İSLAM MEDENİYETİ EŞİTTİR İNSAN CİBİLİYETİ!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

“İSLAM MEDENİYETİ EŞİTTİR İNSAN CİBİLİYETİ” başlıklı yazı serimiz, öyle görünüyor ki, bir kaç gün devam edecek…

Kelime kavramları itibariyle anlamlıdır..

Mefhumu kapsamlıdır..

Ki tarihimizin derin sayfalarında da "yaşanan ve yaşatılan" gerçekler karşısında yazılmıştır…

“İSLAM MEDENİYETİ EŞİTTİR İNSAN CİBİLİYETİ..”

Bu gerçek tarihi bir manzumedir ve şablonlaştırılmıştır.

Tarih boyunca da insanlığa sunulmuştur.

Buna Kur’an şablonu denir.

Buna Hz. Muhammed (S.A.V)’in mucizeler şablonu denir...

Netice itibariyle buna insanlığın kurtuluş projesi de denilir…

Ki bunun yolu da İslam medeniyetinden geçiyor.

Dünkü yazımızda da örnekler getirmiştik…

Peygamber Efendimiz Resulullah (S.A.V)’den başlamak üzere dört halife-i raşidinlerin plan projelerine bakarak, zerre kadar İslam gerçeklerinden sapmayan bir gerçekler manzumesinin insanlığa sunuludğunu ifade etmiştik…

Tarih, hiçbir zaman bunu inkâr edemez.

İşte bu Kur’an şablonu, mucizeler silsilesi olan İslam medeniyeti, elbette ki şeytanlaştırılmış yeryüzünü, insi ve cinni şeytanları rahatsız etmiştir.

O günden günümüze dek ve bundan sonra da ta kıyamete dek birbirine karşıt olarak hak ile batılın mücadelesi olmuştur.. Ve olacaktır.

Hakla batılın mücadelesi elbette ki yalnızca günümüzde değil, tarihten gelmiştir…

Ve kıyamete dek de sürecektir.

Her zaman bu köşede yazdığımız gibi yüce kitabımız olan Kur’an-ı Azim’den almış olduğumuz talimat ve direktifler çerçevesinde ders-i ibret olarak bildiğimiz tarihi gerçekleri dile getirmekteyiz…

Ama ne çare ki günümüzdeki siyaset, özellikle İslam dünyasını eline geçiren piyon ajanların siyaseti…

Ki Osmanlının yükselişinden inişine geçme siyaseti…

Özelliklen de Tanzimat Fermanı adı altındaki çöküş siyaseti…

Ve taki Sultan Abdülhamidin tahttan indirilişine kadar…

Cumhuriyetin kuruluşundan, 1950’deki Demokrat Partinin iktidarına kadar…

Velhasıl, günümüze gelen ve uygulanan yanlış siyasetler zinciri; "hep" toplumsal yıkımlara ve erozyonlara neden olmuştur…

Kurulan piyon ajanlık siyaseti, batıl ve mutlak bir çağdaş cahiliye üzerine kurulmuştur…

Aldatmacadan ibaret politika ve siyaset güdülmüştür…

Bu da bir gerçektir ki 1566’da Kanuni Sultan Süleyman’ın vefatıyla inişe geçen Osmanlı ne yazık ki İslam’dan her gün biraz daha yavaş yavaş elini gevşetmiştir…

Kanuni Sultan Süleyman’ın Yahudi asıllı ikinci karısı Rukeslana’nın devlet işine müdahalesiyle bu iniş başlamıştır.

Ve bize göre Kanuni Sultan Süleyman’ın vefatından sonra devlet işlerine el uzatan Sultan Rukeslana, kesinlikle "Yahudilerin" namı hesabına, faaliyet göstermiştir.

Devleti şeklen olmasa da, hükmen Yahudilerin boyundurluğu altına almıştır…

“Devlet-i Osmaniye’nin izmihlal bidayeti” adını taşıyan Dr. Ali Muhammed Sallabinin kitabında "bu durum" net olarak yazılmış ve merak eden, oradan detayıyla okuyabilir.

Arapça olan kitabın 305. sayfası bizi net olarak kanıtlıyor.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Meramımızın, sadetine gelirsek!…

Hadaret-i İslamiye denilen İslam medeniyeti ne vakit ki karma olarak şablonlaştırılan, İngiliz ve günümüzdeki ABD’nin, hatta tüm haçlı, Siyonist ve kapitalist sermayesinin hazırlamış olduğu plan ve projelerine "dahil" olunca, tabiri caizse "teslim bayrağı" çekti…

Nitekim bu teslimiyetle, siyonizmin, emperyalizmin tüm plan ve projeleri şablon haline getirilerek, İslam dünyasının "rejimlerine ve yönetimlerine" enjekte edildi…

Sarmaşık misali, dört bir tarafı sardı…

Ki kurulan devletler olsun, devletçikler olsun, bir proje dahilinde başlarına iradesiz, kötü niyetli "uşak" misali, piyon şahsiyetleri getirerek, hakimiyetlerini sürdüre gelmişlerdir..

