Görüş Bildir

TARİKAT, ŞERİAT, HAKİKAT VE CEMAAT!? (II)

Sevgili okurlar ve can dostlar..

Dünden devam diyoruz.. Malum, aynı başlık altında bir çok mevzuyu seri yazı noktasında, sizlere aktaracağımıza; söz vermiştik.

Öyle de yapıyoruz..

Çünkü, mevzuu hayli kapsamlı..

Derinlik arz ettiği gibi, detayına girilmeden, meramın anlatılması, zor olur..

Anlaşılır olmaz..

Onun için de, teferruata girmek lazım..

Bilindiği üzre, ülkemiz ve tüm İslam dünyası yıllar yılıdır; “sun-i” gündemlerle, sorunlarla boğuşmaktadır..

Sorun deniliyor ya..

Aslında sorun denilen şey; hiçbir şeydir..

Sorun, sorunu yaratan kim ise “en büyük sorun” odur..

Ona odaklanmak lazım...

Dedik ya; İslam dünyası “yapay sorunlarla” boğuşuyor, boğduruluyor..

Şöyle ki..

İslam kavramlarıyla yaşayan ve inanan bir toplumda; hiçbir zaman “sorun” denilen bir mevzuu, söz konusu olmaz!..

Olmamıştır...

Yani, “halkı” birbirine, hasım eden sorun yaşanmamıştır..

Zaman dilimi içerisinde “mezhepler” noktasında gerek fıkhi olsun, gerek itikadî olsun, büyük ulemaların arasında “ihtilaflar” olmuştur..

Yani görüş ayrılıkları olmuştur..

Ama bu hiçbir zaman; “halka” sorun olarak yansımamıştır..

Çünkü, herkes “ümmet” olma noktasında; kardeşçe yaşamıştır..

Nitekim, “mümin müminin kardeşidir?” ilkesi, tüm Müslümanlar için geçerlidir..

Barış olmuştur, kardeşlik olmuştur..

Birlik ve dirlik, hep Müslümanlar arasında var olmuştur...

Tek dayanak ve kaynakları; Kur’andır ve Hadis-i Nebevî olmuştur..

 

***

 

 

Şunu da iyi kavramak gerekir..

Kur’an ve Hadis-i Nebevi dışında, önümüze ne çıkarsa çıksın, hiçbir şeyhin, hiçbir tarikat erbabının, hiçbir fıkıh mezhebinin ulemalarının görüşleri müstakil olarak, bağımsız olarak, addetmek söz konusu değil..

Olamaz da..

Çünkü, Kur’an ve Hadis paralelindeki görüşlere inanıyoruz, uyuyoruz ve uyguluyoruz.

Gerisi laf-ı güzaftır.

 

***

 

Bakınız sevgili dostlar..

Türkiye’mizde bazı Masonik kafaların kendiliğinden çıkarmış olduğu sorunların başını çeken (!) İslam kavramlarıdır...

Bu kavramlar, inanan bir ümmetin kesin gözüyle baktığı İslam’ın temel görüşleridir, geleneğidir ve görenekleridir.

Tarihidir ve kültürüdür.

İster bunlara şeyh de, ister tarikat de, ister şeriat de, ister hakikat de.

Ne dersen de; özü itibariyle Kur’andır ve Hadis-i Nebevidir..

Dünkü sohbetimizde de ifade ettiğim gibi, “tarikatları” büyük tarikat erbapları, deryaya benzetmişlerdir..

 “Şeriatı da” o deryanın içinde yürüyebilme vasfını taşıyan, kurtarıcı gemiye benzetilmiştir. 

Okyanuslara açılan geminin, suyun altından çıkardığı çeşitli mercan ve kıymetli mücevheratları da, hakikate benzetmiştir..

 

 

* * *

 

İşte burada hemfikir olmalıyız.

Şeriat, tarikat, hakikat “kavram” itibariyle, mana değeriyle birdir..

Hiçbirisi diğerine ters değildir..

Bilakis kültürümüzün, inancımızın birer zenginliğidir.

Amma velâkin, her zaman bu köşede ifade etmeye çalıştığım gerçek de şudur ki bu kavramlar, İslam’ın seçilmiş ter-û taze kavramlarıdır.

Dünya menfaati uğruna bu kavramlara gölge düşürülemez!

Kişisel rant ve menfaat uğruna veya makam, mevki için, ya da siyasette bir yerlere gelmek için, kullanamaz, basamak edemez..

Ne yazık ki, şişesi cebinden çıkmayan nice şeyhzadelerimizin de (!) var olduğunu çok iyi biliyoruz.

Böylesi insanların varlığı inkar edilemez...

Geçici olarak siyaset yoluyla aldatıcı, kandırıcı pozisyonlarla milletin karşısına çıkıyorlar ise de; “maskeleri” er ya da geç düşüyor..

Dedik ya, milletimiz iman ferasetiyle her şeyi görüyor ve ona göre tavrını ortaya koyuyor..

Çok yakından tanıdığımız ve bildiğimiz, özellikle bölgemizde ve özellikle İstanbul’da nice cübbeliler, nice uzun sakallılar, nice sarıklılar var ki; “maazallah?..”

Kendilerini bir yere bağlı gösterip, İslam’ın kılık kıyafetini kullanıp, nice kötülüklere, ihanetlere, devleti ve milleti “sırtından” vuran, kalleşliklere imza attığını görüyoruz...

İslam’a ve Müslümanlara en büyük kötülüğü; yapanlar bunlar!...

Sevgili dostlar..

Böylesine insanlara “şeyh” kelimesi kullanılmasına Mevlana şöyle bir mana vermiştir.

