Görüş Bildir

“KABAHAT MİLLETTE DEĞİL, BİZDE”

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbet yazımıza başlık olarak kullandığımız, Mehmet Akif Ersoy’a ait olan ifadeyi bugün kullanmıyoruz.

Bugün, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Partisinin kuruluşunun 97. Yılında yaptığı konuşmaya dikkat çeken ifadesini, yazımıza başlık olarak kullanmak istedik.

Elbette ki, merhum Akif’e ait dünkü yazdığımız mısra gerçeklere dayalı, hakla batılı birbirinden ayırt etme gerçeğiydi...

Önümüzdeki günlerde daha detayıyla geniş kapsamlı olarak mevzuyu siz değerli okurlarımızla paylaşacağız inşallah.

Zira inanan bir toplumun içerisinde meydana gelen hizipleşme, tefrika, özellikle siyasetin vermiş olduğu hizipleşme ve tefrika, memleketimiz için büyük bir badiredir.

Yıkımdır..

Ki, sonu görünmeyen karanlıklar silsilesidir.

Zaten Akif de şiirinde buna dikkat çekiyor..

Nitekim ülkemizdeki siyasi bölünme, hizipleşme, partileşmenin patırtıları, her gün biraz daha fitneler zincirini oluşturup, ülkenin ve milletin başına birer bela olarak, yansımaktadır.

Bizim bilimsel ve tarihsel araştırmalarımıza göre batı dünyasının çağdaşlık, medeniyetçilik ve demokrasi adı altında içimize ithal ettiği,  bölünmeye ve tefrikanın ülkede yüz tutmasının ana unsuru, değerlerimizden hızla uzaklaşmamızdır...

Nerdeyse yüz yıldan beridir; demokrasi adı altında, tek particilik anlayışından, çoğulcu parlamenter sisteme geçtiği tarih dahil olmak üzere..

Ki hal-i hazırda da büyük çapta değişik siyasi partiler kuruldu..

Kimi iktidara geldi, kimi muhalefette kaldı...

Gel gör ki, ister iktidara gelen partiler olsun, ister muhalefette olan partiler olsun, hiç biri elle tutulur, gözle görülür bir arpa boyu kadar ülkeye ve millete ilerleme kaydedebilmiş değildir...

Barışı, kardeşliği, huzuru, güveni istikrarı sağlamamıştır...

Her daim, kan ve gözyaşı hakim olmuştur..

Millete rağmen, millete “ihtilaller” dayatılmıştır..

Darbeler yapılmış..

Muhtıralar verilmiş..

Her on yılda bir; “iktidarlar” alaşağı edilmiştir..

Ve hepsinin temelinde Batıdan ithal edilen demokrasi adı altındaki “tefrikalar” olmuştur...

Ne siyaset milli olmuştur, ne de siyaseti uygulayanların icraatları milli olmuştur?

Her ne kadar, başlarına “milli kelimesi” konulmuşsa da, makyajdan öte olmamıştır..

Çünkü temel dayanakları sadece makyajlamadır.

Konuşmalar sadece kandırmacadır, yanıltmadır ve yalana dayalı söylemlerdir.

Onun için ülke bugüne kadar kendini gerçek bir zemine oturtturamamıştır..

Devlet kaidesini normal olarak kuramamıştır.

Zira her attığı adım hukuk ve demokrasiye aykırı olarak görülmüştür ve daha da görülecektir.

***

Sevgili dostlar..

Gerçek şudur ki; 2003 yılından beri iktidarı elinde bulunduran AK Parti ve devletin başına geçen Sayın Erdoğan sayesinde az da olsa ülke o toplumsal büyük belirsizliklerden kısmi olarak arınmıştır...

Kendini “prangalardan” kurtarabilmiştir...

Ülke politikası, belli bir yörüngeye oturtulabilinmiştir...

Erdoğan’ın tüm iyi niyetlerine rağmen, ne var ki başta ana muhalefet partisi olmak üzere yavru muhalefetler de hep engel olma oyunları peşinde olmuşlardır..

Çelme atmışlardır...

Ak’ı kara, karayı ak olarak göstermeye çalışmışlardır...

Herşeye rağmen, muhalefetin tüm olumsuzluklarına rağmen, millet kendi pusulasını şaşırmıyor.

İlla Erdoğan demiştir...

Onun içindir ki, 18 yıldır İktidarda bulunuyor...

Amma velâkin özellikle bölgemizde, özellikle Diyarbakır’ımızda hala da eski muhafazakâr geçinen partiler gibi, AK Parti yönetim ve teşkilatlarının bünyesinde AKP’li olarak görünen feodal yapı kendini idame ediyor...

Yağmacı anlayış kol geziyor...

Kendi rantını başkasının zararında gören, kalıplaşmış unsurların varlığı söz konusudur.

Aslında bunlar AK Partili de değiller...

AKP’li de diyemiyoruz...

Çünkü ekseriyetiyle sol CHP veya HDP anlayışına sahiptirler..

Menfaat karşılığında kendilerini makyajlayarak, dost gösterip, düşman muamelesini yapanlardır...

Partiyi halkın gözünden düşürme planları içerisindedirler.

Dedik ya, herşeye rağmen bu halk, bölge insanı Erdoğan’dan elini çekmiyor..

O’nu yalnız bırakmıyor..

Öyle inanıyoruz ki, bırakmayacaktır..

Çünkü bu halk, yıllar öncesinde CHP’den, onun sol yapılarından, batının ve batılın işbirliğiyle ortaya koyduğu siyasetten “çok derin darbeler?” yedi..

