.

Ve dedim ki seçim günlerinde, seçim sandıklarındaki AK Partinin müşahitleri samimi olmadıkları gibi, yanlış ideolojilerle işbirliği içinde olup, sandıklara müdahale ediliyor ve onlar gözlerini kapatıyorlar…

Bir iki konuyu ispatlı ve delilli olarak sundum…

Cumhurbaşkanı lütfetti beni dinledi.

Amma velakin!

Öyle inanıyoruz ki Cumhurbaşkanının çok büyük iyi niyetine rağmen, partinin bünyesine yerleşmiş bazı yanıltıcı kesimler ve kirli ideolojiye sahip insanlar, bizim tespitlerimizi çürütmek üzere yanlış yamalak bilgi verdikleri içindir ki; bugün tekerür etti..

Bizi dinlemeyen parti ve iktidar, nerdeyse dört sene sonra bugün aynı tabloyla karşı karşıyadır.

Bugün bas bas bağırıyorlar, diyorlar ki “CHP ve Ekrem İmamoğlu tarafından bizim sandıklarımıza müdahale edilmiştir.”

Biz de bu yanlış müdahaleye karşıyız.

Elbette ki halk da bunu tasvip etmiyor.

Ama böyle bir badireye düşmeden evvel yine AK Partinin bünyesinde çalışan samimi olmayan nice vurguncu bürokratların var olabileceğinin; düşünülmesi gerekirdi!…

Onlar ne partiye ve ne de Erdoğan’a bir şey kazandırmamakla beraber, orada bulunmaları büyük bir rant teşkil edercesine devam etmekte oldukları aşikârdır.

Televizyonlarda, gazetelerde görüyoruz ki CHP adayı İstanbul’da AK Partinin adayına aralıklı fark attığı gibi, Ankara’da büsbütün kaybettiler.

Adana’da kaybettiler, Mersin’de kaybettiler, Antalya’da kaybettiler.

Nitekim bu iller Büyükşehir Belediyeleridir.

Gerçeğin ne zaman su yüzüne çıkacağını merakla bizler de bekliyoruz...

En derin saygı ve sevgilerimle...