“Şin” şeytan demektir.

“Ye” yezid demektir.

“H” har (Farsça merkep) demektir.

Büyük bir tarikat ve tasavvuf ehli olan Mevlana Celaleddin-i Rumi gibi büyük insanlar bu kelimeyi bu şekilde açıklamaya çalışıyorsa, demek ki kasıtları böylesine yolunu şaşıran, İslam dinini kötüye kullanan nice küfür ve zındıka cereyanları içerisinde olanların var olduğunu ve er yada geç boğulup gidecekler.

İslamiyet onları hiç bir zaman tanımıyor.

Tanımazda!..

Sonuç itibariyle..

İslam’ın o güzel kavramlarını kendine bir rant sermayesi yapıp kullananların zerre kadar İslam’la da tasavvuf merkezleriyle de alakaları yoktur.

Onların yaptıkları sadece kişisel ranttır, bir yerlere gelme çabasıdır.

Ama akıbetleri hep hüsran olmuştur.

Şunu da bilmiş olalım ki; İslam’ın terû taze pırıl pırıl parlayan güzel kavramları, fi tarihinde hep kötülenmiş, “irtica” yaftalarıyla, “mürtecilik” yaftalarıyla, “dincilik” yaftalarıyla küçük düşürülmüştür.

Fakat İslam’a karşı kin bağlayan zındıka cereyanlarının erbaplarına hiçbir Müslüman, hiçbir tarihte yanaşmamış, yanaşamaz ve yanaşmayacaktır.

Yine Kur’an deyimiyle, böylesi karakterlere şöyle diyoruz..

Şeklen Müslüman, şeklen insan ise de yüce kitabımız Kur’an onları “El-Hannas” denilen “İnsi şeytanlara” benzetmiştir.

İslam’a karşı kin besleyen, ağızlarından salya akıtanlar affedilemez.

Onların istek ve arzuları doğrultusunda hareket eden, onların diliyle maksatlarını icra etmek isteyen, Müslümanları gaflete düşürüp onların tarafında yer alan, o paralelde İslam’ı kötülemek ve küçümsemek maksadıyla, İslami kavramlarını kullanan nice “insi şeytanlar” olmuştur..

Ki hala da varlar..

Biz hiçbir zaman bir Müslüman olarak, bu meyanda bu tür insanları ne tanıyoruz, ne kulak veriyoruz, ve ne de muhatap alıyoruz.

Yani karşılarında arz-ı endam etmiyoruz.

Zira ağızlar kirli maksat taşıdığı için, salyalıdır ve kirlidir.

 

* * *

 

Bu mevzuya burada nokta koyalım..

Gel gelelim günlük hayat akışı içerisindeki meydana gelen, hadiselere..

Siyaset ve toplum arasındaki diyaloglu diyalogsuzluğa bir bakalım.

Siyaset yaman çelişkiler ağı içerisinde..

Tabi bugün değil, asırlardır siyasetin “tabiatında” vardır; çelişkilerle varlık göstermek!...

Tek parti şeflik ve dipçik döneminden sonra gelen giden, velev ki muhafazakâr partiler dahi olsa, zerre kadar kişisel rant uğruna beslendikleri için, hiçbir zaman millet tarafından ciddiyetle karşılık görmemişlerdir..

Çünkü siyaset bir yere geldiği zaman şımarıyor..

Zannediyor ki,  artık millet hep onu kucağına basar ve huzurlarına köle gibi arz-ı endam edip, el pençe divan duracak.

Hiçte öyle değil..

Ama diyeceksiniz ki, duran yok mu; var?

Eee, onlara da, halk deyimiyle yalakallar diyoruz..

Çirkeftirler.

İkiyüzlüdürler..

Bundan değil midir ki ülkemizin Doğu ve Güneydoğu yöresinde, Diyarbakır’ımızda nice siyaset odakları var, beklediklerini yakalayamıyorlar.

Zira hedefleri makam, mevki, koltuk ve kişisel rant olduğu için, millet artık itibar etmiyor.

Tıpkı bugünkü AK Parti gibi bir yandan yüzünün parlayan nurlu tarafını vatandaşa gösterirken, öbür yandan da kapkara bir yüz söz konusudur.

Millet der demez gördüğü karanlık yüzden dolayı, nefret etmek zorunda kalıyor.

Hele hele siyasetin bu tür insanlara tanıdığı imkânlar, verdiği şanslar, bariz şekilde kendini ele veriyor.

İşte nice STK’lar, nice odalar, orta halde.

Siyasetin tarifiyle yapılan tanımlamalar, kesinlikle yanlıştır, güvenilmez.

Zira “Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle yola çıkarsak, yıllardan beri devletin bazı önemli kurum ve kuruluşlarının başını çeken nice bürokratlar var, nice valiler var, kaymakamlar var.

İnanın, hiçbirisi diyebiliriz ki partinin, iktidarın, özellikle Cumhurbaşkanının izinde değiller.

Her şeyden evvel kişisel rant peşinde olup, ne kopardıysam kârdır misaliyle milleti işinden alı koymaktadırlar..

Yatırımını engellemektedir..

İşte bu haller, çok üzüyorlar ve yoruyor.

Bunların yüzündendir ki, iktidarda küsen küsene…

Bu hal nereye gidecek?

Kendilerini dev aynasında gören nice bürokratlar var.

Eğer o makam ve mevkide oturmazlarsa, taşıdığı kıymet ve makam onları yalanlıyor ve utandıracaktır da bir gün.

En derin saygı ve sevgilerimle....


Bu Makale 1281 kere okunmuştur.