Özellikle Türkiye’deki bu şablonlu planlayıcılar, özellikle İslam’ın bünyesine taşıyamadığı ne kadar kazurat-ı beşeriye varsa, onlara öncelikle meşruiyet kazandırmıştır...

Başta insana sarhoşluk veren içkiler…

Peşi sıra, zina, uyuşturucu ve fuhuş… Hele hele faiz denilen yıkım, bunların ana kaynağı olarak, toplumsal dengeyi tar-ü mar etmiştir..

Nitekim, bu sayılan nesnelerin hiçbirisi yüce İslam’ın kıyısından kenarından geçemezken, ne yazık ki günümüzde bakıyoruz ki meşruiyet verilmiştir?

En hazin olanı da, bunları yapmayanlar "eğitimsiz, cahil, gerizekalı" olarak görülmeye çalışılmıştır..

Maalesef; ne kadar canavar ruhlu, maymun tıynetli insanlar varsa, bu tür haletleri "onaylıyor ve piyasaya" sunuyorlar.

Böylece devlet, ne idüğü belirsiz bazı anlayışların hegemonyasına geçiyor..

Hâkimiyet onların tasallut ve ceberut dayatmalarına hizmet ediyor…

Gerçekten Türkiye, karşı karşıya kaldığı belalı kaynakların var oluşuna müdahale edemiyor..

Toparlayamıyor…

Pek tabi ki ekonomiksel olarak hiçbir alanda da ilerleme kaydedemiyor.

Hele hele ekonomiksel olsun, teknolojik bir hayat sistemi olsun, tümüyle her şeyden uzak!….

Ülke terör odaklarının çeşitlerinden tutun da, diğer kaos yaratan unsurların varlığına kadar?

Ki daha neler neler...

Ama tüm bunlara karşı bir babayiğit çıkıp “Ben milletimin iradesini kullanıyorum…Sık sık siyaset dilinde adı geçen demokrasiye, memokrasiye inanmıyorum.. Çünkü demokrasi denilen rezalet 31 Mart yerel seçimlerini ne hale düşürdü? Nasıl dayatmaya dayalı zorbalıklar yaşanıyor?  Sandıklardaki hırsızlıklar, usulsüzlükler ve esassızlıklara artık dur denilmeli..” diyemiyor!…

Devletin siyaset dili, bir türlü kendini böylesine zayıf iradeli politikalardan kurtaramıyor.

Başta anlatmaya çalıştığım gibi, Osmanlının çöküşe geçme hikayesi, Kanuni Sultan Süleyman’ın vefatından sonra başladı…

Devlet sözcülüğünü ele geçiren, devlet sırrına muttali olan Yahudi asıllı Rukeslana’nın söz sahibi olmasından itibaren, devlet bir türlü kendini toparlayamadı…

Hiçbir alanda da ne yazık ki ilerleme kaydedemedi!?..

O tarihten günümüze kadar "kirli bir çark ve şablon" oluşturuldu..

Devleti yönetenler ne kadar iyi niyetli oldularsa da, kurulan dış orijinli şablonların dışına çıkamadılar…

Onun için ülkenin bölünmez bütünlüğü, milletin birlik ve beraberliği, her ne kadar İslam inancına dayalı olarak devam etmeye çalışıyorsa da, fakat müesses nizam, yani mevcut, kokuşmuş sistem, geçit vermiyor.

* * *

İşte bakınız 31 Mart’taki seçimlerin ne idüğü belirsiz dayatmalar yüzünden YSK bir türlü altından çıkamıyor.

Zira Cumhurbaşkanının dediği gibi “Tarihi CHP’nin kasıtlı ve ideolojik hileleri ne yazık ki günümüzde seçim sandıklarına da yansımıştır.”

Özellikle İstanbul’da ve diğer bazı illerde...

Peki, bu nasıl oluyor?

Kimse buna çare bulamıyor.

Her zaman vicdanlarına dayanarak ve danışarak yazılan eserler, CHP’nin kimliğini ortaya koydukları halde, rejim Kemalist bir rejim olma hasebiyle CHP’nin tüm pisliklerini kapatıyor?

Salt çoğunlukla iktidara gelen muhafazakâr partilerin de her dönem önünü kapatıyor.

Ama diyeceksiniz ki muhafazakâr dediğiniz partiler hangisi?

En güvenilir Demokrat Partiden tutun da, son olarak AK Parti’ye kadar.

Partilerin bünyesine sızdırılmış, ne idüğü belirsiz, kötü niyetli, nice piyon devşirmeler, partileri ele geçiriyor, söz sahibi oluyor ve parti liderlerini kendine rahatlıkla dinletiyor ve bildiğini okuyorlar.

Hal-i âlem meydanda.

Bu sayfada her şeyi her zaman dile getirecek şansa da sahip değiliz.

Allah’a ısmarladık demekten başka bir şey diyemiyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle...