İSTANBUL SÖZLEŞMESİ EMPERYALİZMİN GERÇEK FİTNESİDİR!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi dünkü yazımızda da sizinle paylaşmak istediğimiz temel gerçek ve ana strateji, yeryüzünde özellikle İslam dünyasında kadının yeri; çağdaş medeniyetler üstündedir..

Çünkü kadın; anne olma hasebiyle elbette ki Hz. Adem’in eşi annemiz Hz. Havva’dan gelen üstünlük vasfına sahiptir...

Ki, kıyamete dek..

Tabi, inançlı kadının payı da yüksektir...

Bu itibarla kadının yeri Kur’an’da tesettürdür.

Yani kadın fıtratına uygun yakışır bir giyim kuşamdır.

Bununla beraber eşinin, ailesinin ebediyete dek şefkat ve merhamet timsalidir.

Kadını “özgürlük” adı altında cibilliyet ve fıtrat karakterinden çıkarıp bir “emtia” haline getiren “cinsel obje” olarak sunan Avrupa’nın ahlaken sukut ettiği bir medeniyette kadının yeri yoktur ve olamaz da.

Zira kadın, tesettür yani giyim ve kuşamı koruyamıyorsa zilletten, manevi esaretten, bir emtia olmaktan, sefalet ve perişanlıktan kendini kurtaramaz..

Bu itibarla kadının yeri Avrupa ahlaksızlığının kadına sözde vermiş olduğu hürriyet, özgürlük, serbestiyet,  tamamen İslam medeniyettin tersidir.

Bilakis vahşettir ve zillettir.

Kadını aşağılamaktır ve hor görmenin de ötesindedir.

Bakınız Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri “Lem’alar” isimli kitabının 17. Lem’anın Beşinci Notasında şöyle diyor;

“Yanlış anlaşılmasın.

Avrupa ikidir.

Birisi İsevilik din-i hakikisinden aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-yi beşeriye (insanlığın toplumsal hayat biçimlendirilmesi) yararlı teknolojisi önde gelir.

Adalete ve hakkaniyete hizmet eden kanunlarıdır.

Biz böyle bir Avrupa’yı eleştirmiyoruz.

Zira o Avrupa çağdaş bir san’at ve teknolojiyi medeniyet olarak insanlığa sunuyorsa Hz. İsa’nın dinine bağlı gerçek bir Avrupa olarak tanınmaktadır.

Böylesine bir Avrupa muhatabımız değildir.

Zira o da bizim gibi düşünüyor.

Ancak tabiatın, doğanın zulmetiyle karanlığı altında medeniyetin kötü tarafını insanlara güzel olarak gösterip, insanları beşeriyetin girdiği sefahet ve dalalet çukuruna sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitap ediyorum.

Bilmiş ol ey İkinci Avrupa!

Sen sağ elin ile hastalıklı dalaletli sapık bir felsefeyi almışsın.

Sol elin ile de sefih ve zararlı bir hal alıp medeniyet diye insanlığa yutturmaya çalışıyorsun.

Beşerin saadetini, mutluluğunu, zehruzeber ediyorsun.

Senin bu iki elin kırılsın.

Ve şu iki pis hediyen senin başını yesin ey Avrupa!

Ey küfür ve küfranı dağıtıp, beşeriyeti ahlaksızlığa sürükleyip pisliği neşreden bedbaht ruh!

Acaba senin hem ruhunda, hem vicdanında, hem aklında, hem kalbinde dehşetli musibetlerle musibetzede olmuş ve azaba düşmüş bir adamın cisminin zahir bir surette aldatıcı bir ziynet, süslendirme, makyajlandırma ve servet içinde bulunmasıyla toplumlara, insanlara saadeti, mutluluğu getirebilir misin?

İnsanlık, özellikle bugünkü toplumlar arasında aile mefhumu olarak çürümüş, yok olmaya mahkûm olmuş bir hali nasıl açıklayabilirsin?

Eşler arasındaki günlük sosyal hayat anlaşmazlığı senin bu fitneci halindir.”

* * *

Değerli dostlar...

Bediüzzaman Hazretlerinin burada belirtmiş olduğu gibi biz de aynı o paralelde diyoruz ki kadının yeri evlenmedir, aile kurmaktır, çoluk çocuk sahibi olmaktır.

Ve eşinin şeref ve izzetini koruma ve muhafaza etmek üzere evin ana kolonudur, temel taşıdır, olmazsa olmazıdır.

Kadın; Avrupa’nın haçlı ve Siyonist emperyalizminin bir harcama unsuru değildir, meta değildir, emtia hiç değildir.

İkinci bir aile reisi durumundadır.

Özellikle Anadolu kadını eşinin başını dik tutmak için eşinin gelen giden misafirleri için sofrası yerindedir, bereketli sofrası yerindedir ve o sofrayı hazırlayan da yine o medeni kadınlardır.

Derme çatma bir eğitim sisteminden gelen kadın ne yazık ki bir türlü o şansı yakalayamıyor bugün Türkiye’de.

Bu itibarla o şansı yakalayamadığı için o aile biçimlendirme hizmetine sahip olamadığı için yaptığı evliliklerden de sonuç alamaz..

Çünkü sosyeteye doğru giden bir yol var...

Bu yolda, iki eş arasında mutlaka bir anlaşmazlık söz konusu  olur...

Eşine diyecek ki “Sen nereden getirirsen getir benim makyajlı masraflarımı temin edeceksin...”

Eş de diyecek ki “Ben alın terimle çalışıyorsam, sen israfa girme yeteri kadar harcamalarımız var. Böylece çoluk çocuğumuzu, ailemizi koruma altına alırız...”

Aksi takdirde israfla, boş yere harcamayla, sosyeteyle, gece hayatındaki şarap şişelerinin devrilmesiyle, kadeh tokuşturmasıyla aile kurulamaz...

Bize göre her an için o yapı yıkılmaya mahkûmdur.

Zira İslami bir hayat olmadığı için anlaşmazlığın temel kökeni oradan çıkıyor...

En derin saygı ve sevgilerimle.