Görüş Bildir

TARİHİN ÇÖP SEPETİNE DÖNÜŞEBİLEN MEZALİM!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Elimizi nereye atarsak atalım, toplumsal vuku bulan olaylar mevcut sistemin birer ürünü olarak karşımıza çıkıyor…

Yani elinizi nereye atarsanız, elinizde kalıyor..

Neden mi?

Zira “görünen köy kılavuz istemez” misaliyle yola çıkarsak, her şey apaçık orta yerdedir!

Televizyonları açıyoruz, ekranları izliyoruz, günlük yazılı medyanın ilk sayfalarını inceliyoruz, toplum özellikle Türkiye insanı, doğusuyla batısıyla iç içe çok büyük travmalar geçiriyor.

Facia üstüne facia…

Hem ekonomiksel, hem ahlaki çöküntü, hem de ailelerdeki bölünmüşlük!…

Bu üç ana unsurdan meydana gelen "Arap saçı" misali kargaşa, düşündürücüdür.

Der demez; "bu toplum nereye gidiyor?" sorusuna yanıt arıyorsunuz?

Ne yazık ki, gelen giden siyasi partiler, günün şartlarına göre kendini değişik boyalarla makyajlandırarak halkın karşısına çıkıyor.

Ama halk, geçici olarak, inanarak, aldanarak, onlara kapılıyor ise de ama heyhat, sonu hüsran oluyor!…

Çünkü yüzdeki o makyaj her geçen gün, akmaya başlıyor…

Denir ya, "kep düştü, kel göründü" misali gerçekler de bir bir ortaya çıkıyor…

Bu manzara da halkı oldukça tedirgin ediyor..

Halk şunu sormak ve sorgulamak zorunda kalıyor.

Sen dün ne idin, bugün ne oldun?

Sen bana karşı hangi boyayla çıktın, bugün beni hangi boyayla yönetiyorsun?

Maalesef, siyasetin gerçek dilinde bu soruların cevabını bulamıyorsun.

Manzara, insanı dehşete ve endişeye sürüklüyor..

***

Evet, segili okurlar..

Rivayette bir Hadis-i Şerif var;

Kıyamet günü yaklaştığı zaman, Yahudi milleti, yani İsrailoğulları yeryüzündeki milletlerarasında en sıkıntılı günleri geçiren bir millet olacak.

Öyle ki, bir Yahudi,  taşın arkasına geçip saklansa bile o taş dile gelip, konuşacak..

“Gelin burada bir Yahudi var. Saklanmış. Alın götürün."

Ağacın kovuğuna girse bile o ağaç da dile gelip çığlık atacak?..

Bu hadis, rivayet edilir..

Bir toplumu gerçek kimliğiyle yönetemeyen ve toplumu antidemokratik, hukuk dışı yöntemlerle yönetenlerin sonunun da böyle olacağı endişesi içerisindeyiz.

Keşke gelen giden iktidarlar siyaset dilini halka karşı dürüst kullansalar.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Dün saat 16.00 ile 19.00 arasında birçok televizyonun haberini izlerken, üst üste karşımıza çıkan haberlerin ekseriyeti aile facialarına ilişkindi?

Üç aylık evli olan ve evinden kovulan erkek, nihayetinde gece yarısı karısının evine gidebiliyor, karısını bıçaklıyor, öldürüyor…

Sonrasında da ikinci katta asılmış vaziyette bulunuyor..

İntihar ettiği söyleniyor…

Bakarmısın, bir aile nasıl da yok oluyor…

Peki, sormazlar mı?

Bu aileyi bu hale sokan hangi kanundur?…

Hangi insanlığa yakışır yasadır ki karı kocayı birbirinden küstürüyor?..

Aylarca ayrı ayrı bırakıp cinayete sürükleyebilecek bir kin nefret meydana getirebiliyor?..

Bunu hangi akıl kabul edip, kaldırabilir?

