TARİH HEM TEKERRÜRDÜR, HEM İBRETTİR!? (II)

Evet, sevgili okurlar...

Sohbetimize dünden devam diyoruz..

Ki başlığımız da aynı..

Çünkü “Tarih hem tekerrürdür, hem ibrettir” ifadesi her zaman için orijinalliğini korumaktadır...

Kendini muhafaza ettiği gibi geçerliliğini de daima simgelemektedir...

Her ne kadar çağdaşlığı, medeniyeti, uygarlığı hiç kimseye bırakmayan haçlı emperyalist ülkeler, kendilerini medeniyetperverlikle dünyaya kabullendirmek istiyorsa da hiç de öyle değildir...

Zira tarih ve mevcut durum onları yalanlıyor.

Hep basma kalıp, klişeleşmiş parlak nutuklardır..

İçi boşaltılmış, boş teneke misali ses veren bu kavramlar, sözde medeni dünyanın insanlığa fayda ve yarar getirmekte olduğunu söylüyorsa da her şey sanal...

Hakikatte hiçbir şey yok...

Görüntü var, icraat yok...

Hayal ürünü...

Keza Türkiye’miz de 1950’lerden beri bu medeni dünyanın kapısında bekleyip durmaktadır...

Ne zaman “Batı ülkesi” olacağız diye...

Ki hala da bekliyor..

Ama ne “beklentiye” cevap veren var, ne de “Türkiye’yi Avrupa Birliğine alacağız” diyen?..

Sürekli oyalama taktiği...

En hazin olan da, Türkiye’nin “kendisinin” aldatıldığının farkında olmayışıdır...

Üstad ne güzel ifade etmiştir...

Ata düşmanından dost olmaz” diye..

Lakin biz hala “düşmandan” dostluk bekliyoruz..

Onun için de ülke ve millet olarak, “milli ve yerli” olabilme noktasında bir türlü kendimize çekidüzen vermiş değiliz...

Ya da verme gibi bir düşünce içerisinde olmuyoruz...

Neden?..

***

Sevgili okurlar...

Sormak gerekmez mi; “dost kim düşman kim?”

Daha açık bir ifadeyle mevcut anayasanın dibacesinde geçen hükümler, maddeler nereden yürüyor?

Maalesef, tersi istikamette..

Çünkü Türkiye hala da bağımsızlığını, istikbalini elde edebilmek için emperyalist ülkelerden “medet” bekliyor, bir türlü onlardan vazgeçmiyor..

Görünen o ki vazgeçme niyetinde de değil..

Neden derseniz?

Zira mevcut rejimin, sistemin varlığı ve uygulamaları, tümüyle batı dünyasının planları olup, o planların uygulanması için de “çarkın ve zihnin, anlayışın” aynı rotada, yürümesi lazım..

Ki bu handikabı kimse inkâr edemez.

A Partisi, B Partisi, C Partisi…

Hangisi gelirse gelsin.

Aynı tas aynı hamam” misali hiçbir şey değişmez...

Sol mu, sosyalist mi, ırkçılık mı, her ne ise.

Zaten kisvesi belli, hangi yörüngede yürüdükleri ve nereden talimat aldıkları da ve kimin adına çalıştıkları da açıktır.

Kendileri de inkâr etmiyor zaten.

Haçlılar ve Siyonistler arka planda durmaktadır.

Yani onların arka bahçeleri durumundalar.

Bizim muhafazakâr, yerli, milliyetçi, inançlı Müslümanların devleti eline geçirdikten sonra hangi yörüngede yürüdüklerine bakıldığında, zerre kadar hiçbir farklarının olmadığını görüyoruz...

Aksine, daha fazlasıyla milletin inancına zarar vermektedirler.

Milletin güvenini fazlasıyla sarsmaktadır.

Milletin inancını tümüyle zayıflatmaktadır.

Hem de çok büyük cesaretle bunu yapmaktadırlar.

İşte bu nedenle, “tarih tekerrürden ibarettir, hem de ibretliktir” diyoruz.

Ne yazık ki, milletin olup-bitenler karşısında, özellikle yakın tarihine bakıp ders-i ibret almakta geç kaldığını görüyoruz...

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Türkiye 100 yıldan beri, hatta İttihat Terakki Partisinin başlangıcından bu yana...

Özellikle I. Dünya Savaşından başlamak üzere...

Bugün dâhil, olup bitenler, millete çok büyük acılar yaşatmakla beraber, insanı tarihi derinliklere gark etmektedir...

