SİYASETİN GERÇEK YÜZÜ VE ÇELİŞKİLER?

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten kamuoyu adına düşünerek bir şeyleri gözlemek, konuları, olayları gözetim altına almak, irdelemek, insana tarihi gerçekleri hatırlatıyor..

Bu itibarla bugünkü yazımıza başlık olarak “SİYASETİN GERÇEK YÜZÜ VE ÇELİŞKİLER?” ifadesini kullandık.

Gündemini koruyan güncel olaylar, her gün yazılı ve görsel medyanın, özellikle sosyal medyanın sayfalarında boy boy görülmektedir.

Hele hele şu sosyal medya inanın habbeden kubbeye kadar her şeyi bünyesine alıp kamuoyuyla paylaşma şekli elbette ki çok güzel bir gelişmedir.

Ey sosyal medya!

İyi ki varsın diyoruz.

Bakınız, dünkü havuz medyasının yazılı sayfalarına baktığımızda karşımıza Sayın Bahçeli’nin beyaz puntolarla yazılan ifadeleri çıkıyor.

Gerçekten insanın “kahkaha” atmaması elde değil...

Politika kelimesi Türkçede “siyaset” anlamına geliyorsa da Fransızcada bir rivayete göre “devlet yönetme sanatı” olarak karşımıza çıkıyor.

Eski Yunancada ise “poli” ve “tika” olarak iki kelimeden oluşan bir kavramdır.

Yani “siyaset” çok yüzlülük anlamına geliyor...

Bu ifadeden de anlaşıldığı üzere eğer bir siyaset çok ve değişik yüzlü olarak yürütülüyorsa, onun temeli gerçek dışılığa dayanmaktadır...

Kandırmaca ve yalandan ibarettir...

Bir toplumu, bir ülkeyi yöneten siyaset anlayışının temel dayanak noktası elbette ki dürüstlüktür, samimiyettir, gerçek yüzlülüktür ve güvenilirliktir.

Ama bugünkü siyaset anlayışımıza bakıldığında, maalesef çok geride kalmış bir siyasetle karşı karşıyayız.

Ülkeyi ilerleme ve kalkınma yerine, barış ve sulh-u selamet adına yönetmesi gerekirken, tam tersine kavga, kargaşa, muhalefetle iktidarın birbiriyle galiz küfürleşme ve bağrışmaları söz konusudur...

Ne yazık ki, hal-i vaziyet “siyasetin güvenilirliğini” kayba uğratıyor...

Hele hele bunun temelinde iktidar mensuplarının tutumları da bir hayli dikkat çekicidir.

Eğer iktidar mensupları iktidara güvenerek halka karşı insanlık dışı muamelede bulunuyorsa, onun sonucu iflastır.

 

* * *

 

Bakınız, sevgili dostlar.

Dünkü yazılı medyadaki bir gazetenin sürmanşetine baktım.

Orada iki tane sima gördüm.

Birisi Devlet Bahçeli, diğeri de İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu.

Bu iki ismin de beyanatlarını okudum.

İnanın sevgili okurlar.

İnsan bu beyanatları okurken, incelerken, derinden derine düşünmek zorunda kalıyor...

Çünkü, söylemlerle eylemler birbiriyle çelişki içeriyor..

Sadece görüntü, parlak nutuklar ve toplumun başına zımni ve hükmi olarak da bir nevi manevi tehditler gibi ifadeler ağızdan çıkıyor...

Bahçeli’nin siyaseti kime karşı?

Akşener’e karşı.

Kime karşı?

Kılıçdaroğlu’na karşı.

Olsun o bizi ilgilendirmez.

Zira muhalefet ve iktidar çekişmesidir.

Elbette ki birbirleriyle zaman zaman çatışma halinde olabilirler...

Bu siyasetin doğasında vardır...

Süleyman Soylu’nun da nerdeyse aynı paralelde.

Ancak Bahçeli’nin tüm topluluklarda, mitinglerde yaptığı konuşmalarda sağ elini kaldırarak ülkücü işaretiyle konuşmasında “gerilim” de var...

Ki buna da eyvallah diyoruz.

Bahçeli konuşurken şöyle diyor;

“HDP İLE ORTAKLIK, PKK İLE ORTAKLIKTIR”

Bilindiği üzere PKK bir devlet düşmanıdır.

