Görüş Bildir

“DEF-İ MEFÂSİD, CELB-İ MENÂFİDEN EVLÂDIR” (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbetimizde başlık olarak kullandığımız ifadenin bugün ikincisini kullanıyoruz.

Toplumu gerçek bir toplum olarak yakalayabilme şansı, öncelikle “def-i mefasid” kavramını ön plana almaktan geçer.

Yani öncelikle fesat çıkaran, bozgunculuk yaratan ne kadar küfür sistemleri varsa onları meşru kılan başta sekülar hayat dahil olmak üzere bu sekülar hayatı dış mihraklar adına savunan içimizdeki piyon ajan medyanın bu memleket sathında sesinin susturulması önemlidir.

Hem de çok önemlidir.                    

Devletin meşru güçlerinin ki başta iktidarın, özellikle milli iradeyi gerçekleştirme amacıyla bu fesat yuvalarını tez elden ülkeden temizlemeleri gerekir.

Demokrasiden bahsediyoruz.

Peki, gerçekten demokrasi kelimesinin bu memlekette kullanılmasının amacı milli iradeye dayalı mıdır?

Hayır, kesinlikle tam aksidir.

Zira demokrasi, fikir özgürlüğü, bilmem vs. vs. gibi kavramlar, Sözcü ve Cumhuriyet Gazetesinin savunma kalkanıdır.

Birgün Gazetesinin kirli planlarıdır.

Bir de görsel medyanın hal-i pür melalini göz önüne alırsak, artık bu memlekette “demokrasi” kelimesinin kullanılması veyahut geçerlilik kazanması, bize göre gelen giden muhafazakâr iktidar partilerinin milli iradeyle bağdaştırılmayan bir halidir, bir biçimlendirilmesidir.

Toplumun milli iradesine yapılan manevi bir işkencedir.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Her nedense yukarıda saydığım bu sekülar, laikçi, Kemalist anlayışın savunucuları, yani mason localarının birer temsilcileri, Diyanet İşleri Başkanı muhterem Ali Erbaş Beye kafayı takmışlar, tabiri caizse topa tutuyorlar.

Örneğin; dünkü Yeni Akit Gazetesinin manşetine taşıdığı çok önemli bir haberi sizinle paylaşalım. 

Bakınız, haber ne diyor?
“ERBAŞ ÜZERİNDEN İSLAM KARŞITLIĞI”

“Türkiye karşıtı küresel ittifakın piyonu, zillet çetesi, Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden toplumu ayrıştırıcı bir psikolojik harp taktiği uyguluyor.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş üzerinden köklü kurumu adeta ablukaya alan ve bypass etmek isteyen fonlu medya ise her gün onlarca çarpıtma haberlerle itibarsızlaştırma kampanyası yürütüyor.”

Gerçekten de öyle değil midir?

Sözcü Gazetesinin manşeti şöyle;

“LAİKLİKTE İNAT EDİYORUZ, ASLA VAZGEÇMİYORUZ”

Cumhuriyet Gazetesinin manşeti ise aynen şöyle diyor;

“ŞERİAT ÇIĞLIĞI ATIYOR”

Yine Cumhuriyet Gazetesinin bir diğer manşetinde;

“FETRET DEVRİYMİŞ” ifadesi kullanılıyor.

Birgün gazetesi de “PLAN DEDİKLERİ BETON VE DİYANET” manşetiyle karalama kampanyasına dahil olmuş.

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Din adamlarına karşı, Diyanet İşleri Başkanlığına karşı, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a karşı böylesine bir davranış gerçekten kabul edilemez.

Açık ve net olarak, devletin, milletin, ülkenin tarihi düşmanı olan Fransa’nın içimize ihraç ettiği böylesine hıyanetin savunucuları ne derecede bu memleketin vatandaşı olabilirler ki?

Ne derecede milli ahlakla bağdaşabilirler ve Türkiye insanı sayılabilirler?

Bu itibarla diyoruz ki;

Türkiye’nin artık yüz yıllık bir fetret devrinden kurtulması gerekir.

