Görüş Bildir

TÜRKİYE’DE YIKICI SORUNLAR!? (II)

Sevgili okurlar...

Yazı başlığımız yerini koruyor, sohbetimiz ise kaldığı yerden devam ediyor…

Sıkıntılar büyük, mevzular ise derin…

Deştikçe irin akıyor..

Huzur verici, iç açıcı bir tablo yok..

Zihinler dağınık, fikirler ise çatışmalı..

Dün kısmi yönde, yaşanan ve yaşatılan bir çok mevzuyu ele aldık..

Yani bir ölçüde, “yıkıcı unsurlara” projektör tuttuk..

Gerek tarihten getirdiğimiz örnekler olsun…

Gerekse de günümüzdeki “batı düşkünlüğüyle” yaşanan yıkımlar olsun…

Özü itibariyle ana etken; dün olduğu gibi bugün de karşımıza hep “siyaset kurumu” çıkmaktadır…

Çünkü siyasetin himayesi altına almış olduğu, özellikle gelen giden birçok iktidarın ortaya koyduğu “batı ve batıla” endeksli politikalar “yıkımda” temel öğe olmuştur..

Hele ki kirli anlaşıya sahip çıkarcı, menfaatperest ve sinsi oyların sahiplerinin de “çatısı altına” alma hali; toplumu temel değerlerinden koparmaktadır…

Devletin de, yaşamın da her alanda; “zafiyetler” zinciri oluşturduğu gibi; kendisine has nüfuz üstünlüğüyle, “vesayet” yaratmaktadır…

Tabi bu genel bir analiz..

Ancak, Diyarbakır’ımıza özgü vaziyetin ikmaline bakıldığında “durum” pek değişmiyor…

***

Son 40 yılı ele alırsak…

Yani, ANAP döneminden bugüne gelirsek…

Genelde Güneydoğu özelde Diyarbakır’ımızda “siyaset” hep bir zümrenin tekelinde olmuştur…

Ve o zümre de; “kendi özgü” bir nüfuz yaratmıştır..

Hele ki o siyaset “iktidarı” temsil ediyorsa..

Yani “İktidar Partisine” mensup ise; “ruh âlemi” bukalemundan da öte bir karakteri sergilemeye başlar…

Çevresinde “yalaka” bir tayfa gelişir…

O da bir yerlere gelebilme adına önce “bürokrasinin” ipine sarılır..

Buradan kendine merdiven oluşturur…

Yüksek bürokrasiye ulaşabilmek için de, önce yerel bürokrasiyi kullanır..

Bir sonraki hamlesi, siyaset!…

Özellikle iktidar siyasetinin bünyesine “sızmaya” başlar..

Burada kendine yer edinir…

Ta Ankara’ya kadar; uzanır…

Devlet büyükleriyle yakınlaşır…

İktidarın ön planda yer alan insanlarına ulaşır…

Fırsat buldu mu “aile ilişkisi” yaratır…

“Kirvelik” kurar..

Sonra da kendisine özgü “nüfuz” sağlayınca, yerine döner..

Ankara’dan Diyarbakır’a döner ve başlar narayı atmaya…

Demokles’in kılıcı gibi, ahalinin üzerine çöreklenir..

Hal böyle olunca da der demez feodalite otoritesi hakim olur..

O zaman da; vay memleketin haline.. Vay kentte yaşayan mazlum insanların haline…

Racon keser, söylenmeye başlar…

Vay Ben iktidarın falanca kilit noktasındayım…

Vay ben filanca siyasetçinin adamıyım..

Vay ben şu bakanın akrabasıyım..

Vay ben şu bürokratın kirvesiyim..

Vay ben şunun dostuyum…

Attığı bu naralarla kendine palazlanma alanı yaratır…

Beri yanda, Ankara’daki büyük devlet adamları sanırlar ki;

“Bu adam dürüst, namuslu, şerefli, doğru bir adam…

Kent insanı onu çok seviyor..

Güçlü bir oy potansiyeline sahip…

Partiye kazanımı çok olur…

İktidarımıza güç verir…

Bizi kadim şehir Diyarbakır’da en iyi şekilde temsil eder”

İşte böylesi bir düşünce ve kanaat hasıl olur; Ankara’daki devlet büyüklerinde..

Ama gel gör ki; hiç de öyle değil…

Çünkü o kişi yalaka, kirli, memlekette hiç sevilmeyen, herkesin nefretle baktığı bir şahsiyete sahip…

Ki hal-i alem orta yerde!

* * *

İnanın, sevgili dostlar.

