ŞEFFAFLIK VE DÜRÜSTLÜK, HUKUKUN TEMEL TAŞIDIR!?

Evet, sevgili okurlar.

Son zamanlarda bahse konu olan yazılarımızda siyaset, gerçek tarih ve şeffafiyetin, bir hukuk devletinin temel taşı olduğunu vurgulayarak, dile getirmekteyiz...

 “Yaşanan ve yaşatılan” hadiseleri de bu minvalde irdeleyerek, siz okurlarımızla paylaştık..

Ki paylaşmaya da devam edeceğiz..

***

Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir hukuk devleti olduğu, Anayasa hükümleri gereğince ifade edilmektedir...

Tabi “hukuk devleti” olma özelliği, kelime telaffuzuyla olmamalıdır.

İnanç ve amel ile hukukun temel esaslarına dayanarak toplumsal yaşam gerçeğini yansıtmalıdır.

Bünyesi şeffafiyet odaklı olmalıdır...

Hukukun temel esaslarına dayalı dürüstlük ve şeffafiyet, mutlaka eyleme ve inanca dönüştürülmelidir...

Aksi takdirde toplumsal bir hukuksuzluk söz konusu olur, bunun temelinde de “terör ve kargaşanın” varlığı kaçınılmaz hale gelir...

***

Hele hele devletin resmi kurum ve kuruluşlarının bünyesinde özellikle belediyelerde, özellikle belediyelerin başına gelen bazı kayyımların keyfiyetine bağlı kalan bir hukuk sistemi olmamalıdır...

Ne yazık ki buralarda “hukuk sistemi” sadece kelime telaffuzundan ibaret kalmaktadır...

Her şey, gerçek dışıdır.

Temel hedef ranttır, vurgundur ve hırsızlıktır.

Yıllardan beri bununla mücadele eden medya grubumuz tarafından, birçok yönüyle savunduğumuz tezlerde tümüyle kanıtlayıcı belgelerle tespit edilmiştir.

Yazıp çizilmiştir.

Mutlaka olaylarla ilgili makam ve yöneticilerin dikkatine sunulmuştur ve netice de alınmıştır.

Ancak netice alınmayan kıyıda köşede bir şeyler varsa da belki yetkili makamlar bunun farkında olmamışlardır...

Bize ulaşanları kamuoyuyla paylaştığımızda, görüyoruz ki devletin önemli makamlarını ihraz eden zevat, fark edip duruma el koyuyor...

***

Nitekim, kabinede yer alan İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu Beyefendinin dirayetli bakanlığı bünyesinde birçok olumsuzluklara el koyduğunu biliyoruz..

Ulaşan bilgiler ne ise müdahale etmiştir..

Ki bizim gündeme getirmiş olduğumuz birçok mevzuyu da irdeleyip sorguladığını da biliyoruz…

Gereken yapılmıştır…

Öyle inanıyoruz ki bundan sonra da gerekenleri yapacaktır.

Zira Sayın Soylu, gençliğinden bu yana tanıdığım kadarıyla çok sade, ihlâslı ve samimi, milliyetçi ruha sahip olan bir devlet adamıdır...

* * *

Sevgili okurlar!

Dünkü yazımızın son bölümünde;

Diyarbakır Organize Sanayi Bölge Müdürlüğünde olup bitenlerle ilgili tespitlerimize binaen yazdıklarımız paralelinde bize gelen telefonlar, mailler ve yazılan mektuplardan ki özellikle bir mektubun önemli kısmını özetleyerek sizinle paylaşmıştık.

Yazının son satırında ise, DİSKİ ile ilgili vatandaşlara, iş merkezlerine, istihdam kuruluşlarına yönelik acımasızca kabarık ve hayali faturaları nasıl tanzim ettiğini, size deşifre edeceğimizi söylemiştik.

İşte bakınız sevgili dostlar.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi DİSKİ Genel Müdürlüğü "Su ve Atık Su Faturası” olarak bir iş merkezine kestiği fatura…

Bu fatura, işyeri yetkililerine teslim edilmiyor..

