TEMENNİMİZ; TÜRKİYE’DE ARTIK YENİ BİR DEĞİŞİME GİDİLMELİ!?

Hem de, zaman kaybetmeden!.. Çünkü, “geçen her zaman” dilimi, Türkiye kadar, İslam dünyası ve Müslümanlar için; bir kayıptır.. “Kan kaybıdır.. Mevcut “perişan” halin daha bir “berbatlaşmasına” neden olmaktadır..

Yeni dünya düzeninde, “Yepyeni bir Türkiye’nin” kendisine yer edinmesi gerekir..

Artık kaçınılmaz bir yoldur; değişim!..

Dün, Ayasofya Cami-i Kebir’in yanı başındaki Fatih Medresesi’nin açılışına değinmiştik...

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın buradaki tarihi konuşmasına dikkatleri çekip, kendisine duacı olmuştuk..

Çünkü Fatih Medresesi’ne “el atıp” onarımını gerçekleştirmesi ve yeniden “tedrisata” hazır hale getirilmesi, bir milattır..

Tıpkı, 82 yıl “müze adı” altında pranga vurulan Ayasofya Cami-i Kebir’in yeniden “ibadete” açılması ve asli misyonuna kavuşturulması gibi bir devrim niteliğindedir..

Gurur verici bir adım...

Cumhurbaşkanımızın şu cümlesi dikkate değer ve şayan-ı dikkattir...

“Yeni bir milli ruhtur, yeni bir Türkiye’ye doğru yürümektir.”

Bu ifade, elbette ki ümit vericidir...

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özellikle “Ayasofya’yı asli kimliğinden kopararak müzeye çeviren zihniyet maalesef bu medreseye de tahammül edememiştir” cümlesi üzerinde çokça düşünülmesi gerekir...

Biz de bu minvalde, cümlenin muhtevasını genişletmek istiyoruz...

Ki vatandaşlarımız yaşanan ve yaşatılanları daha detaylı şekilde, bilgilensin, fikre sahip olsun...

Çünkü ülkemizi, insanlarımızı, coğrafyamızı “gerileten” per perişan eden, dış orjinli ve dehşetli “zihniyet” despotça, İslam’a saldırdı...

Vesayetçi anlayış, 1,5 asırlık dönem içerisinde; “ümmetin” DNA’sını değiştirdi..

İnkâr ve asimilasyonu dayattı…

İşte bu zihniyet, Ayasofya’yı kapattı...

Türkiye’nin, Osmanlının, Türk milletinin tarihine kültürüne inancına ambargo koydu...

Kirli ve sinsi bir zihniyetle, “bin yıllık tarih, kültür ve medeniyet” yok sayılmak istendi...

Bu zihniyetin üreticileri ve figüranları; İttihat Terakkinin masonik kafalarının kalıntı zihniyetiydi.

Bu zihniyet;

Ayasofya’nın veya Ayasofya Fatih Medresesinin kapatılmasıyla yetinmemiş, kasıtlı olarak küçültüldü...

Tıpkı, misak-ı milli hudutlarının dar edilmesi gibi...

Coğrafya terk edildi...

Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da İslami tedrisat yapan medreselere kilit vuruldu...

Kur’an Kursları ve bunların tedrisatını yapan, hem de ihlâs yoluyla hayatını o yola feda eden nice ulema ve meşaikler “zulme” uğratıldı...

Kimileri idam edildi..

Kimileri zindanlara atıldı..

Kimileri de sürgüne tabi tutuldu...

Bu zihniyeti yaşatan ve uygulayanlar “rast gele kişiler” olmadıkları gibi, gelişi güzel “kendilerine” özgü sergiledikleri bir vesayet değildi..

Her şey, dış orijinliydi..

Lord Curzon’ların, Mussolinilerin, Troşkilerin, Marxların, Hitlerin zihniyetinin; “hâkimiyetiydi”...

Türkiye’ye ithal edilmişti.

Türkiye, o zihniyetle yüz yıldan beri kalkıp oturuyor.

Nerdeyse benliğini yitirmiş bir ülke haline geldi.

Düşünün, bu zihniyet; Türkiye’yi batılılaştırma zihniyetiyle “aba ecdatlarından” etti..

Türkiye’nin arkasında bıraktığı Abbasilerin, Selçukluların, Osmanlıların ana kimliğini yok saydılar...

Ve bunu dönemsel olarak ne yazık ki başardılar..

Kirli ve vahşi bir zihniyet!..

Zira masonik kafaların planladığı 31 Mart Hadisesi ve darbesi ne ise hala da Türkiye’de varlığını idame etmektedir...

O sekülar ve Kemalist zihniyet, 10 yılda bir vesayetçi rejimle Türkiye’yi yönetmeye yeltenmektedir..

Demokrasisini,

İnsan Haklarını,

Hukukunu,

Adaletini,

Ümmet olma şiarını,

İnancını ve medeniyetini “askıya” alıyor...

