“TOKATIN” EVRİMİ!…

Sosyal medyaya yansıyan “görüntüleri” izledim..

Tabi hadisenin öncesine ve sonrasına ilişkin; ayrıntılı bir görüntü yok…

Kırpılan görüntülerle ilk etapta mevzuya muttali olduk..

Türkiye’nin konuştuğu, tartıştığı, sosyal medyanın birinci gündemi bu olmuşken ırak kalınmaz?…

Vaziyete, taraflardan da yansıyan bir beyan ilk etapta olmayınca hüküm çok çabuk verildi…

Ki görüntüleri izleyen herkeste oluşan genel kanı, intiba ve verilen hüküm; “kabul edilemez” karinesi içerisinde “linç girişimine” neden oldu?..

Olmaması mümkün mü?..

Ulu orta yerde, bir antrenör sporcusuna tokat atıp, yürüyor.. 

Ben bile, aynı safta kaldım..

Ki sosyal medyadaki “vahşi linçlere”, garez, kin, öfke ve hizipleşme gibi, kendini “adaletin, yargıçların, hükümetlerin” yerine koyan anlayışa tepki gösteren biri olmama rağmen; “hak etti?” dedim…

***

Şöyle ki..

Türkiye Gençler Tekvando Seçmeleri, Diyarbakır’da da yapılmış.. 

Sporcular, “rakipleriyle” kıyasıya mücadele edip, “derece” almak istiyor..

Yani; “seçmelerde” başarı gösterip, turnuvalara katılabilme hakkını elde etmek için “canlarını dişlerine” katmış, var güçleriyle çabalıyorlar..

O sporculardan biri de, İrem Pala isimli genç bir bayan sporcu!…

Tecrübeli ve derecesi olan bir kızımız!…

Şanssızlık mı, başka bir neden mi bilinmez?..

İrem Pala, minderdeki rakibine yeniliyor..

Kaybettiği için de, seçmelerden eleniyor..

İşte bu psikolojik atmosfer içerisinde, üzüntülü halinin pik yaptığı esnada görüntülere yansıyan şekliyle, Antrenörü Orhan Baytekin “kızımıza okkalı bir tokat” indiriyor…

Feci ve acıtan bir silleyle..

***

İşte bu ana ait görüntünün kamuoyundaki yansıması, yukarıda da aktardığım gibi; “linç” oldu?!..

O antrenör Baytekin “istenilmeyen adam” ilen edildi..

Federasyon tarafından üzeri çizildi.. İş akdi fesih edildi..

Seçmelerden, turnuvalardan, şampiyonalardan “el çektirildi?…”

Sosyal medya, yazılı ve görsel basında; “binlerce lincin zılgıtını” yiyerek, antrenörlük kariyerinde derin yara aldı, Baytekin!…

Denir ya, olan oldu, linci yedi, kariyer yerle yeksan oldu, işinden, aşından oldu!…

Peki sonrasında, neler yaşandı?..

Tabi her zamanki gibi; “yaşananları” kamufle edip, “olayın kahramanları” sahneye sürüldü..

İrem Pala ailesiyle birlikte, sporcu arkadaşları ve antrenör Baytekin kameraların karşısına geçti..

Ve onlar konuştu…

Tepki dozajını düşürmek, hocayı da “masumiyet” karinesinde tutmak adına gayretler sergilendi…

Çıkan tablo; onlara göre meğer ki “her şey göründüğü” gibi değilmiş!…

Bir tokat var; ama o tokat yenilginin, kaybetmenin değil; “sakinleşme” adına atıldığı..

Olayın kahramanları; ısrarla şiddet yok” diyor..

Ama görüntüler, ifadeleri çelişkili kılıyor..

***

Neyse, önce o okkalı tokatı yiyen Sporcu İrem konuşuyor..

“Maçın tamamını izleseler nasıl bir olay olduğunu anlayacaklar.

Maçı kaybettim, stresliydim.

Antrenörüme, ‘hocam bana bir tokat atmasanız kendime gelemem dedim.’

Olayda hiçbir şiddet yok.

Videoda hiçbir şey görüldüğü gibi değil.

Bugün ben ve arkadaşlarım hepimiz antrenörümüzün yanındayız”

***

İrem’in babası Murat Pala ise olaya tepkili, antrenörü sahipleniyor..

“Kızım 10 senedir hocasının yanındadır, bu bir komplodur.

Bu komploya karşı da ben de davacıyım”..

***

Antrenör Orhan Baytekin ise atılan tokatla alakasının olmadığı, sporcu İrem'in ısrarları sonucu, tokatı attığını söylüyor..

Nasıl bir hal-i ruhiyet ki, “hocam bana bir tokat at da kendime geleyim?”…

Baytekin, böyle diyor..

“İrem dedi ki, ‘hocam ben şoktayım.

Bana bir tokat at.’ Ben de tokat attım ama gülerek tokat attım.

***

Baytekin bir de Aile Bakanlığına ve diğer resmi kurumlara da tavır yapıyor..

Dediği şu;

“O benim özel yetiştirdiğim sporcum.

Benim işime son verildi.

Ayın 26’sında Muğla’da yapılacak Türkiye Şampiyonası'na 7 sporcumla katılmam gerekirken şu anda maça gidemiyorum.?”

***

Peki tüm bu gelişmelerden çıkarılacak ders nedir diye sorsanız?!..

Bendeki çıkarım şu oldu?!…

Kızım, ailesi ve diğer sporcu arkadaşları “antrenörü temize çıkarmaya” çalışan bir organizasyonla, kameraların karşısına çıkardı…

Kim inanır bilmem..