Amerika tarafından yıllar yılı hazırlanmış, Türkiye’nin başına gönderilmiş bir patlayıcı madde gibi tehlikelidir.

Bu örgütle 40 yıldan beri mücadele eden devlet, 30-40 bin gencimizi şehit vermiştir.

Demek anlaşılan budur ki devlet siyasetinde, millet siyasetinde, kamuoyu nezdinde, PKK terör örgütü ABD kaynaklı Türkiye için tehlikeli ve zararlı bir örgüttür.

Yer de gök de bunu biliyor.

Hindistan’daki “Sağır Sultan” dahi buna vakıf..

Herkesin bilmesine rağmen Sayın Bahçeli bunu tekitleyerek, güçlendirerek, kendini suret-i haktan göstererek kamuoyuna gür sesle haykırıyor...

Ve diyor ki;

 “HDP İLE ORTAKLIK, PKK İLE ORTAKLIKTIR”

Peki, Sayın Bahçeli sormazlar mı?

Mademki “HDP ile ortaklık PKK ile ortaklıktır” diyorsunuz.

Bu fetvana göre HDP = PKK demektir.

PKK, bugün pozisyon veyahut kimlik değiştirirse, başka bir adresle siyaset yapıp seçimlere girse, meclise kesinlikle girebilir bir pozisyondadır.

Yasalarımız, anayasamız, siyaset kanunlarımız buna da geçit verirse ki verir.

Sen o zaman ne diyeceksin?

PKK, meclise girebildi mi diyeceksin?

Yoksa “Ey meclis, hayır kesinlikle bu kabullenilemez, devlet düşmanlarını meclise sokamazsınız!” demek zorunda kalmaz mısın?

Bunu ısrarla söylesen de o zaman fayda vermez.

Neyse, yanıtı zaman gösterir..

Demem o ki; mademki kendi itirafınla ve tespitlerinle “HDP, PKK’nın arka bahçesidir, PKK’nın zirvesinde yürüyor veyahut PKK’nın temsilcisidir” diyorsun.

Sen de Cumhur ittifakının bir kanadı durumundasın.

O zaman HDP’nin TBMM’nde işi ne?

Zira o da PKK gibi meşruiyetini yitirmiş bir hal yaşıyorsa ve partiyi kapatma babında Anayasa Mahkemesine de dava açılmışsa ve bir türlü Anayasa Mahkemesi bu partinin kapatılmasına karar veremiyor durumdaysa…

HDP’nin mecliste bulunmasıyla hem de aynı zamanda devlet özel olarak her siyasi partiye yapıldığı gibi ona da bir bütçe temin edip ayırıyorsa, senin bu benzetmelerin nerede kalıyor?

Kamuoyunun aklına gelen ilk ifade şudur.

Sizin söylemleriniz sadece görüntüdür.

Söylemden ibarettir.

Kendi kendinizi teselli etmektir.

Ve ortağınız AK Partiye de bir nevi geçici moral vermektir.

Zat-ı âliniz de bunu biliyorsunuz ki HDP resmi bir siyasi partidir.

Meclise girmiş durumdadır.

Ve devlet bütçesinden imkânlarını sağlamaktadır.

Bu imkânlar tabii ki Maliye Bakanlığının imzasından çıkıyor.

Söylemezler mi?

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?

Bir noktayı hatırladım...

Aslında, yazının başında belirtecektim...

Neyse, bu bölümde aktarayım..

AK Partiye yönelik söylüyorum bunu.

Ey sevgili AK Parti..!

2003’ün ruhuyla yaşaman gerekirken tüm bunları elinin tersiyle yitirdin, bıraktın.

Şimdi ise liberalleştin, Devlet Bahçeli’nin ipiyle kuyuya inmekte görünüyorsun.

Oysaki tarih tekerrürden ibarettir.

“Denenmiş, hiçbir zaman denenmez.”

Ama siz denenmişi deniyorsunuz.

Korkarız ki sonuca da katlanmak zorunda kalacaksınız.

Zira o Bahçeli değil miydi ki, Ecevit ile ANAP’ın Mesut Yılmazıyla üçlü koalisyon kurdu ve 28 Şubat’ta Türkiye insanına kan kusturdu...

O tarihte olup bitenleri buraya bir bir aktarmak, yazıyı uzatır...

Ama ilerleyen zamanda o dönemdeki Sayın Bahçelinin demeçlerini bir bir paylaşmayı düşünüyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.