Büyük mezalimlere maruz kaldı..

Dinine, inancına, diline, kimliğine, değerlerine “el uzatılarak” inkar ve asimilasyonu dayattılar..

Onun için,  Millet onları hiçbir zaman unutmaz, unutmuyor da!

* * *

Kılıçdaroğlu’nun dünkü basına yansıyan partisinin 97. Kuruluş yıl dönümüne dair, açıklamaları doğrusu “pes” dedirten cinsendi..

Okudum, irdeledim...

Denir ya, baştan sona yalan-dolan, milleti kandırmaya yönelik fasa-fisodan ibaret, ifadeler ve iddialar!...

Ne diyor bay Kemal Kılıçdaroğlu..

Diyor ki?

“KABAHAT MİLLETTE DEĞİL, BİZDE”

Büyük itiraf.

Devamla şöyle diyor..

“Uzun süre CHP iktidar olamadı, ama bunun kabahati vatandaşta değil, bizde

Köy köy gezmez, vatandaşın sofrasına oturmazsanız, bu iş olmaz.

1-CHP acımasızca eleştirilmiştir ki anlamakta zorluk çekiyorum. CHP’nin dikili ağacı yok diyorlar. İnsanda biraz vicdan olur.

2-CHP sıradan bir parti değil, devleti kurdular, meclisi açtılar. O yıllarda CHP kadrosunda yer alan herkes, savaş meydanından gelmişti.

3-Ülkeyi nasıl kalkındırırız diye oturup çalıştılar, İş Bankasını kurdular.

4-Elbette CHP’nin eleştirilecek yönleri var, her eleştiriye saygı duyarız. Ama hiç ana eksenimiz değişmedi.”

Evet.

Kılıçdaroğlu’nun diğer ifadelerine değil de son ifadesine katılıyoruz.

Gerçekten eksenleri hiç değişmemiştir.

Kemalizm anlayışıyla halkı dinden uzaklaştırma planları mevcuttur.

Seküler anlayış, Atatürkçülük anlayışın gölgesinde dinsizliğe zemin hazırlama şablonu, CHP’dedir.

Kılıçdaroğlu diyor ki;

“Biz vatandaşın kapısını çalmadık, sofrasına oturmadık, bizim geçmişlerimiz devleti kurdular, meclisi açtılar. CHP kadrosunda yer alan herkes, savaş meydanından gelmişti. Ülkeyi nasıl kalkındırırız.”

Bu ifadeleri kullanarak sözde kendilerini savunan Kılıçdaroğlu, inanın sevgili okurlar hep kendini ele veriyor.

Evet, devleti ve hükümeti kurdular.

Ama ne üzerine kurdular?

Kesinlikle dinsizlik ve imansızlık üzerine kurdular.

Sormazlar mı Sayın Kılıçdaroğlu, 1924 anayasasından sonra oluşan CHP’nin altı oklu amblemi neyi ifade ediyor acaba?

Hani camilerimiz?

Hani Kur’an kurslarımız?

Hani medreselimiz?

Peki, Kur’anın ana metninin telaffuzundan çevirip Türkçeleştirmeye çalışma edepsizliği neyin nesi??

Ezan-ı Muhammedi’nin Türkçeye çevrilme rezaleti?

İffet ve namus timsali olan Türkiye kadınını anadan doğma yarı çıplaklaştırma şekline sokma girişimleri…

Daha neler neler…

Bunları milletin babaları, dedeleri mi yaptı?..

Yoksa CHP,  Seküler ve Atatürkçülük adına mı bunları yaptı?

Allah aşkına yahu!

Atatürk’ü kendi kirli emelleriniz doğrultusunda kullanmayın artık lütfen.

Bu insanı mezarında bari rahat bırakın.

Siyasi olarak karşınıza çıkan herhangi bir zorluğu ancak Anıtkabir çözecekmiş gibi oraya koşuyorsunuz?

Atatürk’ü mezarında dahi rahat bırakmıyorsunuz.

Yeter artık.

Ayıptır.

Bu millet artık kanmaz.

Bu millet sizi çok iyi tanıyor.

Sayın Kılıçdaroğlu, sana inanan ve senin gibi düşünen Tuncelili alevi dostlarımız var ki seni evlad-ı resul olarak biliyorlar.

Sen seyit sülalesinden gelme birisisin diyorlar.

Geçenlerde UZAY TV’de yaptığımız Analiz programı esnasında vatandaşın birisi herhalde Alevi mezhebine mensup olacak ki bana aynen şöyle söyledi;

“Siz Kılıçdaroğlu’nu fazlasıyla eleştiriyorsunuz.

Ama çarpılabilirsiniz.

Zira Kılıçdaroğlu seyittir, Hz. Ali’nin silsilesinden gelmiş birisidir.

Seyit Rıza’nın torunlarındandır.”

Ben de ona dedim ki:

“Güzel, keşke böyle bir şey gerçek olsaydı.

Biz de hayran kalırdık.

Ama ne yazık ki Kılıçdaroğlu her akşam sofrasını kurarken, illaki rakı şişeleri vardır ve kadeh tokuşturuyor.

Hiçbir zaman sofrası içkisiz değildir.

Peki, böyle bir insan evlad-ı resul olur mu?”

O vatandaş bunun üzerine çıt diyemedi, tek kelime dahi ifade edemedi?

Sustu.

Sükût ikrardandır misaliyle yola çıkarsak, tespitlerimiz yerindedir.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar..

 


Bu Makale 1278 kere okunmuştur.

Yorumlar