TOPLUM BİR YÖNE GİDİYOR, DEVLET TOPLUMU BAŞKA BİR YÖNE SÜRÜKLEMEYE ÇALIŞIYOR!? (IV)

Sevgili okurlar…

Yazı başlığımız değişmiyor.. Ki sohbetimiz de aynı minvalde devam ediyor. Dördüncü gündeyiz.. Dün de ifade ettim..

Yazı başlığımız ve içeren mevzular genel itibariyle “toplumun kanayan” hadiselerini içermektedir…

Ve de toplumun her kesimini alakadar ettiği gibi, hitap da ediyor…

7’den 70’ine..

Yani çayırda, bayırda olan Çoban’dan tutun da, devletin en tepesindeki zevata kadar!

İster okumuş olsun, ister okumamış olsun, herkesi ilgilendiriyor..

Tabi parmak bastığımız hadiseler; “günümüzde” yaşananları kısm-i yönde içeriyor…

Ama özünde neden olup, müsebbip hanesinde olan, ülkenin yönetimindeki “müesses nizamın” söz sahipliğidir..

Hep ifade ediyorum..

Bir toplumun, bir devletin, bir yönetimin, siyasal ve sosyal yaşamın “uzun ömürlü” olabilmesi; hepsinin birbiriyle “imtizaç” etmesiyle mümkündür…

Aksi taktirde, zıtlar noktasında yol yürünürse, “ne istiklal, ne istikrar ve ne de istikbal” diye bir olgu ikmale gelmez..

Ömür de kısa olur…

Ki, “TOPLUM BİR YÖNE GİDİYOR, DEVLET TOPLUMU BAŞKA BİR YÖNE SÜRÜKLEMEYE ÇALIŞIYOR!?” başlığımızdaki ana vurgu; “Devletin Manevi” şahsiyeti değildir..

Kasıt, mevcut ve adına “müesses nizam” dediğimiz, sistemdir!…

Nerdeyse yüz yıldan beri devam ede gelen bir nizamdır…

Hem de çürümüşlüğü dibe vurmuş bir olgu…

***

Değerli okurlar..

Rota, güzergah ve rehber bellidir..

Çözüm reçetesi de orta yerdedir..

Yani, ne dünyayı ne de İslam’ın manevi bütünlüğünü yeniden keşfetmeye gerek yok..

Tarihsel geçmişi yeter de artar…

Onun için, ister siyaset dünyasındaki gelişmeler olsun, ister bürokraside olsun, ister demokraside olsun, ister nerede olursa olsun, bize her şeyden evvel “toplumsal bir milli kültür ve milli bir ahlak” gereklidir…

O da bizim; milli tarihimizde ve inancımızda mevcuttur…

Milli ruh, milli inanç!

Eğer ki bunlardan birisini toplum yitirirse, zaafa düşer, tez be tez kendini toparlayamaz!..

Özellikle de “istikrar ve istiklalini” elde edemez!

İşte o zaman toplumsal çürümüşlük kaçınılmazdır.

20 yıldan beri ülkeyi yöneten AK Parti ve AK Partinin başında bulunan muhterem Recep Tayyip Erdoğan’ın dirayetli tutumu tartışılamaz…

Yüksek bir ferasete sahip..

Kafasındakiler, beyni ve kalbiyle paralellik arz ediyor…

Ki nereye el atmışsa orada bolluk, bereket ve başarı sağlanmıştır…

Onun başarısındaki en büyük etken, samimiyeti ve ihlâslı tutumudur…

Onda aldatmaca yok diye düşünüyoruz.

Tabi tüm bunlara rağmen ne yazık ki parti içinde kimi yer ve zamanda kozmopolitleşen bir hal yaşanmakta olduğu da bir gerçektir…

Yanlış insanlar zaman zaman ön plana çıkmaktadırlar…

Ve yanlışları da dile getiriyorlar.

Ama heyhat!

Ne yapacaksın?

Cumhurbaşkanı bunlarla başa çıkamıyor mu diyeceğiz?

Yoksa eli mi yetişmiyor…

Veyahut da büyüklük göstererek idare-i maslahat mı yapıyor?

Onu bilemiyoruz.

Her zaman söylediğim gibi tekrar tekrar diyorum ki;

Cumhurbaşkanımızın büyük ferasetine, büyük siyasi dehasına şahsen ben hayranım.

Beğeniyorum ve destekliyorum.

Zaman zaman geç de olsa el attığı bazı önemli konular, yerli yerinde Cumhurbaşkanının haklılığını gösteriyor?..

Bu da, onun daha fazlasıyla milletin gönlünde yer edinmesine vesile olmaktadır…

Ama ne yapacaksın?

Keşke etrafındaki insanlar, Sultan Abdülhamid’in Yıldız Sarayı’na yerleşmiş gizli piyonlar ve yanlış insanlar gibi olmasaydı.

Sayın Cumhurbaşkanının, Sultan Abdülhamid gibi yerli yerinde tespitleri var.

Ve aldığını da koparıyor diye düşünüyoruz.

Gerek dış siyasette, gerek iç siyasette, nereye el atmışsa amacına ulaşmıştır…

Bundan dolayı tebrik ediyoruz, candan kutluyoruz.

Allah razı olsun diyoruz.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Önceki akşam, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından imzalanan bir kararname yayınlandı.

Beklenen bir kararname idi..

Ama ani gelişti.

10 Vali merkeze alındı..

20 İl’in valisi de değişti…

Şunu net söylemek istiyorum…

Valilerin değiştirilmesi kararı, yerli yerinde olmuştur..

Büyük bir kararlıktır…

Tabi benim değinmek istediğim bazı önemli hususlar var..

Onu kamuoyuyla paylaşmak istiyorum…

Değiştirilen valiler mutlaka değerli birer devlet adamı olduğu içindir ki; “Valilik rütbesine” kadar gelebilmişlerdir.

Yeni valilerimiz de mutlaka çok kabiliyetli, devletine, ülkesine, milletine bağlı değerli insanlardır.

Hasbelkader ister görev yerleri değiştirilen olsun, ister direk merkeze alınan 10 vali olsun, hepsi değerli..

Ama bir nokta insanın kafasında karışıklığa neden olmaktadır..

O da görevden el çektirilenler neden merkeze alındı?..

Yerlerinin değiştirilmesindeki amaç neydi?!

Ancak böyle bir soruyla karşılaşmak da istemiyoruz.

Neyse, bilen bilir.

Bir atasözü vardır;

“Sahibud-dari edrabihi”

“Ev sahibi herkesten daha fazla kendi evinin işini biliyor. Kimsenin müdahale etmeye haddi de yok, hakkı da yok…”

***

Ancak genel itibariyle baktığımızda, valiler kararnamesi bize göre yerli yerinde bir karardır.

Sayın Cumhurbaşkanımızı tebrik ve takdir ettiğimiz gibi Sayın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu da tebrik ediyoruz, takdir ediyoruz.

Kararnamenin hakikatini da kamuoyuyla paylaşıyoruz.

Ama bu konunun daha detayına girmek için bazı hususları da siz değerli okurlarımızla ve kamuoyuyla paylaşmadan geçmek istemiyoruz.

Çünkü, merkeze çekilen valilerle alakalı kamuoyunun pür dikkatini çeken noktalar vardır?!

Özellikle, kimi illerin valileriyle alakalı!

Örnek vermek gerekiyorsa…

Diyarbakır Valisi Sayın Münir Karaloğlu..

Yaklaşık 2 senedir Diyarbakır’da görev yapıyor…

Sevgili okurlar..

Görev süreci içerisinde yapmış olduğu iyi işler ile kötü işleri terazinin birer kefesine koyar isek ne yazık ki “yanlışlar, iyi olmayan haller” yüksek basar…

Aslında bir bürokrat..

Hele ki devleti temsil eden kilit noktada bulunan bir bürokrat…

İster bir ili yönetsin..

İster bir ilçenin kaymakamı olsun…

Herhangi makam ve mevkide olursa olsun; “nefis muhasebesiyle” kendini, kontrol etmelidir..

Kendini sorgulamalı…

Hz. Ömer’in dediği gibi…

Bürokratlarımız da;

“Ey Ömer!

Sen bugün Allah için ne yaptın?”

Bunu demeli ve bu düşünceyle hareket etmelidir..

“Yani kötülük mü yaptım, iyilik mi yaptım?” diye, kendi nefsini hesaba çekmelidir…

Karaloğlu, Diyarbakır’da görev yaptığı süreçte, çalışma yöntemlerinde tarafgir olduğunu, bölgecilik yaptığını, hatta memleketin en sevilmeyen insanlarıyla, “kol kola” yürüdüğünü biliyoruz…

Şaibeli bazı siyasi anlayışların etkisi altında kaldığını..

Onların adeta emir ve komutasında çalıştığını…

Hatta bazı yanlış iş çevreleriyle de birlikte hareket ettiğini bilen biliyor…

Ki bu hal ve tavırları Diyarbakır kamuoyunda yaygınlık kazanmıştır, konuşuluyor?!.

Bir valinin veya bir kayyımın veya bir kaymakamın veya bir emniyet müdürünün, her şeyden evvel devlet görevlisi olduğunu hiçbir zaman unutmaması gerekir.

Siyasetin güdümünde olmaması lazım…

Daima hukukun güdümünde, mesleğinin güdümünde olması gerekir.

Ne yazık ki, Karaloğlu ile ilgili bir medya gurubu olarak halktan almış olduğumuz bilgilere göre, kamu nezdinde edinmiş olduğumuz istihbarı bilgilere göre, kadim şehir Diyarbakır’da uyum içerisinde olmadı…

Memlekette sevilmeyen bir-iki siyasetçiyle veyahut daima memlekette hayat boyu şaibelerden kendini kurtaramayan bazı siyasi kimliklerle yol yürüdüğünü!…

Bazı feodal yapının Sayın Valinin gölgesine sığınarak halkın üzerine despotça hareket ettiklerini…

Ve bu despotların yaptıklarının yanlarında kar kalma halleri, hep yaşanmıştır…

Bu tespitler kamuoyuna yayılmış olup kesinlik kazanmış durumda.

Bunun yanı sıra masum ve devletin yanında, iyi düşünen, iyi anlayan, iyi çalışan insanlara da, töhmet gözüyle bakmış.

Bazı siyasi çevrelerin gammazlığıyla devletin yanında olan önemli bazı kesimlere de yan gözle bakmıştır.

Kem gözle bakmıştır.

Hatta husumet gözüyle bakmış durumda olduğunu kimse inkâr edemez.

O da inkâr edemez.

Öyle inanıyoruz ki,  İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu Beyefendi de mesleği icabı kimin ne yaptığını çok iyi biliyor?

Ve yapılanın yanlarında kar kalmaması gerektiği gerçeğiyle hareket ettiğini de biliyoruz.

Çünkü yerli yerinde tespitleri söz konusudur…

En derin saygı ve sevgilerimle.

HAYIRLI CUMALAR.