TERÖRLE MÜCADELE KAPSAMINDA DEVLETİN BÜYÜK İMTİHANLARI!? (III)

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten terörle mücadelede yıllardan beri imtihandan geçen devletimiz, son yıllarda bu imtihanı kazanmış durumda.

Zira terör odakları artık eskisi gibi yol kesmiyor, insanları soymuyor, kimseden haraç isteyemiyor...

Dağdaki teröristleri beslemek için halkın bütçesini gasp edemiyor.

Yani dört bir taraftan kıskaca alındığı aşikârdır ve gerçektir.

Nefes aldırılmıyor?

Amma velâkin devletin vermesi gereken mücadele yalnızca dağdakilerle münhasır değildir.

En önemli mücadele ve bu mücadelede başarılı olabilmesi için Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın da işaret ettiği gibi; “kokuşmuş” sistemin son bulması gerekir...

Çünkü yıllardan beri var olagelen kokuşmuş bir sistem söz konusudur...

Bu sistemle mücadele eden bir ülke var...

Ama ne yazık ki üstesinden gelebilme noktasında, hala da imtihanı geçebilmiş değildir...

Her ne kadar sınıfta kalınmıyorsa da, eksik notlar almaya devam ediyor...

***

Bakınız, her zaman burada kaleme aldığımız ve siz değerli okurlarımızla paylaştığımız ana strateji ve hakikatler zinciri şudur.

Hiç kuşkusuz ki Türkiye’yi geride bırakan en büyük etken terör ve terörist faaliyetlerdir...

Ve buna dair yürütülen mücadelenin kimi yapılar tarafından zafiyete uğratılmasıdır...

Ülkeyi çökerten diğer önemli bir etken de devletin ve iktidarların bünyesinde çöreklenmiş ve kokuşmuş bir sistemin gölgesinde kişisel rant uğruna faaliyet gösterenlerdir...

Bu yöndeki bakteriyel, ne hazindir ki vahim bir yapı ve kimliğe sahiptirler...

Çünkü bu kirli unsurlar, nam-ı diğeri bu fitne ve fesat unsurları, kendi rantını başkasının zararında görenlerdir.

Bunlar, gözle görülmeyen, elle tutulmayan bakteriler değildir.

Bunlar hem gözle görülüyor, hem elle tutuluyor.

Pozisyondan pozisyona giren münafık, bukalemun makam ve mevki işgal eden,  etkili ve yetkili zevattır…

Yani, bir kesim bürokratlardır...

Devleti, hükümeti, milleti kandırmacalar silsilesi içerisinde işini iş yapıp, milleti mağdur eden nice şahsiyetlerdir bunlar!?..

Bu itibarla diyoruz ki devlet ne yapıp yapıp terörle yapılan mücadele gibi “bürokratik engellerle de mücadele etsin...”

Engellere takılan bu bürokrasi devletin işlerini savsaklamak demektir, vatandaşı zor duruma sokmak demektir.

Rüşvetin zirvelere çıkmasına yol açmak demektir.

Hâsılı kelam.

Kesilmeyen olumsuzluklar silsilesi böylece devam ediyor...

Vatandaş bir an evvel işini bitirmek için bir yerlere rüşvetini verme hissini taşımak zorunda kalıyor..

Bürokratik engellerle birilerini de sebepsiz yere zenginleştirmeye yüz tutmaktadır.

***

Bakınız, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin 5 il kongresine Vahdettin Köşkünden canlı bağlantı ile katıldı.

“Asırlık vizyonla dengeleri değiştirdik” dedi.

Açıklamalarında muhalefet partilerinin siyaset anlayışına tepki gösteren Erdoğan “Bu kokuşmuş zihniyetten ülkeye fayda gelmez” ifadesini kullandı...

Erdoğan bu ifadesiyle, adeta kamuoyunu aydınlatmış durumdadır.

Müjdeleyici bir konuşma!...

Halk buna güvenerek teselli buluyor.

***

Eğer bugün terör varsa ki vardır.

Yıllardan beri devam ediyorsa ki ediyor.

Bunun temel kaynağı; iç siyasetin bozukluğudur.

Muhalefetin, özellikle ana muhalefetin bünyesinde beslediği bakteriyel unsurlardır.

Bu itibarla Cumhurbaşkanı diyor ki;

“Bu kokuşmuş zihniyetten ülkeye fayda gelmez.”

Yani dur demek gerekir.

Tabi elbette ki Cumhurbaşkanı bunu fark etmiştir.

Böylece halkın karşısına çıkıp sevindirici beyanlarda bulunuyor.

Yoksa halk, siyasi konuşmalara karşı hüsn-ü zan (iyi niyet) besleyip, her konuşmanın tamamını kabul etme saflığına girmez.

Ama her söyleneni de kemal-i itaatle araştırması, tahkikatı yapılmadan halk kalbine yerleştirmez.

Ancak Erdoğan’ın söylemlerini güvenle dinliyor, anlıyor, ruhi derinliklere kadar yerleştiriyor..

Öyle ümit ediyoruz ki Cumhurbaşkanı reformları yaparken, aynı düşünceyi icra edecektir...

Ki öyle diyor.

Büyük harflerle de yazılı medyanın sürmanşetlerinde, manşetlerinde şöyle diyor;

“REFORMLAR YAKINDA”

İşte bu reformların başını çeken; iyi bürokratları ülkenin her kesimine, her yerine, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya ülkeyi yöneten, idare eden iyi bürokratların atanmasının sağlanması, şaibelerden uzak, sicilleri tertemiz, halkı bürokratik engellerin sıkıntısına atmadan iş yapanları göndersin.

Millete cezalar kesilmesin...

Köy meraları durumunda olan vatandaşın gayrimenkulleri gasp edilmesin...

Araziler, üç beş tane sermayedara, çıkarcı, kişisel rantını herkesin zararında gören bazı müteşebbislere peşkeş edilmesin.

“Kaş yapayım derken göz çıkarma” misaliyle yola çıkılmasın.

Zira “Görünen köy kılavuz istemez.”

Bir yandan sanayileşme, istihdam yaratma adı altında üç beş tane neidüğü belirsiz para babalarına havadan halkın arazilerini hibe edip teşvik veren bakanlıklar, hem Allah nezdinde, hem de insanlar nezdinde kendilerini sorumluluktan kurtaramazlar.

Çünkü köylü vatandaşımız gelirlerini ancak hayvancılıkla sağlıyor.

Elinden mera gittiği zaman, hayvancılık da katledilmiş oluyor.

Evet, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı özellikle buna çok dikkat etmelidir.

Hayali arsaları, yani tapusuz, mesnetsiz arsaları tapulu gibi gösterip büyük meblağlar karşısında tahsis edenler araştırılsın.

Zira yıllardan beri bu işler yapılıyorsa devletin gölgesinde yapılan işlerdir.

Ve halkın cebine göz diken yolsuzlukların başucudur.

Gerçekten, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, bu tür olayların farkına varması gerekiyor...

Zaman kaybetmeden de, devletin Yüksek Denetim Kurulu’ndan bir teftiş heyeti gönderip, inceleme başlatmalıdır...

Bu yöndeki girişim; Diyarbakır dahil bölgede çok “kirli yapıların, nasıl faaliyet içerisinde” olduğunu ortaya çıkarır..

Yani atılan neşterle çok irin akar!...

Yeter ki hakikatlere odaklanılsın...

En derin saygı ve sevgilerimle.