“ALLAH’IN İPİNE SIMSIKI SARILIN!” (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımızın konusu Cumhurbaşkanının Çamlıca Camiinde cemaate karşı yapmış olduğu çok güzel konuşmasıyla ilgiliydi.

Zira Cumhurbaşkanımız, her şeyden evvel İmam Hatip kökenli biri olarak hadis ve tefsir bakımından geniş kültüre, bilgiye, ilme sahip birisidir.

Her zaman bu köşede yazıp söylediğim söz şudur.

Allah’a şükürler olsun ki bugün, 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye böylesi bir Cumhurbaşkanına sahip!...

Öyle inanıyoruz ki Cumhurbaşkanımız sözde ne ise özde de aynısıdır.

Ama ne yapacaksın?

Takdir-i ilahi mi diyelim veya Türkiye’nin makûs kaderi mi diyelim?

Nerdeyse yüz elli yıldan beri, yani Osmanlının son döneminden tutun da günümüze dek, başta Ulu Hakan Sultan Abdülhamit dahil olmak üzere ve günümüzde de Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan.

Taşıdıkları misyon, inandıkları dava, tüm ciddiyetleriyle çalışmalarına rağmen, devletin bünyesine sızdırılmış ehliyetsiz kişiler, zaman zaman söz sahibi oluyorlar.

O davaya inanmadıkları halde, ehliyet liyakat sahibi olmadıkları halde, bir yerlere getiriliyorlar...

Ne yazık ki, devletin o büyük adamlarının taşıdıkları misyon, bu nedenle bir türlü aksiyona dönüştürülmüyor.

Ve böylece gelişen evrede halk, hayal kırıklığına uğruyor.

Zira gerek Sultan Abdülhamit olsun, gerek bugünkü Cumhurbaşkanımız olsun…

Devleti, ülkeyi bir yerlere kadar getirmişlerdir.

Ama ne çare ki devletin içine sızdırılıp o büyük insanların etrafını saran liyakatsiz hıyanet şebekeleri, bir türlü o bedenden söküp atılamamıştır..

Arındırılamamıştır...

Devlete nüfuz eden bu yapıları temizleyebilme şansı bir türlü yakalanmamıştır..

Tabi, ağzı olan herkes konuşuyor.

Ama bir türlü gerçekler yakalanmıyor.

Bu tespitleri aktarırken, dünkü yazımızda da aynı stratejiyi benimsemiştik..

Cumhurbaşkanının okumuş olduğu ayet-i celilenin yüce meali ve ayetin sonu itibariyle 1445 sene evvel vahiy olarak gelen bu ayet-i celilenin günümüzde de aynı tazeliğini muhafaza ediyor olması, elbette ki dikkat çekicidir.

Devrisaadette Resul-i Ekrem (S.A.V)’in sahabelerle Medine’deki yaşamını anlatan bu ayet günümüzde de aynı hali yaşamaktadır.

Ayetin son bölümü İslam ümmetini şöyle ikaz ediyor;

“Allah’ın üzerinizdeki İslam nimetini düşünün ki cahiliyet devrinde birbirinizle düşmanlar iken o sizin kalplerinizin arasında ülfet (yakınlık) sevgi ve birbiriyle kenetlenme meydana getirdi de onun nimeti sayesinde din kardeşleri oldunuz...

Hem siz ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da oraya düşmekten sizi İslam ile o kurtardı.

İşte Allah size ayetlerini böylece açıklıyor ki doğru yola eresiniz.”

Evet, ayetin başında geçen “hep birlikte” ifadesi, kollektif şuurla yaşamanın gerekliliğine işarettir.

Allah’ın (C.C) rızasını kazanma sath-ı mailinde herkes tek bir vücut olmalı, yürekler hep aynı gaye için birlikte atmalıdır.

Nur suresinin 31. Ayetinde;

“Hep birlikte tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz” buyururlar.

Tevbenin bile birlikte yapıldığı takdirde kurtuluşa vesile olacağı vurgulanmaktadır.

* * *

Bu itibarla diyoruz ki Cumhurbaşkanının Kur’an hükümlerine dayalı bu tespitlerine katılmayanlar, ister muhalefet olsun, ister iktidarın mensupları olsun, her kim olursa olsun.

Büyük gaflet çukurlarından kendini kurtaramamış varlıklardır.

Konuşulan, kim tarafından olursa olsun hak bir konuşmadır.

İsabetli ve hak bir davanın kanıtlayıcı bir delilidir.

Tüm bunlara rağmen, AK Partinin hükümetteki bazı bakanlarının uygulamakta oldukları siyaset bize göre hiç de iç açıcı değildir.

Zira Cumhurbaşkanının her zaman gerek açıkça ve gerekse imalı yollarla söylediği sözler, “halkı devletten küstürmeyin, ülkenin en ücra köşesindeki en sıradan herhangi bir aileye bile gidin, dertleriyle dertlenin. Herkesin dertleriyle dertlenin.

Yoksa tam tersine milletten uzak durursanız veyahut insanlara kuş bakışıyla bakarsanız ya da insanları huzurunuza bile kabul etmezseniz, siz hem kendinize, hem iktidarınıza ihanet etmiş olursunuz ve bizi yıpratmış olursunuz.”

Bu sözleri tüm medya unsurlarında yayılmaktadır.

Ama ne çare ki özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu, özellikle Diyarbakır’ımızdaki parti siyaseti hiç de, Cumhurbaşkanının “misyonu” paralelinde, yürümüyor..

Çünkü, iç açıcı değildir.

Gelen giden bazı bakanlar, özellikle yatırımcı bakanlar, sadece belirli bir kesimin daveti üzerine Diyarbakır’a geliyorlar.

O insanlar, çok yakından tanıdığımız kimlikler olduğu halde, uzaktan yakından AK Parti misyonuyla alakaları yoktur.

Herhangi bir istihdama, iş geliştirmeye, işçi çalıştırmaktan yana bir düşünceleri de söz konusu değildir.

Ancak devleti, iktidarı kullanarak “yatırımcılık” adı altında devlet arazilerini zuladan ele geçirip, yatırımcı istihdamcı kesimlere satarak, rant temin ediyorlar..

Bu arazileri yüksek bir bedelle satıyorlar.

Ve bununla da yetinmeyerek ayriyeten “yatırımcı, müteşebbis” olarak devletten büyük çapta teşvik alıyorlar.

Halk, bu çerçevede beklentilerini o bakanlardan görmüyorlar.

Çünkü gelen bakanlar ablukaya alınıyor ve halk da onlara ulaşamıyor.

Hani diyorlar ya;

“Olan oldu bizlere” misaliyle yola çıkarsak…

Evlere şenlik, nazar değmesin!

AK Partililere değil, AKP’lilere her şey mübarek olsun diyoruz.

Ama olayların peşini de bırakmıyoruz.

En derin saygı sevgilerimle.