Ne yazık ki, hala  bu zihniyet var ve aparatları da boş durmuyor..

Cumhurbaşkanı bunları tespit etmiştir, tebrik ediyoruz.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Dün, televizyon ekranlarında dehşetli görüntüler izleyip, haberlerine şahit oldum...

Fransa polisi, başı örtülü Müslüman bir kadına tokat atıyor ve şımardıkça şımaran bir halle diyor ki “benim yetkim var, kadına rahatlıkla tokat atabilirim..”

Suç, yolu karşıdan karşıya geçmek..

Hele hele, kadınların İslam’a mensup olmaları; Fransız Polisini daha bir “vahşileştirdi?”...

Canice vuruyor..

Suç yolun karşısına geçmek ise de, özünde “düşmanlık, kadınların başlarının örtülü olması, İslam’a intisaplarıdır?”...

Fransız barbarlığı..

İşte bakınız, sevgili dostlar.

Sekülar zihniyetin, Kemalist bir zihniyetin varlığı demek; adaleti, hakkaniyeti, hukuku tersyüz ederek “demokrasi” kelimesi altında hiçbir şey tanımadan kendimizi batıya endeksleme halidir.

Bu hal sadece bununla kalmıyor.

Niyet çok kötü…

Batılılaşmak uğruna sen her şeyini atacaksın...

Kimliğini de, inancını da, tarihini ve kültürünü de, medeniyetini de atacaksın...

Benliğini, batılılaşmaya köle edeceksin..

Ve bu batılılaşma anlayışının da esprisi ve ana gayesi; batı ne yapıyorsa biz de aynı öyle yapalım.

Yani teknolojisini değil, batı ne halt işliyorsa, ne kadar ahlaki çürümüşlük varsa, biz de aynı o minval üzere tüm medeniyetimizi bırakalım, mimsiz bir medeniyetle yaşamayı kabullenelim...

Bunu da “batılılaşma uğruna yapıyoruz” diye nara atalım..

Oysaki öyle değil.

Sekülar masonik kafalar başta olmak üzere, Türkiye’yi ve İslam dünyasını etkileyerek, ümitsizleştirerek başsız bırakma amacını taşımaktadırlar...

Artık bu millet uyanmak zorundadır.

Kendi kendini ayakta tutmak zorundadır.

Kendi göbeğini kendi eliyle kesmek zorundadır.

Yoksa batılılaşma şeklinin varlığı, ancak toplumu “benliğinden” yoksun bırakacak..

Çünkü ilk koşulu seni dininden uzaklaştırmaktır...

Batılılaşmada “batıla” biat edeceksin...

Aldatıcı bir siyasetle, böylece devlete sahip çıkacaksın...

Milleti yöneteceksin.

Bize göre böylesi bir kural kaide yoktur, olsa da aldatmacalardan ibarettir.

Ona da bu millet kanmayacaktır.

Öyle düşünüyoruz.

Zira “Görünen köy kılavuz istemez.”

Gazete manşetlerine ve televizyon ekranlarına bakıldığında tüyler ürpertici hadiselerle karşı karşıya kalmış bir milletti görüyoruz.

Yokluk.

Sefalet.

Ve perişanlık.

Bu çemberde yaşamak zorunda kalan bir Türkiye...

Allah korusun, böylesi bir gidişatla çok büyük badirelerle karşı karşıya kalınabilinir...

Ama ümit var oluruz.

En gür seda yine İslam’ın sedası olacaktır.

Zira belirtiler bu yönde kendini gösteriyor.

Eğer Cumhurbaşkanı, Ayasofya Fatih Medresesinin açılışıyla başlamışsa, inşallah ikincisi Diyarbakır’ın Zinciriye Medreselerinin açılışına da başlayacaktır.

Öyle inanıyoruz ki giden bütçe ne varsa iki mislini Diyarbakır halkı, Diyarbakır’ın iş çevreleri bunu gerçekleştirecektir.

Yani devlet bütçesiyle eşdeğer bir şekilde her zengin, İslami gayret damarıyla gayrete gelecek, devletten daha fazla bir bütçe kendileri temin edecektir.

Yeter ki bu Zinciriye medreselerinin açılışına başlansın..

Gençlik artık bu medreselerde, yetişsin...

Kokainman olarak değil.

Uyuşturucu müptelası olarak değil.

Alkolik bir halle yaşamaya artık yeter denilebilsin.

Yepyeni bir Türkiye, yepyeni bir gençlik, yepyeni bir nesil yetişmeli..

O da, Kur’an nesli.

Onun için Akif ne diyor;

“Doğrudan doğruya Kur’andan alıp ilhamı

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı”

“Çağdaşlık” adı altında çürümüşlüğün millete yutturulmasına artık yeter demeliyiz.

En derin saygı ve sevgilerimle.