Bu yasa hangi gerekçeye dayalıdır,  hukukun hangi noktasında bu olayın yeri vardır?

Elbette ki yoktur.

Ve insanlık dışıdır?..

Antidemokratik hukuk dışı bir uygulamadır ki; tümüyle iktidar partinin keyfiliğine dayanmaktadır.

Öbür yana bakıyorsun.

Başka bir aile faciası…

Baba gidiyor kızını öldürüyor ve dönüyor kendini de öldürüyor.

Ve daha neler neler?…

Bir sefer, devletin varlığı ve güçlülüğü milletin gücüne bağlıdır?..

Milletin ahlak ve kültürünün varlığına bağlıdır?

Milletin birlikteliğine bağlıdır.

Siyasetin madrabazlığına bağlı değildir.

Hele hele gelen giden iktidarların, parlak nutuklarına bağlı değil.

Ancak ve ancak ahlak bütünlüğüyle, gerçek tarihiyle ve kültürüyle var olabilecek bir millet, elbette ki devletiyle beraber var olacaktır.

Devlet; milletle ters düşerse, yanlış yamalak, keyfi, hukuk dışı, antidemokratik yasalarla milletini yönetmeye kalkışırsa, sonuç itibariyle çok büyük kargaşa, karmaşa, bölünme, kin ve nefret meydana gelir…

Hiç kimse de bunun önünü alamaz…

Onun için, siyaset dünyası kişisel ranta değil, çıkara dayalı değil, millet menfaatine dayalı, milletin tarihine ve kültürüne bağlı, hukukun üstünlüğüne dayalı yasaları çıkarmalı ve uygulamalıdır…

İrade deyince, milli iradeden ibaret olmalıdır.

Milli iradeyi sadece telaffuz olarak kullanıp, manasız bir kavram haline getirmemesi gerekir!

Evet, bir devlet; milletiyle ciddi anlamda kenetlenmiş, hukukun üstünlüğünü ön plana almış, insanlığa mezalim yağdıran kanunlarla değil, insan temel hak ve özgürlüğüne yakışır yasalarla yönetilirse, o devlet o zaman yücelir, yükselir, hak ettiği mevki-i muallaya (en yüksek zirvelere) ulaşır.

Ama heyhat!

Ne yazık ki, yüz yıldan beri dışa bağımlı ve adeta gizli mahfelerin piyonluğunu yapan masonik kafaların darbeleriyle devleti ikide bir sarsabilecek tehditlerle yönetmeye çalışan siyaset, hep güdülmüştür?..

Onun içinde, millet hiçbir zaman devletiyle barışık olamamıştır?..

Eğer ki barışık ortam sağlanmış olunsaydı; toplumun ve devletin içinden terörün kirli izi çok çabuk temizlenirdi?..

Hasılı kelam, hal-i âlem meydanda.

Dünkü yazımda da belirttiğim gibi…

Devlet; bir hukuk devleti olmalıdır.

Devletin uygulama şekli de hukuka saygılı ve hukukun derin anlamına bağlı kişilerin elinde uygulanmalıdır.. Polis devleti olarak dişini göstermemeli..

Hukuk devleti olarak dişini göstersin ki toplum biraz rahat nefes alsın.

Yoksa antidemokratik, hukuk dışı yasalarla polisi milletin üzerine süren, milletin o sevgisini bir daha yakalayamaz…

O millette, "sandık" önüne geldiğinde iradesini ortaya koyarak, alaşağı eder…

Abdurrahman Dilipak Hoca’nın da dediği gibi, artık millet kime inanacağını, neye dayanacağını şaşırmış durumda.

“Yasa gereği” adı altında polisi, rasgele yollara düşürürsen ve ha bire mağdur, çalışan ve istihdam yaratan iş çevrelerini kafese alarak cezalandırmaya kalkışırsan, hiçbir zaman hedefine ulaşamaz duruma düşersin...

En derin saygı ve sevgilerimle..


Bu Makale 1262 kere okunmuştur.