Ama velakin, “sosyal medyaya” yansıyan o görüntülerin verdiği ders-i ibret, şudur…

***

BİR… Günlük hayat içerisinde, masum, mülayim, sevgiyi gösteren, hal ve hareket, sosyal medyada anında büyük bir evrim geçirerek, en zalim, en şirretli, en sevgisiz ortam olarak, bombalanıyor.

***

İKİ… Günlük hayat içerisinde, en insani, rahmani ve şefkatli duygu ile tavrın, sosyal medya alanına yansımasıyla evrim geçiriyor.. Güya en cani, en barbar, en merhametsiz kişi olarak, ilan edilip, linç edilebiliyor.

***

ÜÇ… Günlük hayat içerisinde, kişilik yoksunu, kekremsi, sevimsiz, şuursuz ve futursuzca haller içerisinde olan kişi, sosyal medyada bir anda evrim geçirtilerek, “ponçiz” bir libas giydirilerek, sevecen kılınıyor.

***

DÖRT…Günlük hayat içerisinde, bir kez daha kimseye fiske atmamış, karıncayı bile ezmemiş, kalbi ve vicdani ulvi değerlerle atan kişi, sosyal medyada evrim geçirtilerek, yer yüzünün en asi insani hale getirilebiliyor.

***

BEŞ… Günlük hayat içerisinde, çarşıda-pazarda merak saikasıyla mertliği bozan, niyeti kötüleştiren, şeytani duyguları kaparsan cep telefonunuzla çektiğiniz görüntü, sosyal medyada dehşetli bir evrim geçirtilerek; “yedi düvele” linç ettirir…

***

Velhasılı kelam!…

Bir kez daha gördük ki “sosyal medyanın” diline düşmeye gör; düştün mü iflah olunmaz..

Çünkü, sosyal medya göründükleri gibi görünmeyen, görüldüğü gibi, olmayanların dünyası ve evrilme, makinası olmuş durumda…

Onun için siz siz olun, hal ve hareketlerinize dikkat çekin, kameralı cep telefonunun icadıyla birlikte hiçbir ortamın “mahremiyeti” kalmamıştır, yoktur da!..

Kulağınıza küpe!. Sizce..

***

MÜJDELER OLSUN(!)…

Ama ne müjde..

Çok yazdık, çok söyledik, ithaflarımız çok oldu..

Ama elden ne gelir?!..

Bir kere; “üç maymun” kodunu, karakter yapmışlarımız var…

Ne dersen de; “kütük” misali…

Müjdem o ki; Şehir Hastanesi müteahhidinin “fiyat operasyonuna” ilişkin “tasfiye” işlemi kabul edildi. İhale iptal.. 

İnşaat durdu, amele paydos denildi?..

Peki, şimdi ne olacak?!..

Eğer ki teamüllerde bir arıza-i durum hasıl edilmezse!..

Siyasal iktidar “hastane yapımında” bir geri adım düşünmezse!..

6 ay içerisinde, “Şehir Hastanesi” ihalesi, yeniden yapılacak.

Yok eğer proje ve ihale sürecindeki gibi bir hal-i duruma meyil verilerek; “para yok, ekonomik kriz var” denilirse, işte o zaman da bir başka bahara, şarkısını mırıldanacağız!…

***

OKUR DOSTUN YAZDIĞI…

19 Mayıs’ta, Diyarbakır’a özgü kaleme aldığım yazı..

“Tat yok arkadaş” başlıklı mevzuya, sosyal medya üzerinde müdavim okur dostum İhsan Yaşa, paylaşım yapmış..

“Yüreğine Sağlık” başlıklı yazıyı paylaşmak istiyorum..

Biz neye vurgu yaptık, o nasıl bir yorum yaptı, neden başlığına “yüreğine sağlık” kelimesini kullandı…

***

Yüreğine sağlık.

Hesaplaşmadan “helalleşme " olmaz.

Algı operasyonları ile yapılan hukuksuzluğun, yolsuzlukların ve israfın üstünü kimse kapatamaz.

Neredeyse Diyarbakır 'a atanan her vali ; " reis git Diyarbakır 'ı düzelt!" dedi, diyerek kendini "layusel " görüyor.

Tribünlere oynamakla, propaganda, hamaset yapmakla "hakikat"lerin üstünü kimse örtemez.

***

Palmiye israfı başta olmak üzere şehirde yapılan israfın haddi hesabı yokken, Diyarbakır'da "insan " yokmuş gibi dışardan kafa kol ilişkisi ile birileri getirilip memur, şube müdürü, daire başkanı...

Vs.

Nasıl yapıldığını bilenler biliyor.

Biz sayın vali gitti diye arkasından yazmıyoruz.

Burda vazifesi başındayken de yazdık.

Makamında huzurunda da bildiğimizi söyledik.

Algı operasyonları ile hakikatlerin üstünü örtmeye çalışmak " Keremke " , " Ser sera , ser çava " demekle olmuyor...

Yazık, evet hem de çok yazık; size güvenip sizi buraya gönderen siyasi iradenin bunca emeğine yazık...

Vatandaşın verdigi vergileri bu kadar keyfi, plansız, hesapsız har vurup harman savurmak yazık...

Eğer bu ülkede "adalet "varsa (ki artık olduğundan hepimiz şüpheliyiz.) yapanın her yaptığı yanına kar kalmamalı diye umut etmek istiyorum...

***

GÜNÜN SÖZÜ

“Ruhları, zikir sonra fikir korur, Nefis esir alınırsa beden korunur.”