Güneydoğu Anadolu’da, özellikle Diyarbakır’ımızda, arsa mafyasından tutun da enva-i türlü yıkıcı sorunların baş müsebbibi bunlar..

Her taşın altından onlar çıkıyor…

Görüyoruz ki iyi niyetle çalışan birçok bürokratları dahi, kıskaca alıyorlar…

Ya işlerinden bıktırtıyorlar..

Ya da farklı argümanlar kullanarak, görev yapmalarını engelliyorlar..

Her ne kadar  devlet büyükleri “bunların kirli çarklarını, sinsi düşüncelerini, bukalemun yüzlerini” sonradan fark ediyorsa da; iş işten geçmiyor oluyor…

Çünkü bunlar, ranttan beslenen “sülükler” gibidir..

Dumanlı havayı seven kurtlar misali; hep kaos isterler…

Ki kendilerine ihtiyaç duyulsun..

Kimi emeline kavuşuyor..

Ama kimi de var, “silleyi yiyor?”..

Son yıllarda Diyarbakır’da Devlet büyükleri, böylesine yalakaları tanımakta geç bile kalsa, eninde sonunda “ensesinden” yakaladığı zaman, devletin pençesini vuruyor, alıyor, götürüyor.

* * *

Sevgili okurlar.

Dedik ya, ülkenin, bölgenin yani 7’den 70’e toplumun “yıkıcı sorunlarının” baş aktörü ve müsebbibi, “siyasettir..”

Ki bu siyasetin yereldeki feodaliteyle iş tutması.. Bilakis, nüfuz etme hali; en büyük yıkıcı unsur olarak karşımıza çıkıyor…

Bunlar, aşiret ağalığından tutun da, feodal yapılaşmaya kadar, siyasetin kilit noktalarına kadar gelen ve bir türlü ellerini devletin cebinden çıkarmayan rantiyeci unsurlar, dün olduğu gibi bugün de kadim şehirde cirit atmaktadırlar…

Şehrin sürekli “sorunlar” yumağı içerisinde huzur bulamayışının etkenlerinden biri de bunların varlığıdır…

Huzur vermiyorlar…

***

Bakınız, Diyarbakır Valisi Münir Karaloğlu..

Ki Kayyımlık görevini de yürüttü..

İçişleri Bakanlığı, görevden el çektirdi…

Merkeze müfettiş oldu…

Dün İl Valiliğinde “veda” organizasyonu vardı…

Valilik binasındaki bahçe kalabalık…

Sözde Valiyi uğurlamaya gelmişler…

Ne var ki, uğurlamaya gelenler arasında halktan kimse yok…

Var olan kişiler; Resmi dairelerde çalışan üst düzey bürokratlar…

Valilik ve Belediye çalışanları..

Ki onlara da “zorunlu katılım” emri verilmiş…

Bunların yanı sıra bir de, AK Parti İl ve İlçe Teşkilatından oluşan bir grup insan…

Amaç ne; Sayın Valiyle vedalaşma kalabalığı oluşturmak…

Bunu icra etmenin gayesi nedir derseniz, onu bilemiyoruz.

Ama biliyoruz ki, Vali bey bir kaç gün önce sessizce Ankara’ya gitti…

Ama sonra, Ankara’dan geri döndü…

Ve dün veda organizasyonu yapıldı..

Bir ölçüde gövde gösterisi..

Ortaya çıkan tablo, belli ki birilerine mesaj verme amaçlı!?..

Kime?

Onu Diyarbakır’dan alan “siyasi iradeye mi?”

Onu Diyarbakır’a layık görmeyen İçişleri Bakanı Süleyman Soyluya mı?!

Onu merkeze çeken kararnameye imza atan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mı?!

Ki mesajın açılımı da şu…

“Ben çok üstün başarılı(!) bir çalışma performansı gösterdim. Diyarbakır halkı beni bağrına(!) bastı.. Beni seviyorlar(!).. Bakınız insan seli oluştu; benimle vedalaşmak isteyen, helalleşmeye gelenler(!).. Ben seçkin bir bürokratım.?”

Gibi gibi zımni mesajlar..

Dikkat çekici olan da önemli bazı STK’ların o vedalaşma toplantısına gelmemeleri?..

Acaba niye?!

Dün de ifade ettim,  bugün yeniliyorum…

Sayın Karaloğlu’na ilişkin kararname…

Valilik ve kayyımlık görevinden el çektirilmesi..

Özellikle de “merkeze” alınıp müfettiş sıfatı verilmesi..

Yani, tenzil-i rütbeye layık görülmesi bize göre yerli yerinde bir karar olmuştur…

Her ne kadar gecikmeli olmuşsa da…

AK Parti özellikle Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı, Diyarbakır halkının çok büyük sevgilerine ve teveccühlerine mazhar olmuştur alınan bu kararla!

