İSLAMSIZ BİR SİYASET KAPİTALİZMDİR..!!! (II)

Evet sevgili okurlar!

Dünkü sohbet yazımızda sizinle paylaşmak istediğimiz ülke meselelerinin ana çizgisi memleketin yüz yıl değil, nerdeyse yüz elli seneden beri yaşadığı zorluklara ilişkindi..

Ki problemler diz boyu…

Gelen giden hiçbir siyasetçi realiteli bir siyasetle halkı ikna edememişlerdir.

Buna rağmen halk da siyasi manevralara inanmış ise de beklediğini bir türlü yakalayamamıştır.

Millet inandığı kutsal değerlerden kasıtlı olarak saptırılmış, hedefler şaşırtılmış, batı emperyalizmin seküler anlayışıyla başbaşa bırakılmıştır...

Batıla odaklı yola çıkmış bir siyaset, halkı nerdeyse bölünme noktasına kadar getirmiştir...

Tefrika, bölünme, bölgecilik dahil olmak üzere adeta bu topluma oyunlu tezgahlar kurulmuş, aileler bile bugün nerdeyse çözülme durumuna girmişlerdir.

Fakir, yoksul, perişan insan kesimi, hep dışlanmıştır..

Sahip çıkan olmamıştır...

Zengin, kapitalist, liberal anlayışa sahip siyaset ve siyasetçi, İslami inanç bakımından mustazaf toplumun zayıf kesimlerine hiçbir şekilde sahip çıkamamıştır.

Sistem sayesinde güçlü daha güçlenmiş, zayıf daha da zayıflamıştır.

Kapitalist sistem, faizcilik, riba ile uğraşmış hep servet üstüne servet kazanmıştır..

Zaruriyet içerisinde kıvranıp duran halkın proleter kesimi ise yoksulluk içerisinde cimri ve kapitalist sermayeye karşı kin ve nefret beslemiştir..

Hal böyle olunca da, halk bir türlü inanç nokta-i nazarında ittifak edememiştir.

Şimdi on yedi yıldan beri iktidarda bulunan AK Parti’nin siyaseti ne yazık ki halkı ikna edememiştir...

Halk her gün biraz daha iktidar partisinden, uzaklaşmaktadır...

İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Adana, Hatay gibi büyükşehir belediyelerinin Cumhuriyet  Halk Partinin eline geçmesi kesinlikle Parti’nin çalışmaları sayesinde olmamıştır..

Başarı CHP’nin siyasetinde değil..

Halk, herhangi bir gönül bağıyla bu belediyelere oy vermemiştir.

Ancak tek kelimeyle şunu diyebiliriz ki;

AK Parti bu belediyeleri AK Partilik inancıyla değil, AKP’lilerin inancıyla kaybetmiştir...

Çünkü bu AKP’liler davranışlarıyla seçmenleri küstürmüş, muhafazakarları küstürmüş ve her bakımdan milletin nefretine sebep olmuşturlar..

Millet çaresizlik içerisinde istemeye istemeye kerhen de olsa AK Parti’ye değil, Halk Parti’ye yönelmiştir.

Gerçekten bu memleketin bir gerçeğidir.

Ama hala da ne yazık ki AK Parti bir türlü kendini toparlayamıyor, “devaili devriye” yani kamu kurum ve kuruluşlarındaki memurların halkla bir türlü imtizaç içinde olmamış, olmuyor ve olmayacağa benziyor...

Vatandaş, devlet dairelerinde “çalışma gerçeğiyle” karşılaşamıyor..

Çünkü, rüşvet başını almış gidiyor.

Karşılıksız iş ve işlemler yapılmıyor...

İlla ki çıkar, illaki rant, illaki menfaat...!

Yaşananlar karşısında İnanan bu memleket insanı, AK Parti’den istediğini bir türlü alamıyor.

Keşke Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan’ın zaman zaman değindiği memleket meseleleri, gerçek manada fiiliyata dökülse..

Olaylara el kolunsa...

Belki o zaman memleket, halk, insanlarımız Cumhurbaşkanına güvenerek, inanarak yeniden aynı o saflara dönebilir.

Bize göre; bu elzemdir!...

Tarihten bir örnek getirmek gerekiyorsa...

Tanzimat Devri’ndeki satılmış ajan piyonların devletin içine sızdırılmış, devlet adına attıkları imzalar tamamiyle devlet ve milletin aleyhine olmuştur...

Nitekim o dönemin usta edebiyatçısı, şair ve yazar Ziya Paşa, Tercii Bend isimli kitabının önsözünde;

“Tanzimat döneminde dini kayıtsızlığın ahlak-i milliyeyi ifsad ettiğini” söylemiştir.”

Ziya Paşa o seri yazılarında şöyle devam etmektedir:

“Ahlakı milliye ne yazık ki fasit  oldu, yani milletin ahlakı bozuldu ve bugünkü devletimizin her şubesinde yeis, umutsuzluk ve üzüntüyle görülen fenalıkların tamamı işte bu kaynaktan doğdu.

Ricarı devlet (devlet adamlarının) beyninde dinsizlik modası muteber olup bu avama, kamuya , kadınlara ve hatta çocuklara  kadar sirayet etti.

Hatta namaz kılmak, oruç tutmak gibi İslami farzları yerine getirmek bunlar için ahmaklık ve fıskı fücur işlemek de akıllılık sayıldı.

Bir kere bu kaide düsturul amel olunca (kendilerine herkes bunu ilke edince) diğer uygunsuzlukların hepsi birbirini doğurmakla şu yirmi otuz sene zarfında ahlakı milliye o dereceye geldi ki; babalarımız mezardan kalkıp bizi görseler elbette kendi evladı olduğumuzu tanımayazlar.

Belki fikirlerimize hayretler içerisinde bakıp mesela gazetelerimizi islahat ve terakkiyat görüntüleri ile dolu olduğu halde bizim devamlı geri gittiğimizi ve dini İslam üzerine iddia ile beraber onun emir ve yasaklarını tanımayışımızı görür...

Avrupayı taklitle ileri gitmek iddiasında bulunduğumuz halde, Avrupa’da görülen kanunlara riayet sanayinin terakkisini sebeplerinden hiçbirisini taklit etmedik...

Ancak tiyatro yapmak , baloya gitmek, zevcesini, eşini kıskanmamak, taharetsiz gezmek gibi şeylere yöneldik... Osmanlılara mahsus olan mürüvvet, hamiyet, edep, acize, merhamet, hukuka riayet, misafire hürmet, diyanet, emanet, cesaret gibi güzel şeyler günden güne içimizden çekildi...

Cehalet, zillet, denaet, irtikap, hıyanet, hırsızlık gibi varlıkların içimize konulması revaç buldu...”

Netice itibariyle, Millet, toplum bu hale düşmüştür.

Ki bunları yüz elli sene evvel Ziya Paşa tespit ederek, kaleme almıştır...

İnanın sevgili dostlar!

Bu tespitler bugün katbekat daha fazla geçerlilik kazanmaktadır.

Ziya Paşa yine bir şiirle uyarıyor ve diyor ki:

“Taklit için aslını unutma

Milliyetini hakir tutma!

Adam ol adam!”

En derin sevgi ve saygılarımla…