Sıradan bir çalışana veriliyor..

İlginçtir teslim ve tesellüm imzası olmadan bunu veriyor…

Tabiri caizse yangından mal kaçırırcasına,  faturayı "masanın üzerine atarak" sırt çevirip gidiyor…

Bu vakıa, çok düşündürücüdür.

Ve devlet mekanizmasının işleyişi açısından da çok korkunçtur.

Bu belgenin küpürü aynen şöyledir;

“Su ve Atık Su Faturası”

Okuma Tarihi: 09/12/2020

Memur No: 10064

İlk/Son Ödeme Tarihi: 09/12/2020-21/12/2020”

Abartılı, kabarık ve hayali bir fatura…

Önceden bildirmeden, haber vermeden, sadece “vatandaştan ne kopardıysam” misaliyle böyle bir hayali faturanın gönderilmesi, bize göre; "soygundur…"

Ve tabi ki siyasi yönde AK Parti'ye de "suikasttır?"

Çünkü sanki AK Parti döneminin kayyımlık ataması değil, HDP’nin Belediye Başkanlığı  dönemiymiş gibi bir uygulama söz konusu..

Buna ağlayalım mı, gülelim mi?

DİSKİ’nin böylesine kabarık bir faturayı göndermesi, elbette ki o işyerine vermiş olduğu hizmetin karşılığı olmalıdır.

Oysaki orada zerre-i miskal kadar, belediyenin hiçbir hizmeti yoktur.

Ne kanalizasyonu vardır, ne de su kullanma sayacı vardır.

Ve ne de herhangi bir hizmeti var…

Ne de bir çöp toplama aracı vardır.

Durum, sebepsiz yere bir zenginleşme amacı taşımaktan da ötedir…

Kimin eli kimin cebinde!

Vahşi bir belirsizliği ortaya koymaktadır..

Şimdiki DİSKİ’nin başındaki zat, Devlet Su İşleri’nden ayrılmış bir insan.

Bir süre boşta kalmıştı…

AK Parti döneminde İhsan Arslan’ın yakın dostu ve arkadaşı olması hasebiyle, hasbelkader DİSKİ’ye atandı..

Seçimlerle birlikte Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi HDP’nin eline geçtikten sonra, bu insan oradan alındı..

Yerine başka bir HDP’li getirildi…

Kayyım atandıktan sonra aynı zat yine DİSKİ’nin başına getirildi..

Dikkat çeken, iki gün evvel televizyon ekranlarında kamuoyuyla bir paylaşımda bulundu..

“Su borçlarını 18 aya bölmek üzere yapılandırma yapıyoruz” dedi…

Yeni çıkan yasa gereği yerinde bir uygulama olduğuna inanıyoruz.

DİSKİ Genel Müdürünün apar topar bu açıklamasının, elbette ki vatandaşın fazla mağdur olmaması yönünde olduğuna inanıyoruz.

Ama heyhat!

Böyle hiç hak edilmeyen kabarık ve abartılı faturaların iş yerlerine gönderilmesi, halkın nazar-ı dikkatinde infial olmaması için “Ey ahali! Gelin, size bu iyiliği yapacağız ve aynı zamanda faturanız da budur.”

Yani kabarık bir rakam…

Vatandaş ne yapsın?

Nereye başvursun?

İnsanın aklına bu sorular gelmekle beraber, elbette ki kamu vicdanı bu olumsuzluklardan rahatsızlık duymaktadır.

Zira hukuksal olarak Belediye, hizmet vermediği bir yerden neyin parasını istiyor?

Onu bir türlü anlayamıyoruz…

Vatandaşın canına okuyan kabarık elektrik faturaları yetmiyormuş gibi bir de kabarık "atık su faturalarının" vatandaşa ödetme zorbalığı...

Bize göre bu ayrı bir garabettir, hukuk dışılıktır ve vurdumduymazlıktır.

En derin saygı ve sevgilerimle.