***

Şunu da net ifade etmek isterim…

Bizim kimseyle alıp veremediğimiz bir şey yoktur.

Ancak valilik gibi, kaymakamlık gibi, cumhuriyet başsavcılıkları gibi, emniyet gibi devletin kilit noktası durumunda olan kutsal makamlara ehliyet ve liyakat sahibi kimselerin atanması ve görevlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz…

Ahlaken ve karakteristik olarak halkı bilmeli, tanımalı, milli ve yerli ruhu taşımalıdır…

Ahlaklı ve karakteri oturmuş kendini taşıyabilen bürokratların bu makamlara getirilmesi; ülke için, millet için kaçınılmazdır..

Nefsani arzulara ve yanlış iradeye sahip olan insanların böylesine kilit noktalara getirilmemesi, bize göre iktidarın en önemli görevlerinden birisi olması gerekir..

Aksi takdirde iki günden beri yazımıza başlık olarak kullandığımız “TÜRKİYE’DE YIKICI SORUNLAR!?” ifadesinin taşıdığı anlamla, her daim karşı karşıya kalınır…

Vaziyet kaçınılmazdır.

Yani Türkiye’deki yıkıcı sorunlara neden veren yıkıcı unsurlardan iktidarlar kendilerini kurtaramazlar.

Onun için; bürokratların tarafsız ve objektif, samimi ve ihlâslı olmaları lazım…

Irkçılık ve bölgecilikten uzak durmalıdır…

Memlekette, özellikle ilimizde bilinen kirli, rantiyeci, vurguncu insanlar, siyasetin kilit noktalarına yanaştırılmamalıdır…

Onlara görev verilmemelidir…

Devletin önemli kilit noktalarına, atanmalarına müsaade edilmemelidir…

Çünkü bu noktada Güneydoğu insanı ve özellikle Diyarbakır insanı çok hassastır.

Hele hele Mezopotamya Bulvarını Batı Çevre Yoluna bağlayan 3 kilometrelik caddeye “Mesut Yılmaz Caddesi” adının verilmesi ve o levhanın oraya dikilmesine emir veren Sayın Vali Karaloğlu’nun bu husustaki yanlışı, Diyarbakır halkının dikkatinden kaçmamıştır…

Durup dururken; ne diye Mesut Yılmaz’ın adı!.

Yani başka bir devlet adamı yok muydu?

İllaki Rizeli mi olmalı?!

Elle tutulur gözle görülür devlete, millete bir hizmeti olmayan eski Başbakanlarından Mesut Yılmaz’ın adının oraya konulması gerçekten düşündürücüdür.

İşte bu durum hem İçişleri Bakanının, hem de Cumhurbaşkanının dikkatini çekmiş olması gerekir ki; gerekli müdahale yapıldı!

Bu itibarla bu husustaki tespitlerimize katılan okurlarımızdan önemli kesimlerden gelen itirazları doğrultusunda biz de bunları elbette ki kaleme aldık ve yazdık.

Zira vatandaş diyor ki;

“İlla ki bir devlet büyüğünün adı oraya verilecekse, niye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın adı konulmadı?..”

Ya da, Necmettin Erbakan’ın?..

Bölge insanı bunları seviyor, bağrına bastığı devlet büyükleri?!…

Elbette ki bu soruyu soranlar da kamuoyudur.

Biz de kamuoyunu temsilen bu soruyu devrik Vali Karaloğlu’na sormak üzere yazdık, çizdik.

Yanıt kendisinden gelmedi..

Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan yanıt geldiği içindir ki; “merkeze çekildi?”

Valilik önündeki vedalaşma organizasyonu çok mana içeriyor..

Yeni bir yerlere pazarlama…

Eee, Cumali Atilla’da da öyle oldu…

Çok büyük şaibeler yüzünden Diyarbakır’daki görevinden alındı..

Ki Ak partiye seçim kaybettirdi…

Uzun süre görev verilmedi…

Ama sonra “bir el” onu Ankara’nın en işlek ilçesi olan Altındağ ilçesine Kaymakam yaptı…

Der demez bu vaziyet, Vali Karaloğlu’na yakın bazı siyasilere bir mesaj mı içeriyor??

Yani “Ben buyum, bana sahip çıkın” diye bir hatırlatma mesajı anlamında yapılan vedalaşma şekli midir? diye düşünmemek, görmemek mümkün değil?!..

En derin saygı ve sevgilerimle.


Bu Makale 4727 kere okunmuştur.