23 NİSAN VE SORGULANAN GERÇEKLER!

Ne diyoruz bize ezberletilen şiirdeki o ifadeyle; 23 Nisan "neşe doluyor insan!.." Tabi iki yıldır; "o neşe ve coşku" havasının yoğunluğuyla, pek aşina olamadık, yaşayamadık, kutlamalar yapılmadı!… Ki, kutlamalar tertiplendiyse de, düşük yoğunlukta oldu.. Öyle ya, "Kovid 19" denilen illetin yarattığı travmatik halin; "pandemi" dönemi; "mahkumiyet" yarattı.. Maske,. Mesafe… Ve hijyenik ortam.. Yani, toplu alanlardan uzak durmak emniyetiyle; "yasaklar" yaşandı!..

***

Evet, bugün 23 Nisan!.. İki yıl aradan sonra; 23 Nisan "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" kutlanacak… Verilen beyanlara göre, bu kez; "dolu dolu" bir coşku, neşe, huzur, güven içerisinde olunacak.. Tıpkı geçmiş yıllardaki gibi.. Çocuklar kendilerine özgü "günle" coşup, sevinecek, büyükler "bırakılan" mirası sahiplenmeyle övünecekler.. Her zaman ki gibi; "yaldızlı ve yıldızlı" cümleler kurarak güne anlam katılacak…

***

Ve tabi ki bir anlık ve bir gün dahi olsa; ülkenin yönetim koltuğuna, çocuklar oturacaklar?.. Malum bir gelenek halini aldı; bu uygulama!!!.. Kimi Cumhurbaşkanı, kimi Meclis Başkanı.. Kimi de, Vali, Kaymakam, Belediye başkanı olacak?.. Yani, kamu otoritesinde "söz sahibi" olacaklar.. Her 23 Nisan'da "eli öpülesi" öğretmenimin dediği o sözcük aklıma geliyor.. Bir kez daha aktarmak istiyorum; o cümlesini!.. "Dünyayı çocuklar" yönetebilseydi ve biz çocuklarımızın "sorunlarına" karşı samimi olabilseydik derdi!!.. Ama nerde!…

***

Eğer ki, yönetenler onların yüreklerini taşıya, olmuş olsaydı.. Hiç kuşkusuz ki, yer yüzünün tek bir karış toprağında, bugün yaşadıklarımızın zerre-i miskali yaşanmazdı.. Vahşi bir mirasın cenderesinde olunmazdı.. "Kötülük ve kötülükler" dünyasının nefretiyle, yaşam mahkumiyetinde, çocuklarımız olmazdı!.. Ne kan, gözyaşı, şiddet, ne zulüm, vahşet, işkence, ve ne de hak, hukuk, ve adaletsizlik, yaşanmazdı!?.. Açlığın, yoksulluğun, sefaletin çaresizliğiyle; çocuklar ölmez vahşi yaratıklara yem olmazdı!..

***

Kimse, dil, din, ırk, renk gözetmezdi!.. Zengin, fakir, güçlü, zayıf, diye bir ayırıma gidilmezdi?!  Her an, her yer, sevginin, kaynaşmanın, coşkunun, eğlencenin, neşenin, mekanı olurdu.. Çünkü dünya onların yürekleriyle güzelleşirdi!… Yeter ki, dünyalarını "karartan" büyükler, söz sahibi olmasın.. Ama nerde!?..

***

Peki, bize emanet edilen “pak yürekli, temiz kalbi” diyerek övündüğümüz çocukların, büyüklerin yönettiği dünyada, yaşadıkları veya yaşamaya mahkûm bırakıldıkları, sorunlar silsilesinin ne olduğunu, neler yaşattığını biliyor ve ilgileniyor muyuz? Bir bakalım, aynayı yüzümüze de tutarak..  Kiminin yaşam kulvarı, kiminin gözleri, kiminin de kalbindeki volkanik yapıdan, görmek, irdelemek, zihin yormak gerekmez mi; çocuklarımızın yaşadığı "hal iyi hal mi" diye!!!….

***

Gördüğümüz ve yaşadığımız manzara karşısında samimi bir duyguyla dünya neden, çocuklara "zalim bir dünya" diyemiyoruz!?.. Ya da, kuşak farklılıkları, uyuşmazlığıyla, "nesilleri" heba ettiğimizi! Birkaç örnek vermek gerekirse! Hiç, ama hiç düşünüyor muyuz; neden, "eğitimde fırsat eşitliği" yok diye!.. Ya da, sosyo-ekonomik acıdan; "çalışan, çalışmayan" çocukların; travmatık haline kulak vermemiz!.. Yani, "çocuk işçiler!?.."

