İYİ Kİ ERDOĞAN VAR! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Cuma günkü yazımızın hulasası ve neticesi, daha doğrusu detaylı açıklaması durumunda olan bugünkü yazımızda daha önemli bazı konuları sizinle paylaşmak istiyoruz.

Şöyle ki;

Yakın tarihimizde Osmanlıyı çökerten ve ta bugüne kadar başta Türkiye olmak üzere iki yakasını bir araya getiremeyen İslam dünyasında her gün yavaş yavaş da olsa, gün gittikçe tarihi gerçekler ortaya çıkarılacak durumda olup, tersyüz edilen olayların da iç yüzünü sizinle paylaşmak üzere yola çıktık.

Ve dilimizin döndüğü kadar, kalemimizin yazabildiği kadar, olup bitenleri tüm çıplaklığıyla sizinle paylaşmak istiyoruz.

Evet.

Bilindiği üzre dün 30 Ağustos 1922 Zafer Bayramı’nın yıldönümüydü.

Oysaki geçtiğimiz hafta 26 Ağustos da, Selçuklu hükümdarı Sultan Alparslan’ın önderliğinde kazanılan büyük İslam zaferinin de kutlama yıldönümüydü.

Cumhurbaşkanımız Erdoğan 25 Ağustos’ta Ahlat’ta, 26 Ağustos’ta ise Malazgirt’teydi.

Kendine âdet haline getirip nerdeyse her yıl bu gerçek zaferleri kutlamak üzere Malazgirt’e gidip, orada topluma, ümmete ve tüm dünyaya haykırarak tarihi kahramanlıklarımızı bildirmektedir.

Allah’a şükürler olsun ki 19 yıldan beri devletin başında olan Başkan Erdoğan, ülke insanımıza ve tüm İslam dünyasına hatta tüm insanlığa geçmişimize yönelik ecdatlarımızın kahramanlıklarını hatırlatıyor.

Ama bu da bir gerçektir ki Türkiye’nin ve İslam dünyasının makûs kaderi mi diyelim?

30 Ağustos 1922'de Dumlupınar'da Gazi Mustafa Kemal'in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz’un mana değerlerine aykırı olan darbeci bir anayasanın varlığı söz konusudur…

Türkiye’nin o günden bugüne kadar çok büyük ilerlemeler kaydetmesi gerekirken, ne yazık ki 1924’ten sonra kurulan altı oklu CHP adını taşıyan tek parti şeflik ve dipçik döneminin bu memlekete yaşatılmış olması gerçeği, tüm tarih sayfalarına geçmiştir.

Meşrutiyetten sonra İttihat Terakki Partisinde bulunan ve o günden cumhuriyete kadar, cumhuriyetten günümüze kadar yakın tarihimizi simgeleyen gerçekler tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarsa, kimin dost kimin düşman olduğunu tarih bize simgeleyecek, tanıtacak ve markalayacaktır diye düşünüyoruz.

Görünen odur ki yakın tarihimizde gece gündüz resmi dil olsun, resmi ders kitapları olsun, milli eğitim camiası olsun, medyamız olsun veya devletin en yetkili kurum ve kuruluşları olsun…

Yalnızca Türkiye’de değil, tüm İslam dünyasında ve özellikle Birleşik Arap Emirlikleri dâhil olmak üzere aldatıcı vasıfları ve sahte kahramanlıkları birilerinin dilinden düşmeyen nice hain masonik kafaların varlığı söz konusu olmuştur.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

“Devlet-i Âliye-yi Osmaniye’nin” tarihini yazan Mısırlı Avukat Üstat Muhammed Ferit Bey’in kaleminden orijinal metninde geçen şu cümleleri tercüme ederek sizinle paylaşıyorum.

“Gece gündüz meth-u senaları her sene yenileyerek zikredilen ve kahraman kurtarıcılar olarak gösterilen, müstevli işgalci İngilizlerle gizliden gizliye işbirliği yaparak Osmanlıyı yıkan, Mısır’ı İslam dışına bırakan nice hainleri gördük.

Onlar hıyanetleriyle İngilizlerle işbirliği yaparak başta Mısır ve Türkiye dâhil olmak üzere İslam dünyasını İngilizlerin müstemlekesi haline getirmiş durumda.”

Üstat Muhammed Ferit, hayatı boyunca bu gerçeği insanlara unutturmamak için, Mısır’da şehitlerin günü ve yıldönümünde İngilizlerle işbirliği yapan hıyanet şebekelerini kaleme almış ve büyük bir cilt halinde piyasaya sunmuştur.

Ve bu kitabın birinci baskısı 1981’de, altıncı baskısı ise 1988’de basılmış ve bitmiştir.

Ama orijinal metnini taşıyan örneği elimizde vardır.

Tarih boyunca kahraman ve kurtarıcı olarak gösterilen bu gizli komite, bazılarının Yahudi devşirmesi olup Siyonist dünyayla işbirliği içinde çalışarak isim ve unvan değiştirmekle üzülerek söylüyorum ki insanların üzerine hegemonyasını devam ettirebilmişlerdir.

Avukat Üstad Muhammed Ferit Bey’in Arapça orijinal metninin küpürünü sizinle paylaşıyoruz.

Her sene zafer ayı olarak kutladığımız Ağustos ayının, Türkiye için ve İslam dünyası için büyük ve uğur getiren bir ay olduğuna inanıyoruz.

Onun için Cumhurbaşkanımız, her sene bu zafer ayını kutsamak üzere ve büyük İslam dünyasının simgesi olan Selçuklu İmparatorluğunun gerçek kahramanlarını anmak üzere nerdeyse Malazgirt Meydan Muharebesinde tüm gerçekleri canlandırıyor.

Tebrik ediyor, Allah razı olsun diyoruz.

* * *

Ama tüm bu çabalara rağmen, ne yazık ki Türkiye’mizde milli irade şuuruyla yola çıkarak, içimizdeki İslam dışı küfür sistemlerinin varlığıyla her gün biraz daha toplumsal bir ahlaki çöküntü içerisine girmiş olmamız da açıktır ve aşikârdır.

Nerdeyse aile mefhumu diye bir şey kalmadı.

Allah’ın her günü sokaklarda iki eş arasında çıkan kavga kanla bitiyor.

Yetim kalan çocuklar sokaklara düşüyor.

Yüce kitabımız Kur’anın emri olan “emr-i maruf, nehy-i münker” oldukça azalıyor.

Yüce ahlaka sahip olan bir milletin evlatları, ne yazık ki her gün biraz daha İslam anlayışından uzaklaşarak ahlaki çöküntülerle karşı karşıya kalma zorunluluğu yaşıyor.

Allah encamımızı hayreylesin demekten başka bir şey söyleyecek durumda da değiliz.

En derin saygı ve sevgilerimle.