Tarihin derinliklerine bakıldığında, çok dehşetli mezalimler yağdıran nice Nemrutlar söz konusu olmuştur...

Hz. İbrahim ile mücadele yapan nice Nemrut’lar…

Hz. Musa’ya karşı çıkan nice Firavun’lar...

Hz. Resulullah (S.A.V)’in Ortaçağ mezaliminde yüce İslam dinini yeryüzüne yaymaya çalışırken karşısına çıkan nice Kureyşli müşriklerin dev keferetül fecereleri...

Hak ile batılın savaşı...

Hak yoluna baş koyanların hiçbiri, “zerre-i miskal” taviz vermemiştir.

Geçmiş yüz yıllarda insanlık nice neronları, mussolinileri, troşkileri gördü ve denedi.

***

Yüce Peygamberimiz (S.A.V), misyonundan taviz vermediği gibi, onların küfürlerine karşı zerre-i miskal müsamahakâr davranmamıştır...

Korkmamış, davasını en üstün seviyede tutmuş ve kendini ona bağlayan hiç kimseyi de hayal kırıklığına uğratmamıştır...

* * *

Sevgili okurlar.

Bugün sizi İslam tarihinin bazı önemli yaşanan hadiselerine götürmek istiyorum.

İslam tarihinde Emevi kumandanlarından olan 661-714 yılları arasında yaşayan Haccac, Halife Abdulmelik ibn Mervan zamanında ordunun başına getirilmiş.

Rivayete göre 120 bin kişiyi öldürmüş ve onun için zalimlik unvanını almış.

Kendisi öldüğünde de hapishanelerde 50 bin kişi bulunuyormuş.

Mekke’ye girdiğinde orayı yakıp yıkmış.

Kabilede “zalim” biri olarak anılan Haccac için büyük Halife Ömer ibn Abdülaziz şöyle demiş;

İnsanların günahları yüzünden onlara gönderilmiş bir bela idi.”

Çok dikkat çekici ve çok anlamlı bir ifade…

***

Değerli okurlar..

Bir de İslamiyet’e girmeden evvel Türklerin tarihine bakalım.

Ünlü Moğol Hükümdarı olan Cengiz Han…

1167-1227 yılları arasında yaşamış.

Yine edebiyatımızda zulümleri ile anılır bir insan.

Asıl adı Timoçin’dir.

Bütün Moğolistan’ı hâkimiyeti altına aldıktan sonra önce Doğu’ya seferler yaptı, Kuzey Çin’i elde etti.

Sonra Batı’ya yöneldi, Uygur ve Karluk hükümdarlarının Moğol hâkimiyetini tanımalarını sağladı..

Ardından Harzem devleti üzerine yürüdü.

Batı’da Buhara’ya, Güney’de Peşaver havalisine ve Azak Denizine kadar ilerledi.

Maveraünnehir, bugünkü Türkistan, Afganistan, Tacikistan gibi yerlerde ve Harzem’de Moğol hâkimiyetini korudu.

İslamiyet’le tanışmayan, birbirine düşüp mezalim yağdıran, insan kanını sonsuz derecede akıtan bir milletin başına böyle bir zalimin gönderilmesinde hikmet vardır..

Ki bu hikmet de, bir milletin “kendine çekidüzen vermesi” için uyarı mahiyetindedir...

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Ziya Paşa şöyle diyor;

Zalim yine bir zulme giriftar olur ahir

Elbette olur ev yıkanın hanesi viran”

Evet, sevgili okurlar.

Konumuzu daha fazla uzatmadan milli ve dini şairimiz merhum Mehmet Âkif’ten uyarıcı ve çok ibretlik bir mısraını sizinle paylaşmakla sohbetimizi sonlandıracağız.

Bakınız, Âkif ne diyor;

“Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!

Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!

Tükürün Ehl-i Salib’in o hayâsız yüzüne!

Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!

Medeniyyet denilen maskara mahlûku görün:

Tükürün maskeli vicdanına asrın, tükürün!”

Nerdeyse 20 yıla yakın AK Partinin yönetim şekli, ne yazık ki özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, özellikle Diyarbakır’ımızda tümüyle olmasa bile son 10 yılında bölge insanımızı hayal kırıklığına uğratmış, ehliyetsiz, kimliksiz, ne idüğü belirsiz yönetim anlayışlarıyla karşı karşıya kalan halk gerçekten çok muzdariptir.

Her zaman yazıyoruz, söylüyoruz, uyarıyoruz.

Ama dost görünen düşman hıyanet yüzler bir türlü sahadan çıkmıyor. 

En derin saygı ve sevgilerimle.