Dostunu dost olarak, düşmanını da düşman olarak tanımalıdır.

Karma politikayla, birilerine hoşgörü gösterme adına “vay bu demokrasiymiş, vay bu laiklikmiş, vay laiklik dinsizlik demek değilmiş” gibi dolma ifadeler veyahut siyaset adamlarının dişlerinden dökülen bu inciler, hiç de hayra alamet değildir.

Yıllardan beri yazıyoruz, çiziyoruz ve diyoruz ki;

Kesinlikle en mütekâmil nizam, sistem, yüce İslam dinidir.

Onun dışında gerek dahilde, gerekse hariçte olsun..

Hiçbir rejim, hiçbir sistem, hiçbir hukuk anlayışı İslam dininin yerini tutamaz.

İslam, bir memlekette var olduğu müddetçe ecnebilerden adalet adına, hukuk adına yabancı toparlama düşünceleri o ülkeye enjekte etmeye çalışmak, ülkeye ihanettir.

“El İslamû hu vel İslam”

İslam, ancak bu İslam’dır.

Cenab-ı Allah İslam’ı zaten Kur’anda tanımlamıştır.

Nereye gidiyorsunuz sizi gidi kefere-i fecereler ve piyon uşaklar?

Daha yetmez mi?

Sizin anladığınız laikliğin İngilizce’deki karşılığı Sekülaristliktir.

Avrupa dillerinde sekülarist olarak tanımlanan bu kavram, mutlak dinden ayrılma kavramıdır.

Dolayısıyla devletle milleti de birbirinden ayırmaktır.

Zira din milletinse, devlet de milletindir.

Millet dinsiz olamadığına göre haybe hay devlet de dinsiz olamaz.

“Devlet işi ayrı, millet işi ayrı” diyen bir siyaset, hiçbir zaman kendi halkıyla, seçmeniyle dürüst olmayan bir siyasettir.

Zira Sekülarizm’in manası “lâ diniliktir”.

Elmaniyet ise din düşmanlığı demektir.

Din; siyasetten, ekonomiden, toplumsal düşünceden uzaklaştırılırsa, o millet kiminle uzlaşabilir, neyle meşgul olabilir?

Demek ki hiçbir zaman din devletten ayrılamaz, devlet de milletten ayrılamaz.

Dolayısıyla milli irade hâkimiyeti Sekülarizm’i, laikçiliği kesinlikle kabul etmiyor, yasaklıyor.

Benim siyasetim ve siyaset adamım, ne kadar gerçek dışı olarak bu işin savunucusu olursa olsun, hiçbir zaman gerçekçilikle bağdaşamaz.

Laiklik ancak Hıristiyanlık dinine aittir.

Kiliseyle papazlar arasındaki bir anlaşma veya anlaşmazlık bağıdır.

İslam dininin yerine de geçemez.

Bu itibarla yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim “Hicr” suresinin 9. Ayeti ile “Tevbe” suresinin 30. Ayetinde aynen şöyle buyuruyor;

Hicr suresi 9. Ayet;

“Biz Kur’anı sana indirdik ve Kur’an hükümlerini kıyamete dek korumaktayız.”

Tevbe Suresinin 32. Ayeti ise mealen şöyle;

“(İnkârcı gruplar) ağızlarıyla (boş ve mesnetsiz söylemleriyle) Allah'ın nurunu (Kur'an'la gönderilen hakikatin aydınlığını karanlıkla) söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler hoşlanmasa da Allah, nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.”

Bizim burada âcizane tavsiyemiz ve görüşümüz, Diyanet İşleri Başkanımız muhterem Ali Erbaş’ı içine sindiremeyen hain planların plancıları karşısında yalnız bırakmayalım, savunalım.

Eleştiri gerektiği yer ve zamanda ise yapıcı eleştirilerimizi yaparız.

En derin saygı ve sevgilerimle.


Bu Makale 3905 kere okunmuştur.