***

Bilgi yönelimi veriyormuyuz; "suç ve suça itilen" çocukların, neden her geçen gün, çoğaldıkları ve cezaevlerini doldurduklarına ilişkin?!.. Ailelerin bölünmüşlüğüyle; "yetimhanelerin tıka basa" dolmasına vesile olan çocukların "iç dünyalarını" dış dünyaya öfke ve kin üzerine kapatmasının, "kahredici" hayat serüvenine, varlıklarına kafa yoruyor muyuz? Ne olacak bunların hali diyebiliyor muyuz?!

***

Cezaevinde; "büyüyen" çocuklar!.. Yani mahkûm ya da tutuklu çocuklar. Terörün, terörizmin, yasadışı yapıların, suç şebekelerin "kucağına" itilenlerin, varlık nedenleri nedir diye, sosyolojik bir araştırma yapıyor muyuz?!. Ailesine, çevresine, anasına-babasına, kardeşine yapılanlara karşı, "kinin, nefretin ve öfkenin" ateşiyle, gürleşen çocuktaki volkanik ruh halini "anlamaya", konuşmaya, çözüm üretmeye, meyil verebiliyor muyuz?!

***

Şiddetin envaisine yaşamın her kulvarında "maruz" kaldığını!.. Tacizin, tecavüzün, sapkınlığın her türlü şiddetiyle "yüz yüze" bırakılan çocukların, büyürken nasıl bir "insan karakteriyle" toplum içerisinde, yer alacağına dair, zihin yorup, meseleyi tartışıyor muyuz?!.. Annesini,, babasını, kardeşini, en yakınını "gözünü kırpmadan" en vahşi yaratığında ötesinde "cinayet ve katliamlar" yapmasını, etkin kılan nedir diye, ilim ve bilim yönünde, projektör tutuyor muyuz!…

***

Uyuşturucu, alkol gibi "bağımlılığın" batağına düşmesine!.. Onu benliğinden eden, ruh halini erozyona uğratan dijital düyanın esiri olmasına neden olan; etkenleri ortadan kaldırabiliyor muyuz!.. Yasalarımız, kanunlarımız, haklar ölçeğinde "sahiplenebiliyor mu?" ve tabi ki ona karşı yapılan suçlarda verilen "ceza" caydırıcılık teşkil ediyor mu!.

Özü itibariyle, çocuklarımıza kulak vermişliğimiz var mı? Hiç düşünüyor muyuz; ezilerek, çile çekerek büyüyen çocukların, gelecekte, ergenlik ve olgunluk döneminde "neler" yapabileceğini? Her anı, kızgınlıklar ve nefretler içermez mi?!,, Psikolojik birer vaka, haline gelmezler mi?! Bu durumda kalbi ve zihni öfkeyle dolan çocuklara ülke emanet edilir mi, ya da edilebilinir mi?!..

***

Emanetin "ihanete" uğradığı bir dünyada, "emanet edilene verilen emanet" Salih olur mu, ya da kalır mı?!.. Velhasıl; 23 Nisan "neşe doluyor" insan, ifadesini, günümüz hayat akışı içerisinde diyorum ki, "dozaj ölçüsüne" bakarak, değerlendirelim! Eğer ki, yaşamın tüm kulvarına, sorgusuz, sualsiz, tereddütsüz şekilde "insan, vicdani ve rahmani bir yaşam" diyebiliyorsak, ya da diyebilecek noktaya gelirsek!.. İşte o zaman 23 Nisan daha bir anlamlı, sevinçli, neşeli, olur?

***

Her ne kadar; 23 Nisan, Dünya çocukları arasında sevgi, kardeşlik ve dostluk bağları güçlenerek tüm insanlığın huzur ve barış içerisinde yaşayabilecekleri bir dünyanın temelini teşkil ediyor ise de; "var olan dünya" hiç de çocukların yaşayabileceği bir dünya değil çığlığını attığı gerçeğin gölgesinde yine de; 23 Nisan kutlu olsun!..

***

GÜNÜN SÖZÜ

Eğer halk yasalarla yönetilir ve cezalarla yola getirilmek istenirse, onlar kendilerini cezalardan kurtarmaya çalışacak ve bundan hiç utanç duymayacaktır. Eğer onlar erdemle yönetilir ve eğitimle yola getirilmek istenirse, utanç duyacaklar ve böylece iyi olmaya çalışacaktır.